bölüm 27

716 37 0
                                    

2 gün geçmişti. Yıldırım ailesi mardindeki konaktaydı. Aynı şekilde hasan bey ve gülaşye hanımda torunlarından gelecek en ufak haberi bekliyordu. Bu süreçte baranın bir ikizi olduğu öğrenilmişti. Hastane kayıtlarında ölü olarak gösterilen Ağah Eraslan. Şuan kırmızı listede aranan kişinin kim olduğu çözülmüştü. Defne Sevda Ateşoğlunun, Sevda Bulutun onlar gibi bir çok şehidin katili bulunmuştu. Ölü birini arıyorlardı şuan. Bulabilirler miydi? Bulurlardı. Herkes elinden geleni yapıyordu. En ufak bir ize bile bakıyorlardı. Şuan parmak izi bie sayılmayacak, pusu olduğu çok belli olan bir şey olmuştu. Marianın telefonundan tenha bir sokaktan sinyal alınıyordu. Bu yüzden hepsi operasyona hazırlanıyordu. Garip olan yanı bu sinyal eve yakın bir yerdeydi. Neden böyle bir şey yapmışlardı?

"Yıldırım, sıla yüzbaşıyla arkadan gir. Aslı, semih ve çınar siz burda durun olası bir saldırı durumunda bizi koruyun. Kutay aslanım sen benimle gel. Alpaslan, süleyman ve hasan siz sıla yüzbaşıyla yavuzu koruyacaksınız. Bora sen de aslının yanındasın." Herkesin ağızındam tek bir kelime çıkmıştı. "Emredersiniz Komutanım." Yeterli de olmuştu. Sıla ve yavuz arkaya doğru ilerlerken oğuz ve kutay ön tarafa doğru ilerliyordu. Ardanın bahsettiğinden apayrı bir evdi. Arda bir mağarada tutulduklarını söylemişti. Burası ise dışarıdan sıcak bir yuva gibi gözüküyordu. Oğuz kapıyı kırmış içeri ilerliyordu, yavuz be sıla sessiz bir şekilde içeri girmişti. Oğuzun kapıyı kırmasıyla karşısına çıkan 15 yaşlarında bir kız çocuğu çıkmıştı. Oğuz silahını ona doğrulturken kız büyük bir çığlık atmıştı. Onun bu çığlığı üzerine 40lı yaşlarında bir adam çıkmıştı bir odadan. O da ellerinde silaha ilerleyen 4 asker görünce çığlığı basmıştı. Yavuz ve sıla odaları kontrol ediyordu. Ama mariaya ait hiçbir şey yoktu. Neden bir saldırı gerçekleşmedi diye hem içeridekiler hem de dışarıdakiker bir hayli düşünceliydi. "Maria nerede lan?" Soruyu adama oğuz soruyordu. "Abi tanımıyorum o kimdir?" Dalga mı geçiliyordu şuan? "Konuşun ne işiniz var burada?" Adam konuşmadı ama kız bozuk türkçesiyle konuştu. "Abim vallah tanımam etmem mariadır nedir? Onu da mı babası vermiş rasime? Allah belayi vere inşallah rasim." Gerçekten harika bir şakaydı. Bu kızın bu adamla evli olmasına mı yansalardı yoksa marianın burada olmamasına mı? "Sen söyle lan neden burada gözüküyor bu telefon?" Rasim gene konuşmadı ama kız konuştu. "Hele o yerde bulduğu telefonu diyirsiniz siz. Vallah satacaktı bu onu yerde bulmuştur." Sayıyla veriyorlardı herhalde bu olayları onlara bu adamı karakola verip gideceklerdi muhtemelem buradan ama sıla konuştu. "Nerede buldun telefonu?" Rasim bu sefer konuştu. "Abla bak bu mahallenin sonu biraz daha tenha benim işim düştüydü. Gittim yerde kapalı duruyordu. Dedim kırıktır ondan atmışlar. Ne bileyim ben evimi er basacak?" Ufak bir bakışma oldu aralarında tuzak olabilir miydi? Belki. Gitmelerine engel miydi bu? Hayır. "Kutay sen biz gelene kadar burada tut bunları. Polis arkadaşlara da haber ver." Sıla hemen ardından konuştu. "Babanın adını ver sende. Para ile kız vermek mi kalmış? Kutay bunları gözünün önünden ayrılmasın. Tuzak olabilir." Dedikten sonra çıkmışlardı. Dışarıda olan ekip ise rahat bir nefes vermişlerdi.

Mariadan

2 gün olmuştu. Ölmüyordum. Ölmek için yalvaracak duruma geliyordum. Bana ne zıkkım veriyorlarsa halisilasyonlar görüyordum. Mehmeti görüyordum mesela. Ya da ahmetin karnımın üzerindeki yanığı nasıl yaptığını. Tekrarlatılmış bir şekilde o andaymışım gibi. Demiştim ya korkmuyorum, korkmayacağım diye. Korkuyorum... Ölmekten korkuyorum. Anneme, babama ya bir daha sarılamazsam? Daha önce doya doya sarılmış mıydım ki? Hayır. Neden bu kadar geç kalmıştım. Bazen babamı görüyordum halisilasyonlarımda. Annemin kolunu sıkı sıkıya tuttuğu o anı görüyordum. Sanki her an dönüp bize kızacak bağıracak gibi hissediyordum. Işığı kapatmıştı dün akşam o adam... İğrençti. Hala çok iğrençti gözümün önünde yalnızca mehmet vardı. Ona bakarken mehmete bakıyormuş gibi hissediyordum. O adam benim dayım olamazdı... Olduğunu her seferinde bana hatırlatıyordu. Annemden, dayımdan hatta dedemden alacağı intikamdan bahsediyordu. Hepsinin sonuna ise ben Ağah Eraslanım diyordu. Değildi. Onun yalnızca gözleri, yüzü dayımla aynıydı. Bakışlarınde Mehmet Karahanlı vardı... Benim dayım öyle bakmazdı. Benim dayım bana gülümserdi hep. Daha onu tanıdığım ilk gün...

MARİA Where stories live. Discover now