29. İNTİKAM

12.7K 1.3K 1.1K
                                    

Emre Fel - Veda Türküsü

Emre Aydın, Çağan Şengül - Beni Anla


29. İNTİKAM

Hocalı kasabasına vardığımızda kanımın çekildiğini, bedenimin buz kestiğini hissettim. Hocalı hakkında çok okumuştum, o facianı çıplak gözlerle gören birçok insanla görüşmüştüm.

Elliden fazla kişi işkencelere maruz kalmıştı mesela. Çocukların gözleri çıkarılmış, insanlar diri diri yakılmış, hamile kadınların karnı kesilmiş ve bebeğini alıp gözleri önünde öldürmüşlerdi. Yetmemişti, insanların yüz derisini soymuş, kafalarını kesmişlerdi. Kadınları çırılçıplak soyup onlara ailelerinin gözü önünde tecavüz etmişlerdi.

Ve bu yüzden birçok erkek, önce eşini ve kızını öldürmüş, ardından kendini vurmuştu. Bu şekilde onların eline geçmek yerine acısız ölümü tercih etmişlerdi.

Yüzlerce kişi kaybolmuştu soykırımda, bugüne kadar da ne ölülerine ne dirilerine ulaşılamamıştı.

Aylarca kimse gidip gelememişti Hocalı'ya. Kaderine terk edilmişti adeta. Elektrik, doğalgaz kesilmişti. Buradan havalanan helikopterler vurulmuştu havada ve yüzlerce insanın ölümüyle sonuçlanmıştı.

İnsanlar o gece çıplak ayaklarla karlı yollarda yürüyerek kaçmaya çalışmıştı ama kurtulsalar dahi çoğunun ayakları ve parmakları soğuktan ampüte edilmişti.

Burası... Ruhlarla çevrilen masumlar tarafından lanetlenen bir kasaba gibiydi.

Araç bir mağaranın girişinde durdu, ardından Zamir aşağıya inip, "Ekip geldi, Kartal takımı dışarı," diye bağırdı. İçeriden adım sesleri geldi, ardından yüzü maskeli olan Özel Kuvvetler dışarıya çıktı.

"Hoş geldiniz, kardeşler."

"Hoş bulduk, kardeşim."

Arkalarındaki bir asker anında haritayı açtı ve olduğumuz yeri, sonrasında onların saklandığı evleri gösterdi.

"Buraları temizlememiz lazım," dedi. "Elli kişiye yakınlar."

"Halledilir," dedi Kaplan rahat tavırla.

"Çok tehlikeli," diye uyardı bu sefer asker bizi.

"Göbek adımız," diye cevap verdi Kaplan.

"En az beş kişi canlı lazım. Sorgu için," dedi Zamir sonrasında. "SİHA'lar evleri vuracak. İki ya da üç eve dokunmayacak."

"Anlaşıldı," dedi askerler.

Dakikalar sonra ormanlık alanda ilerliyorduk. Askerler önde, biz arkadaydık. Hepsinin gözlerinde kin, nefret ve intikamla harmanlanan bir duygu vardı. Belki de kimisi bu topraklarda babasını, kimisi dedesini, kimisi uzak akrabasını, kimisi de tanıdığını kaybetmişti. Onları ne kadar anlasam da yetersiz kalacaktı.

Düşman hattında kaldığım günler boyunca onlarla empati yapmıştım istemeden de olsa. Gencecik çocuklar, hiç tanımadıkları dedeleri yüzünden savaşmaya mecbur edilmişti. Stanford'da okuma hayali kuran o çocuğa ne olmuştu acaba? Merak ediyordum, sağ çıkabilmiş miydi savaştan?

Vatanına ihanet eden Hüseyin'in annesi nasıldı acaba? Aydın? O ne yapıyordu şimdi? Oğlu Azerbaycan tarafında savaşan ve şehit düşen, gözlerimin önünde boğazını kesip intihar eden kadının ailesi peki? Onlar ne durumdaydı?

Zamanında evlenen karma aileler... Hepsi bu savaştan sonra dağılmak zorunda bırakılmışlardı. Kim bilebilirdi böyle olacağını? İki komşu devletin düşman olacağını, Karabağ'ın işgal edileceğini, otuz yıl işgalde kalacağını ve şanlı bir zaferle geri alınacağını kim bilebilirdi?

FELAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin