20.Bölüm: Kaybetme Korkusu

3.6K 344 125
                                    

Bir travma ya da acı karşısında hepimiz farklı şekilde davranırız, derdi babaannem. Bazı insanlar acısını dışa vururken, bazıları onu içinde yaşar. Yani acısını derinlere bir yere atar ve orada büyümesine izin verir.

Ben de içine atanlardan, içimde git gide büyümesine sebep olan insanlardan biriydim. Yaşadığım korkunç bir yılda da bunu yapmıştım. Tek başıma olmama rağmen dik durmaya çalışmış, çevremdeki insanlara yardım ederek kendimi avutmuştum.

Peki ya şimdi neden bunu başaramıyordum?

Duygularım sanki bunu bekliyormuş gibi gün yüzüne çıkmıştı. Şu an tüm duyguları yaşıyordum. Korku, öfke, endişe, şaşkınlık, üzüntü... Ve bunları gizleyemiyordum. Dışarıdan beni göre biri ne hissettiğimi çok net anlayabilirdi.

Hayatımda birçok kişiyi kaybetmiş birisiyim. Ama onları kaybetmek benim için çok ani olmuştu. Kimseyi kaybetmekle karşı karşıya kalmamıştım. Bir savaş olmuştu ve ölmüşlerdi. Şimdi ise durum farklıydı. Ölecek mi? Ölmeyecek mi? İkileminde kalmıştım. Benim hayatımdakiler bir anda ölürdü, bir anda göçüp giderlerdi bu dünyadan. Ben hiç birinin ölme ihtimaliyle, onun korkusuyla yüzmeşmemiştim ki...

Çağla bileklerini kestiğinde de bu duyguyu hissetmemiştim. Korkmuştum ama kesinlikle aynı şey değildi. Ona üzülmüştüm. Ama şimdi hissettiğim duygu kaybetme korkusuydu...

Bana mühürlü olan Han'dı, ancak her ne kadar inkar etsem de aramızda bir çekim vardı. Benim ona karşı hissettiğim bir çekim... Beni ona çeken bir şey vardı. Ondan uzak durmaya çalıştıkça ona bakmamı sağlayan, sürekli onu düşünmemi sağlayan bir çekim...

Ona karşı duygularım olmadığını düşünüyordum. Sadece beğendiğim ve onun ilgisini sevdiğim için böyle olduğumu düşünüyordum. Ama şimdi hissettiklerim beni bile şaşırtıyordu.

Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Bir yıl boyunca savaşın ortasında, tek başıma kaldığımda dahi bu kadar çaresiz hissetmemiştim.

Kuzey'in peşine takıldığımda, onun arabasına bindiğimde aklımda tek bir soru vardı, ya ölürse? Ölürse o zaman ne yapacaktım?

Buradan gitmek kolay geliyordu. Onu bir daha görmesem de yaşadığını bilecektim, o da benim yaşadığımı bilecekti. Bu şekilde acı çekmeyeceğini düşünüyordum. Ama şimdi varlığı bu dünyadan silinirse?

İçimde bir şeyler kopuyordu sanki. Ona hissettiklerimin bir çekimden, bir beğentiden fazla olduğunu bugün anlamıştım, hem de hiç hoş olmayan bir şekilde...

Kuzey arabayı titreyen elleriyle çalıştırırken benimde ondan pek bir farkım yoktu. İkimizin de durumunu tanımlayacak kelimeler endişe ve korkuydu. En az benim kadar o da korkuyordu.

Yol boyunca olabildiğince Kuzey'e bakmamaya çalıştım. Üzerindeki kanlar beni daha kötü etkiliyordu. O kan lekelerinin ona ait olduğunu düşünmek istemiyordum. Bu kadar kan kaybetmiş bir insan yaşayabilir miydi, Kuzey'e her baktığımda bunu sorguluyordum. Bizim gibi birinin bu kadar kan kaybından sonra yaşaması mümkünmüş gibi görünmüyordu. Ama o normal bir insan değildi. Yarı kurttu. O iyileşebilirdi. Kan kaybından ölmezdi. İçimden sürekli bu sözleri tekrar ediyordum. O ölmezdi, ölemezdi.

Kafamı arkamdaki koltuğa yasladım. Gözlerimi kapattım. Kötü düşüncelerden uzaklaşmak istedim. Onu en son gördüğüm günü düşündüm. Bana veda etmeye gelmişti. Bir hafta sonra döneceğini söylemişti. Tıpkı ailem giderken, akşam döneceklerini söyledikleri gibi. Onlar dönmemişti, ben de onlara gidememiştim. Ama Han dönmese de ben ona gidiyordum. Onunla birlikte dönmeden de gelmeyecektim.

NARYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin