27

4.9K 491 329
                                    


27. Bölüm
Kalpler Atmaktan Yorulur Mu

Günler geçmiyordu sanki. Şu iki üç gün asırlar gibi geliyordu. Yılları nasıl beklemişti Esma, aklı almıyordu. Saat çivilenmişti âdeta. İerlemesini beklerken duraklıyor gibiydi. İçi içine sığmıyordu kızın. Ne uyudu geceler boyu ne yemek yedi ne de yaptığı herhangi bir işe dikkatini verebildi. Kalbi hiç yorulmadan hızla çarpıyordu günlerdir. Kafasında yeni yeni sorular, bitmeyen meraklar vardı.

Ne zaman gelir? Gece mi gündüz mü? Yorgun olur belki, hemen uyur. Aç gelir mutlaka. Herkesin içinde ne yapacağım? Sen mi desem siz mi? Hangisi dikkat çekmez? Ona bakmadan nasıl duracağım? Ara ara baksam fark edilir mi? Ne zaman rahat rahat konuşup sarılabiliriz? Sarılmak ister bana, değil mi?
"Kuş gibi geçsin bu gün de." diye mırıldandı. Hamza ve Galip için yan odaya yatak hazırlıyordu Gülsümle. Misafirler için açılan odaydı burası. Kaldıkları süre burda yatıp kalkacaklardı. Esma'nın odasının hemen yanında olması kızı daha bir heyecanlandırıyordu. Kapıdan çıksa görebilecekti evde kaldığı tüm zamanda onu. Avuçlarındaki teri eteğine sildi. Ağzı kulaklarındaydı iki gündür. Hele yarın Hamza'nın geliyor olması onu hem geriyor hem de göklere çıkarıyordu.

İşleri bitince mutfağa gittiler. Hümeyra yarın için baklava açıyordu. Önemliydi misafirler neticede. Güzel ağırlamak istiyordu her ikisini. Hele Hamza'nın Esma için kıymetini bildiğinden daha bir özen gösteriyordu.

"Gülsüm bu çocuk üzerini ıslatmış çeşmeden. Değiştir kazağını." Ahmet kollarında Abdullahla geldiğinde baklava bitmek üzereydi, fırına verilecekti. "Hayırdır, ne için bu bakalava?"

"Yarın misafirler geliyor ya abi," dedi Hümeyra. "Onlar için açtık."

"Eline sağlık da sanki kraliyet ailesi mensubu gelecek, niye bu kadar özendiniz?"

"Yok canım ne özenmesi. Normal baklava işte." Hümeyra eve geldi geleli sık sık yapardı hamur işini. Annesinden öğrenmişti, kendisi de seviyordu. Eli yatkındı bu işlere. Kendisi pek yemezdi ama yedirmeyi severdi, eli açıktı.

"Hem özensek ne olur." Dedi kocasına doğru Gülsüm. "Adamlar ta öteden gelmişler oğlumuzu görmeye, Mustafa'yı ziyarete. Kuru kuru mu karşılayalım?"

"Neyse." dedi Ahmet nefesini verirken. "Al şu çocuğun üzerini değiştir. Üşütmesin." Dışarıdan duyulmadı ancak içinden ben biliyorum onun niye geldiğini ya, neyse diye geçirdi.

Sabahleyin erkenden uyanıp çalışma masasına oturdu Esma. Aynayı karşısına sabitleyip kendine baktı uzun uzun. Hamza'yı uzaktan sevmeye, onu beklemeye öylesine alışmıştı ki geldiğinde ne yapacağını bilmiyordu. İçinde dizginleyemediği heyecana müthiş bir korku eşlik ediyordu. Tam olarak neyden korktuğunu bile bilemiyordu. Hamza'nın değişmesinden miydi, yoksa kendi değişiminin Hamza'da yaratacağı etkiden mi? Duyguları değişmiş olabilirdi. Çokça vakit geçmişti. Bakış açısı değişmiş olabilirdi.

Saçlarını bir omzunun üzerinden çekip önüne aldı. Tarağıyla yavaş yavaş taradı. Çocuk gittiğinden beri kısaltmamıştı saçlarını. Ara ara ucundan makasla almıştı ama elleri hiç gitmemişti Hamza'nın sevdiği saçlara kıymaya. Yazık etme demişti genç adam. O yüzden üç seneden beridir bırakıyordu saçlarını her ne kadar kendine zorluk çıkarsalarda. Taradıktan sonra iki yandan örüp bağladı, başının üzerinden geçirip taç görüntüsü verdi. Uçları ensesinde birleştirip bir tokayla sabitledi ve görüntüyü bozan arsız üç beş saçı düzeltti. Dolaptan etekle gömlek alıp giydi. Ellerinin titrediğini gördü düğmeleri kapatırken. Aklı Hamza'yı göreceği ilk andaydı. Gözleri boş boş bir yerlere bakıyor ama hiçbir şey görmüyordu. Dışarıdan birisi bu hâline ancak duygusuz, solgun derdi oysa içinde coşkun nehirler vardı. Kalbinin yorulmasından korkuyordu, bu atış hızıyla. Mutfağa geçip çay suyunu koydu, ocağı açtı. Aheste aheste bir kahvaltı hazırladı. Zaten çok geçmeden de millet uyanmaya başlamıştı.

Elma Ağacının AltındaWhere stories live. Discover now