17. EV

17.9K 1.6K 750
                                    


Mabel Matiz - Sarmaşık
Mabel Matiz - Fırtınadayım

17. EV

Hangisi daha korkutucuydu? İnsanın kendisi için mi korkması mı yoksa sevdiği, değer verdiği insanlar için mi?

Korkuyordum. Bu sefer gerçekten korkuyordum.

Hayatım boyunda gerçeklerin peşinden koşmuştum ben. Yaşıtlarım âşık olurken, gülüp eğlenirken ben hep yollardaydım. Hayatın bana sunduğu tüm fırsatları değerlendirmeye çalıştım. Her yeri görmek, her şeyi öğrenmek için çırpındım. Her şeyi öğrenmenin mümkün olmadığını kabullenemedim. İnat ettim. Okudum, gezdim, gördüm, yazdım, yayınladım. Hep işime odaklandım. Kendime acımasız oldum, yetersizliğimden şikayetlendim. Ve benim yolum bitmedi. Her gün bir gerçek, bir haber uğruna yollara çıktım. Hiçbir zaman o sandalyeye oturup haber yazamadım. Her zaman o haberi yaşadım, sonra yayınladım.

Ben Hilal Uluant.

Yolun sonunda mıydım?

Etrafı mavi, kırmızı renklerinde dumanlar sarmıştı, göz gözü görmüyordu ve ben hâlâ sandalyeye bağlı şekilde oturuyordum.

Etrafta silahlar patlıyordu, kulaklarımın zarları delinmek üzereydi.

Hâlâ sağdım.

Oysa o tetiğe bastığından adım kadar emindim.

Beni, benim için öldürmeyi göze almıştı.

Ama ölmemiştim.

Neden ölmemiştim? Kim gelmişti yardımımıza? Bilmiyordum.

"Hilal!" Tanıdık bir ses zihnimin içinde yankılanırken ona cevap vermek için dudaklarımı aralamak istedim ama tam o an boğazımda soğuk bir metalin varlığını hissettim. Bir bıçak.

"Yaklaşmayın yoksa keserim!" Mari bıçağın sivri tarafını damarımı her an kesecek bir şekilde ayarladı.

Dumanların arasından dev bir bedenin karanlık gölgesi göründü, ardından Aras'ın kan, ter içerisindeki yüzünü gördüm. "Deneme bile."

"Buradan sağ çıkacağım. Ve ben gidene kadar kız benimle." Abisinin katilini öldürmeden bırakmayacağını buradaki herkes biliyordu.

Aras'ın ardında duran Zamir ve On Sekiz görüş açıma girdi. Üçü de bir her an şah damarımı kesecek bıçağa, bir de Mari'ye bakıyordu. Hiçbirinin gözü, gözlerime değmiyordu.

Haris yoktu.

Demin bağlandığı sandalye görüş açıma girdi. Fakat orada da yoktu.

"Buradan sağ çıkacağım!"

"Tamam," dedi Aras. "Onu bize tam depo çıkışında teslim edeceksin."

"Hayır," dedi Mari. Elleri titriyordu ve bu bıçağın boğazımı sıyırmasına neden oluyordu. "Biraz uzaklaşacağım araçla. Sonra onu yolun ortasında bırakırım."

Zamir kaşlarını çattı. Aras'ın bu teklife itiraz edeceği yüz ifadesinden belliydi ama Zamir ona fırsat tanımadan, "Tamam," dedi. "Bıçağı bastırma artık! Keseceksin!"

Mari beni çözdükten sonra bıçağı boğazımdan uzaklaştırmadan geri geri yürümeye başladı. Tüm bedeni zangır zangır titriyordu ve bu bıçağın her seferinde derimi sıyırmasına neden oluyordu.

Deponun çıkışına doğru vardığımızda Zamir, Aras ve On Sekiz görüş açımdan çıktı. Haris hâlâ yoktu ve bu beni artık korkutuyordu.

Araca doğru geri geri yürümeye devam ederken, bir anda bize doğru ateş edildi. Mari anında panikledi ve elindeki bıçak yere düştü. Anında, "Eğil!" diye bağırdı o ses. Dediğini saniyesinde yaparak ellerimi başıma sardım ve dizlerimin üzerinde yere çöktüm.

FELAHWhere stories live. Discover now