49🍼Bebeğimsin Benim

652 52 12
                                    

49| Bebeğimsin Benim

Hayat onlar için son birkaç ayda bambaşka bir hale gelmişti.

Ege her gün Yekta'ya bakıp iç çeker, kendi kendine aşk acısı yaşardı. Yine de arkadaşlık görevini sonuna kadar yerine getirir hatta genelde Yekta'nın anası babasıymış gibi davranırdı. Yine de her gece başını yastığa koyduğunda aklına sadece o gelirdi. Koyu mavi gözleri sanki konuşurken parlıyor gibiydi, bembeyaz dişleri her gülüşünde ışıldıyordu. Hele pembe ince dudakları. Ege istemeden zihninde belirirdi, utançtan yüzünü yorganın altına gömerdi. Böyle geçen çoğu gecenin sabahı, leş gibi alkol ve sigara kokan çocuğa günaydın deyip onun için kahvaltı hazırlardı. Bir yanı keşke yarın uyandığımda Yekta bana kahvaltı hazırlamış olsa, beni düşünmüş olsa diye hayaller kurardı. Ama diğer yanı bunun hiçbir zaman gerçek olmayacağını bilirdi. Kendini kandırıyorsun kanma, derdi. Gerçekleşmeyecek hayaller kurma kendini üzme, derdi. Uyumadan önce Yekta eve gelsin de kendisine iyi geceler dilesin isterdi hep. Ama o yarını bilirdi, Yekta o uyuduktan saatler sonra eve gelecekti. Hatta bu gece Yekta'yı beklerken uyuyakalacaksın yine, derdi. Evet öyle olacaktı. Haftasonu gelince arkadaşları dışarı çıkmak için Ege'yi çağırırdı. Ege gitmezdi çoğu zaman. Belki bugün Yekta dışarı çıkmaz ya da erken gelir, diye düşünürdü. Ama öyle olmazdı. Haftasonları eve hiç gelmediği geceler bile olurdu. Ege'ye haber verilmezdi. Ege sadece beklerdi. Hatta çoğu zaman Ege çıkmadığı için diğerleri eve gelirdi. Ama Yekta eve gelmezdi.

Yekta eve girmeyi hiç sevmezdi. Çünkü üniversiteye geçene kadar evden çıkmasına izin verilmezdi. Sadece okula gider eve gelirdi. Çoğu zaman alt katlarında oturan Ege'nin evine gitmesine bile izin vermezdi babası. Çok katıydı. Ablası reşit olur olmaz Eskişehir'e taşınmıştı. Onun ardından Yekta'nın üzerine daha çok düşmüştü ailesi. Her geçen gün daha çok kısıtlanmış, daha çok baskı altında kalmış, daha çok ezilmişti maruz kaldığı baskıların altında. Okul çıkışı çekirdek kola yapmanın zevkini bilmezdi Yekta. Okulu ekip internet kafeye gitmemişti hiç. Canı sıkıldığı için arkadaşlarıyla parka çıkmamıştı, haftasonlarını dışarıda eğlenerek değil kütüphanede ya da evde geçirmeye alışmıştı. Bu şekilde büyütülmüş sadece Ege'ye arkadaşım diyebilmişti. Çünkü sadece Ege onu kısıtlandığı için terk etmemişti. Çoğu sınıf arkadaşları lise yıllarında Yekta'yla görüşmeyi kesmişti. Bunun sebebi çağırdıklarında Yekta'nın gelmemesiydi. Gerçekten izin alamadığına inanmıyorlardı, onlara göre Yekta bahane buluyordu. Oysaki Yekta'nın günlük ders çalışma süresi bile vardı. Eğer o süreyi doldurmamışsa, uyuyakalsa bile uyandırılıyor ve zorla ders başına oturuyordu. Hadi gel okulu ekelim bugün, dendiğinde Yekta başını eğip gelemeyeceğini söylemek zorunda kalıyordu. Kanka bugün nargileye gidiyoruz geliyor musun, dendiğinde ders çalışması gerektiğini söylüyordu. E hadi gelin okulun oradaki parkta takılalım, diyenlere babam bu saatten sonra çıkmama izin vermiyor diyordu. Okuldan eve döndüğünde Yekta için hayat duruyordu. Bir süre sonra arkadaşı kalmamıştı işte. Sadece Ege'si vardı onun için. O yüzden gördüğü tüm baskılara rağmen Ege'ye sıkı sıkı tutunmuştu. Odasında boğulduğunu hissedip camı açtığında alt katta oturan Ege'de camını açardı. Zor da olsa başını yukarı kaldırıp en masum, en içten gülümsemesini sunardı her zaman Yekta'ya. Her şey geçecek, der gibiydi. Ve her şey gerçekten geçmişti. Ailesi Yekta'nın üniversiteye başlamasıyla onu rahat bırakmıştı. Haftada bir kere bazen hiç aramazlardı. Zaten bir süre sonra İstanbul'dan köye taşınmışlardı. Yekta'nın birden omuzlarındaki yük yok olmuştu. Tamamen özgür hissediyordu kendisini. İstediği zaman dışarı çıkabilirdi. İstediği herhangi bir mekanda istediği herhangi biriyle takılabilirdi, saat artık fark etmezdi. İzin alması gerekmiyordu artık hiçbir şey için. Üstelik yeni arkadaşlar ediniyor ve onları kaybetmiyordu, çünkü artık bahaneleri yoktu. Kendisine ilgi duyan kızlara karşılık verebilirdi, yanında kızlarla vakit kaybetme derslerin daha önemli, diyen hiç kimse yoktu. Üstelik artık kendisine ait bir evi vardı ve evde durma zorunluluğu yoktu. İşte bu yüzden eve sadece uyumak için geldiği zamanlar bile oluyordu. Çünkü yeterince evde durduğunu düşünüyordu. Yeterince eve kapanmıştı ve şimdi özgür olabileceği, tadını çıkarabileceği 4 yılı vardı önünde. İstediği gibi yaşayabilecekti. Ama işte birini unutmuştu. O kişinin de duyguları olduğunu, özgür olmasına rağmen hala bazı sorumlulukları olduğunu unutmuştu. Özgürlüğün tadı aklını başından almıştı.

Tabi artık öyle değildi. İkisi de Yunus'un hayatlarına girmesiyle değişmişti. Ege hak ettiği mutluluğa ulaşırken, Yekta sorumluluklarının farkına varıp göremediği aşkını görmüştü. Tabi ki her şey yolunda gidiyordu, öyle olmak zorundaydı.

Gerekirse Yekta zorla bir şeyleri yoluna sokacaktı.

Yavaş yavaş yazın yaklaşmasıyla dışarı çıkmışlardı baş başa. Yunus'a Gökalp ve Ata bakacaktı bu akşam. Ege'yle Yekta'nın randevusu vardı.

Parkta dondurma yiyeceklerdi.

Ege dudaklarının her yerine bulaştırdığı dondurmaları umursamadan iştahla yiyorken, Yekta erimeye başlayan dondurmasını unutmuş sevgilisini izliyordu. Karşısındaki çocuk o kadar tatlıydı ki içi gidiyordu. Gülse gülüyor, üzülse üzülüyor, canı yansa daha beter oluyordu. Hayatının merkezine iki kişiyi koymuştu artık. Sevgilisini ve oğlunu.

Dayamayıp gülümseyerek Ege'ye yaklaştı. Parkta az insanın olmasının avantajını kullanacaktı. Uzanıp dondurma bulaşan dudakların her yerini diliyle turladı. Ege hala alışamamıştı Yekta'nın bu ani hareketlerine. Makineye bulaşık dizerken bile bir anda götünün avuçlanması ona hala tuhaf ve son derece heyecanlı geliyordu. Şimdi dışarıda sevgilisinin dudaklarını yalaması ayrı bir heyecanlandırmıştı onu. Yekta'nın geri çekilmesiyle tuttuğu nefesi bıraktı. "Ne yapıyorsun? Ya biri görseydi?" dedi yanakları kızarırken.

"Görsünler ne var?" dedi Yekta hala gülümsemeye devam ederek "Sevgilimizi öpemez miyiz?"

"Ö-öpersiniz..." diye mırıldandı Ege.

Yekta dudaklarını birbirine bastırarak yanaklarını sıkıyordu Ege'nin. Bu kadar tatlı olamazdı. Ege nazlanarak ellerini ittirdi. "Ya çocuk muyum ben? Bebek miyim? Yunus'a yaptığın muameleyi bana niye yapıyorsun şu an?

"Evet..." deyip Ege'nin burnunu sıktı Yekta iki parmağıyla "...bebeğimsin benim. Sevesim, ısırasım geliyor her yerini. Eve gidince burnunun ucunu ısırabilir miyim?"

.

bu bölüm mutlu sonu anlatıyodu yani bi şamatası yok
egeyle yektanın smutu gelmedi çünkü onlara cinsellikten çok soft şeyleri yakıştırıyorum

Wanna Be Yours | bxbजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें