34.Bölüm: Kesik Kesik Anılar

2.1K 247 182
                                    

"Biraz daha gelmeseydin delirecektim." Belimdeki elleri sıkılaşırken doğrulup ayaklarımı yerden kesti. Düşmemek için ben de boynundaki ellerimi sıkılaştırdım. O kadar sıkı tutarken düşmem imkansızdı zaten... Canım biraz yansa da sesimi çıkarmadım. Şu an bu ortamı bozmak istemedim. "Bir saniye bile yanımdan ayrılmana izin vermeyeceğim." Saçlarımın arasına uzun, derin bir öpücük bıraktı. "Tuvalete bile birlikte gideceğiz artık."

"Abartma," dedim gülerek.

"Ciddiyim. Kapıda seni bekleyeceğim. Yurda ve okula gitmeyi tamamen unut. Bundan sonra kuyruğun gibi etrafında dolanacağım. Sıkıldım, git desen bile gitmem."

"Git demem," diye fısıldadım.

"Artık gidemem." Dudakları saçlarımın arasında dolanırken kafamı omzuna yasladım.

"Zaten hiç gitmedin ki... Her yerde beni takip ediyormuşsun."

"Etmiyordum, yalan." Güldü. Dudakları saçlarımın arasında gerildi. O gülünce ben de güldüm.

"Pencerenin önünde iki saat beklediğini bilmesem inanacağım."

"İki saat değil, her gün en az on saat bekliyordum.

Şaşkınlıkla kafamı kaldırıp Han'a baktım. "Niye o kadar saat bekliyordun, deli misin?"

"Belki seni görürüm diye." Bu sefer dudaklarıma uzanıp derin bir öpüşme başlattı ancak tam ona karşılık verecekken başka bir şey dikkatimi çekti. Han'ı kendimden uzaklaştırdığımda itiraz etmeden geri çekildi. Ama yüzünde, bu durumdan hiç memnun olmayan bir yüz ifadesi vardı. Umursamadım. Yüzüne daha dikkatli baktım. Sonra bakışlarım boynuna kaydı. Kafamı çevirip ellerine de bakmaya çalıştım fakat karanlık olduğu için göremedim. Gözümün önündeki yüzü bile zor görüyordum.

Boynunda duran ellerimden birini yüzüne çıkarttım. Kurumuş kan lekelerine dokunup "Bunlar senin kanın mı?" diye sordum. İçimde bir korku duygusu kendisini gösterirken yüzünün her bir tarafını, görebildiğim kadarıyla inceledim. Han'ın yaralandığı gün de yüzünün her bir tarafında kan vardı. O anılar zihnime dolunca endişem arttı.

"Değil." Sesi düzdü.

Yüzünü incelemeyi bırakıp gözlerine baktım. "Yalan söylemiyorsun değil mi?"

"Söylemiyorum... Duş alacak vaktim olmadı. Üzgünüm karşına böyle çıktım." Mahçup sesini umursamadan derin bir nefes aldım. Ellerimi boynuna dolayıp sıkı sıkı sarıldım.

"Sen iyi ol gerisi önemli değil."

"Artık kanlı ellerimi tutabilir misin?"

"Tutarım. Özür dilerim o zamanlar seni tanımıyordum." Dudaklarımın önündeki boyna bir öpücük kondurdum. Ben öpünce nefesi tekledi. Güldüm. Ben onun öpmesine alışıktım ama o benim öpmeme alışık değildi.

"Kendimi tanıtmamış olmak benim aptallığım." O da aynı şekilde benim boynumu öptü. "Mühürleneceğimi anlamadığım için hazırlıksızdım, ne yapacağımı bilemedim, sen ne dersen onu yaptım." Güldü. O anılar aklıma gelince ben de güldüm.

"Geçmişe dair konuşmalarınızı daha sonra yaparsınız. Eğer biraz daha burada dikilmeye devam edersek yorgunluktan ve uykusuzluktan düşüp bayılacağım," diye araya girdi Kuzey.

Kafamı çekip önce Kuzey'e sonra Kuzey'in arkasında sırıtarak bize bakan insanlara baktım. Diğer tarafa baktığımda orada da tanımadığım bir grup, Çağla ve Mert vardı. Geldiğimden beri bizi mi izliyorlardı? Her ne kadar fısıldıyor olsak da kurt olduklarından her şeyi duyduklarının  farkındaydım. Utançla kafamı Han'ın omzuna tekrardan yasladım. Saklanmak ister gibi kollarının arasında daha da küçüldüm sanki... Han ise Kuzey'i umursamadı bile. Boynuma ard arda öpücükler kondurmakla meşguldü.

NARYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin