50

2.2K 262 81
                                    

Bölümü beğenip yorum yaparsanız çok mutlu olurum. Şimdiden teşekkürler ve iyi okumalar 🌿

50. Bölüm
Umutlar Boşa Çıkmaz

Bir ay olmuştu. Bahar gelmişti artık ama Hatice'nin içinin ısınmadığı gibi hava da ısınmıyordu. Hâlâ kar yağıyordu yollara. Avluyu hâlâ kürüyerek ilerliyordu. Cemre düşmüştü ama yetmemişti demek ki. Sobalar hâlâ yanıyor, ama o da yetmiyordu kadını ısıtmaya. Oğlu çekip gideli hiçbir şey ısıtmıyordu içini. Hakkını helal et demişti ilk gittiği günden bir iki gün sonra gelip. Gülsüm'le Abdullah'la gelince sevinmişti, yüzü gülmüştü Hatice'nin ama bu geliş daha beter gidiş içinmiş. "Hamza bacısıyla konuştu. Bana iş buldu İstanbul'dan, sağ olsun. Gelsinler yardımcı olurum demiş. Bu akşam çıkacağız yola."

"Ne İstanbul'u oğlum, kıran mı girdi koca şehre? Tamam küstün babana, başka yerde çalışırsın. Ne diye gidiyorsun gurbete?" Oğlunun eline sarıldı. Yalvardı, yakardı. "Ben nasıl dayanırım?" diye soruyordu sürekli. "Abdullah'a nasıl dayanırım?"

"Geliriz ana ilerde. Ama kalamam artık burada. Yapma sen de böyle." Tutup kaldırdı yerde dövünen annesini. Sarıldı, teselli etti. Abdullah'ı vedalaşması için yanında bırakıp karısıyla aşağı eve indi son kez. Ne var ne yok topladı her şeyi. Sonra elini öptü, helalliğini aldı. Hatice evden cenaze çıkarır gibi ağlarken Hakkı köşesinde sessizce oturuyor, sigarasını içiyordu. Ahmet onun da yanına gelmiş helallik istemişti. Öpmemişti lakin elini. Bir baş hareketiyle uğurlamıştı oğlunu adam.

Hatice o günden sonra bir kere indi aşağı eve. Buz gibiydi. Geçen sene hep birlikte oturma odasında oturdukları o günü hatırladı. Gülsüm sobayı yakmış çay demleyip patates közlemişti. Kadınlar gelip tüm gün burda oturmuşlardı. Nasıl da tatlıydı o patates. Akşam vakti yukarı çıkmaya üşenmişler yemeği de burada yapıp erkekleri buraya çağırmışlardı. Yatma vaktine kadar burda kalmışlardı. Esma Abdullah'la buradaki sedirde uyumuştu o gece. O zaman hayat vardı burda. Yaşam vardı, nefes vardı, ailesi vardı. Şimdi soğuktu, boştu. Gülsüm'ün Ahmet'i askerden beklerken işlediği çeyizler buz gibi evde bekliyordu. Tozlanmıştı her yer. Yatak odalarına girdi. Abdullah'ın bir yastığını buldu beşiğinde. Sarılıp kokusunu çekti. Haykıra haykıra ağlamıştı. Çekmecenin dibinde Gülsüm'ün yazmasını buldu. Ama Ahmet'e dair hiçbir şey bulamadı. Sanki ismiyle, cismiyle yok olmak istiyordu. Hiç var olmamış gibiydi. Oğlan hiç bu eve gelmemiş kalmamış, yaşamamış gibi bir izi bile yoktu.

"İyi yaptın." demişti Mustafa o gün. Anasının yukarı evde nasıl hüngür hüngür ağladığını bildiği halde. Gülsüm evin içinde ne var ne yok toplarken iki kardeş evin kapısının önünde konuşuyordu. "Bu evden bir tek kaçan kurtuluyor. Ne kadar uzağa gidersen o kadar iyi."

"Bilmiyorum. Yine de bir yanım yanlış mı yapıyorum diyor. Çocuğu peşime takıp gidiyorum işte."

"Kolay değil, zor tabi. Ama doğru yapıyorsun. Selin ihya eder sizi. Sen de paranı biriktir, bul buluştur mutlaka yatırım yap oraya. İstanbul büyük şehir. Daha da büyüyecek. Az çok deme sakın. Sana yararı dokunmasa da ileride Abdullah'a kesin fayda eder."

"Bakalım hele bir varalım da. Bu ülke dışına giden tırların bakımlarında çalışacakmışım. Büyük araçları bilmiyorum hiç bakmadım ama onu da öğrenirim zamanla."

"Sen yılların motor ustasısın. Onu da çözersin." Bir süre sessizlik oldu. Sigaralarından çektiler. "Ben de gideceğim." dedi Mustafa. Bir zamandır düşünüyordu bunu demeyi. "Benim dükkanın üstü apartman, ikinci kat satılıkmış. Bir süredir bakıyordum. Geçen çıktım gezdim. Hoşuma gitti. Bir ara Hümeyra'yı da götüreceğim. Eğer olur derse alacağım."

Elma Ağacının AltındaDonde viven las historias. Descúbrelo ahora