21

4K 396 190
                                    

21. Bölüm
İnsan Kaderini Yaşarmış

Sarp nasıl bu hale düştüğünü anlamıyordu. Dün Esma'yla vedalaşmış artık gideceğini söylemişti. Kızın kendisiyle gelmeyeceğine emindi. Gönlünde başka biri vardı besbelli. Söyleyeceği her sözü özenle seçmişti. Onu elbette ikna etmek istiyordu ama zorlayıp kalbini kıracak değildi. En azından arkadaşlık ilişkilerine zarar vermeden ayrılmak, Esma tarafından güzel hatırlanmak istiyordu. Akşama doğru okulun kütüphanesinde oturmuş son kez kitapları düzenliyor, daha doğrusu şehre kalkacak dolmuşu beklerken okula faydalı olmaya çalışıyorken öğrencilerinden biri geldi. "Sana." dedi küçücük katlanmış kâğıdı pencereden içeri atıp. Kimden olduğunu sormaya zaman bile bulamadı. Çocuk öylesine hızlı koşuyordu.

Alıp açtı. Yazı çok kötüydü ama çocukların çirkin el yazısından alışmıştı böyle karışık harfleri okumaya. Gitme, yazıyordu en başta. Aklım sabahki öpücüğünde kaldı. Yarın gitme. Benden haber bekle. diye de devam ediyordu. Esma'dan geldiği belliydi ancak bu cümleler ona ait değil gibiydi. Yazısının bu kadar karmaşık olması da garibine gitmişti doğrusu. Bir yerde kızın öğretmeni sayılırdı ve defalarca yazılarını okumuştu. İnci gibi yazmazdı ancak bu kadar da iç içe geçmezdi harfleri. Şüphe düşse de aklına gerçekten Esma olma ihtimalini göz ardı edemezdi.

Birkaç günlüğüne yerleştiği pansiyona gidince annesine telefon edip gecikeceğini, merak etmemesini söyledi. Evine dönmesi gereken gün köye yeniden döndü. Esma'ysa eğer her şeye değerdi ama değilse en azından neyle uğraştığını öğrenirdi.

Ertesi gün tekrar geldi okula. Yine kütüphaneye geçip beklemeye başladı. Saatler geçmek bilmiyordu. Nihayet öğle saatlerinde aynı çocuk yine geldi. Hiçbir şey demeden çekip gidecekken Sarp kolundan yakaladı. "Kim veriyor bunları sana?"

"Şey... Sen biliyormuşsun zaten kim olduğunu. Öyle dedi." Öğretmeni kaşlarını çatarak kendine bakarken korkmuştu. Elinden kurtulup gitmek istiyordu. Öyle de oldu. Sarp oğlanı bırakıp gitmesine izin verdi. Yerdeki kâğıdı alıp açtı. Yukarıdaki yıkık eve gel. Sen gelene kadar hasretle bekleyeceğim. Bu Esma mıydı bir türlü emin olamıyordu. Mesafeli olmuştu bugüne kadar. Hep dostane bir yakınlık göstermişti ama bazen kızın gözlerine bakınca başka şeyler gördüğünü düşünüyordu. Sadece bir arkadaş gibi bakmıyordu. Belki sadece hoşlantıydı yada hayranlıktı. Her ne olursa olsun farklı anlamlar yatıyordu hep. Bu ışığa tutundu Sarp ona gitmeyi teklif ederken açıkçası. Kendiyle geleceğine emin gibiydi ama o son görüşmelerinde artık o bakış yoktu genç kızda. Geç kaldığını fark etmenin acısı çöreklenmişti içine. Bununla uzunca süre yaşayacağını düşünüyordu lakin bu sözler Esma'ya aitse her şey baştan başa değişirdi. Ona değilse bile kime olacaktı ki? Onu öptüğünü bilen başka kim vardı? Esma'nın bunu kimseye dillendirmeyeceğini biliyordu. Bu onların arasındaki son sırdı. Öyleyse muhakkak Esma'ydı bu sözlerin sahibi. Heyecanla ellerini pantolonuna sildi. Avuçları bile terlemeye başlamıştı. Vakit kaybetmeden gitmek, kızı görmek, o değilse bile bunu kimin yaptığını öğrenmek istiyordu.

Eski, tek katlı, tavanı çökmüş sadece duvarları ayakta kalmış bir evdi bu. Köyde böyle eski evler pek yoktu. O yüzden herkes bilirdi burayı. Görünmemeye dikkat ederek girdi eve. Yerde çatıdan kalan parçalar vardı. Esma'nın onu ne diye buraya çağırdığını anlamıyordu. İzbe yerlerde ne işi olurdu ki.

"Kimse var mı?" diye seslendi evin içine doğru. Geri dönmeyi düşünüyor ama ya Esma'ysa düşüncesi onu bu kararından vazgeçiriyordu. Nihayet yıkılan evde birinin olduğuna dair bir ses duydu ama bu beklediği kişiye ait değildi.

"Geç kaldın öğretmen neredeyse gelmeyeceksin sanmıştım." Odaların birinden çıktı Sevgi. Yazması omuzlarındaydı. Saçlarını salmış, hatta biraz dağıtmıştı. Elbisesinin üstten birkaç düğmesi açıktı. Esma adına gönderilen pusulaların ona ait olmadığı da bir tuzağa düştüğü de ortaya çıkmış oldu.

Elma Ağacının AltındaWhere stories live. Discover now