31. BÖLÜM

12 2 0
                                    

"Her kim bir canavarla savaşıyorsa,canavara dönüşmemeye dikkat etsin. Ve karanlığa uzun süre bakarsanız,karanlık da sizin içinize bakmaya başlar."

-Nietzsche-

-

Gece olmaya başlamıştı,içimde çığ gibi büyüyen huzursuzluk bir şeyler olacağına dair garanti veriyordu. İki günlük süreci tamamlayacaktık,dün ufak hazırlıklar yapmıştık. Kanlı Ay tepede kendisini gösteriyordu,derin bir nefes aldım. Güvensizliğimi bastırmak için D'yaebl ve Plomienia'nın yanında duracaktım. Devasa bedenleri yan yanaydı,benim huzursuzluğumu hissedip aralarında ki anlaşmazlığı kenara koymuşlardı. D'yaebl'ın kafasının altına koyduğu pençelerinin arasında ben vardım. Orada beni saklıyordu. Plomienia ise D'yaebl'ın solunda uzanıp timsah uykusuna yatmıştı. D'yaebl hafifçe hareket ettiğinde ona biraz daha sokuldum. Hareket etmeyi kesip zihnime seslendi. 'Sakin ol,buraya adımını attığı anda kül olacak.' Ah,evet bir de o mesele vardı. D'yaebl o mağaraya kurduğu ateş çemberini bizim çevremize de kurmuştu. Fakat,nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde alevler görünmüyor,hissedilmiyordu. 'D'yaebl,kusura bakma ama o herif kader ile anlaştıysa her türlü şey olabilir. Sen istediğin kadar çabala..' Umutsuzca konuşmama karşılık öfkeyle nefesleri hızlandı. 'İzin vermeyeceğim!' Onu sakinleştirmek adına sarıldım. Çenesinin tam altında,pençelerinin üzerinde uzanmış haldeydim aslında,sadece kollarımı ona sarmıştım. Görüşüm yoktu,vizyonlarla görüyordum. Etraf tuhaf bir şekilde fazla sessiz ve sakindi. Ailemi güvende olmalarını istediğimden dolayı orada kalmaları için uyarmıştım. Fakat dinlemeyip gizlice şuan bizi izliyorlardı,üzerimize zaten koruma büyüleri yapılmıştı. Askerleri ise gizli yerlere mevzilendirmiştim. Ufak bir hazırlık yapmıştık. Gina'da bizi yalnız bırakmamıştı. Kendi enerjimlede Ülke sınırlarıda dahil bir koruma kalkanı kurmuştum,şuan bır fanusun içindeydik kısacası. Ecelini bekleyen balıklardan tek farkımız,elimiz de savunabileceğimiz bazı şeylerin olmasıydı. Valtor'dan yardım istememiştim,küstahlığı ile zaten yeteri kadar başıma bela açmıştı. D'yaebl'a sığınmaktan sıkılmıştım,o yüzden hafifçe dev gibi yaratığı ittirdim. Yerinden elbette oyanamadı fakat sertçe soludu. 'Yerinde dur,ufaklık.' Kaşlarımı çatıp derisine yumruk attım. 'Ufaklık ne tanrı aşkına?' Köşede küçük bir boşluk gördüğümde oraya yöneldim. Ama çıkamamıştım,Plomienia kuyruğuyla kapatmıştı. 'Plomienia!' Diye sitem ettiğimde zihnimde aynı anda iki ses yankılandı. 'Diana!' Somurtup oturmayacaktım elbette. Işınlanarak tam önlerinde durdum. Aniden başım döndü,olduğum yerde kitlenip kaldım. Şimdi ise tam dibimde halüsinasyon'unu görüyordum. İğrenç gülüşü ile yanağıma dokunuyordu fakat ben hareket dahi edemiyordum. "O sınırlar beni tutmaz Diana..." Zorlukla fısıldadım. "Tutmasını isteseydim," Yutkunarak devam ettim. "sen şuan bu görüntünü bana yollayamazdın bile." Bakışlarım cam gibi keskinleşti ve bütün gücünü üzerimden ittim. Şaşkınlığı iki saniye falan sürmüştü. Şuan birbirimize kilitlenmiş şekilde bakıyorduk. "Ne istiyorsun Norton?" Hafifçe sırıttı. "Sence de bu soru sıkmadı mı? İstediğim şey bariz bir şekilde belli,güç." Kafamı sol omzuma yatırıp ona öyle baktım. "Norton,o güce sahip olamayacaksın. Ne olursa olsun izin vermem." Güldü,yanıma yaklaştı. Geri adım atmadım,aksine onun üzerine giden taraf bu sefer ben oldum. "O kadar emin olma kaos'un kızı." Dedi ve kayboldu. Onun kaybolmasıyla algım düzeldi. Etrafıma sertçe bakıp avuçlarımı havaya kaldırdım. "Yok ol." Koruma kalkanını yok ettiğimde hızla D'yaebl ve Plomienia yanıma geldiler. Gina ise tam önümde belirdi. Avucuma bir şey tutuşturdu ve kulağıma fısıldadı. "Yut bunu,çabuk!" Dediğini yapıp avucumda ne olduğuna bakmadan yuttum. Boğazımı yırtarcasına,boğazımdan mideme indi. Yanımda durup benimle birlikte beklemeye başladı. "Verdiğin şey neydi Gina?" Elini bileğime sardı ve bir şeyle mırıldanmaya başladı. Aynı anda zihnime konuşuyordu. 'Siyra Çiçeği yaprağı. Gücünü tam potansiyelinde kullanmana yardım edecek,tabii ne zaman gerçekten zor durumda kalırsan.' Kafa salladığımda bileğimi bıraktı. "Koruma büyüsü halloldu,etraf çok sessiz." Beklemekten sıkılmıştım,ne olacaksa şimdi olsun diye düşünüyordum. Sesli konuşarak zihinlerine seslendim. Kimlerin olduğunu bilmiyordum işte bu yüzden sıkıntılı bir vakitteydik. "Norton,sence de fazla beklemedik mi?" Bir kaç saniye sonra karşılık aldım. Ama konuşarak değil. Karşımda belirdi,arkasında devasa bir orduyla. Büyük arazideydik,orman gerimizdeydi. "Hazırlıksız değilsin Diana.." Fısıltısı arazide yankılandı. İleri adımlarken avucumu yumruk yaparak havaya kaldırdım. Avucumda kırmızı bir ışık süzmesi toplandığında uzaklardaki ağaçların arasından ordum teker teker çıkmaya başladı,hanedanlığımıza ait olan kurtlarda onların yanında ortaya çıkıyordu. Bununla kalmamıştım elbette. Draken havada kendi ejderhası eşliğinde,arkasında devasa ejderha sürüsüyle bize yaklaşıyordu. Gina ellerini birleştirdiğinde,ormanda ki bütün yırtıcı hayvanlarda ormanda ki ağaçların arasından hızla çıkmaya başladı. Etraflarını sarmıştık,elimde büyük kozlar vardı fakat farkında değildi. Kader ile anlaşması umurumda değildi,çünkü kader de benden yana olmak zorundaydı. Sert sesimle bağırdım. "Ben asla hazırlıksız değilimdir Norton! Ölümüne savaşır,yine de hiç bir şeyi sana bırakmam!" Ne kadar Valtor'u davet etmemiş olsam da,kendisi her şeyden haberdardı. Ailem Kalenin zirvesinde,yukarıdan bizi izliyordu. Onlarda boş değildi,şuan hazırda bekliyorlardı. Yumruk yaptığım avucumu açtığım anda kırmızı ışık doğrudan Norton'un arkasındaki orduya gitti. Karanlıktı,o ordunun devamı olduğunu adım gibi biliyordum. Dediğim gibi de olmuştu,arkasında devasa yaratıklarla bekliyordu. Yaratıklar ışıkla birlikte ürkütücü kükremeler yolladılar. D'yaebl ise onları susturacak güçlükte bir kükreme yolladı. Ardından devasa kırmızı gözleri ile burnunu sırtıma yaslayıp düşman ordusuna odaklandı. Korkutucu sesi arazide yankılandı. "Norton,korkularınla hâlâ yüzleşememişsin. Arkanda ki yaratıklara mı güveniyorsun?" Ürkütücü sakinlikte kurduğu cümleyle Norton taş kesildi. "O yaratıklar seni parçalayabilir biliyorsun D'yaebl." İsmini nereden biliyordu diye sormak saçmaydı. "Onlar eskidendi Norton." Arkasında ki yaratıklar takırtı gibi sesler çıkartıyor,öfkeyle havada süzülüyorlardı. Gölge gibilerdi fakat olamazlardı. Gölgeler benim hükmümdeydi. Dayım ben yokken hâlâ krallığa hükmediyordu,izin vermiştim. D'yaebl'ın gözlerinde ki kırmızılık arttı,eş zamanlı bende dönüşmeye başladım. Kanatlarım sırtımı yırtıp özgürlüğüne kavuştuğunda buz gibi soğuk alevleri etrafı da soğutmuştu. Alevlerimin rengi bu sefer zehir yeşilindeydi,koyu yeşil. Ellerimi saçlarımda gezdirip kanatlarımı çırptım. Havaya yükselirken aynı anda Plomienia ve D'yaebl'da yükselmişti. Draken'in yanında durduğumda yumruk yaptığı elini bana uzattı. Bende elimi yumruk yapıp yumruğuna değdirdim. "Na'ber güzellik?" Gülümsediğimde o da sırıttı. "Asıl abin olaya ne zaman katılacak?" Sorduğu soruyla neşem arttı. "Şimdi." Demem ile devasa arazinin tam ortasında,iki düşman ordunun tam ortasında devasa kanatlarında ki lacivert dumanlarla abim belirdi. İki farklı renkteki gözleri gitmiş,yerini lacivert dumanlarla parıldayan gözleri almıştı. Aynı bir çivi gibi süzülerek abimin yanına sert bir iniş yaptığımda kanadıyla beni kendine çekip önünde tuttu. Kanatlarımız açık birbirimize yaslı halde Norton'a bakıyorduk. Hâlâ bir şeyler eksikti onda,biliyorduk. Biz şuan tam gibi görünüyor olabilirdik fakat aslında yarısına anca ulaşmıştık. Norton bunu bilmiyordu,Norton avucumdaydı. Umarım öyledir. "Pars Valentino Gold... Demek küçük kardeşine sonunda kavuştun." Annemlerin tepkisini çok merak ediyordum. Abim öfkeyle fısıldadı,fısıldamalar arazide yankılanıyordu büyü sayesinde. "Kardeşime dil uzatma Norton,o dili koparırım. Mecliste ki köpeklerin ne zaman teşrif edecek Norton?" Son soruyu öyle bir alayla sormuştu ki Norton kaşlarını çattı. Bir anda bizimde etrafımızı saran siyah cübbeli insanlar ortaya çıktığında güldüm. Meclis sonunda gelmişti. İşte şimdi ağzımın tadı yerine geliyordu. "Ooo,hoş geldiniz partiye!" Köpeklerimi asla tehlikeye atamazdım. Onları dünya'ya yollayıp yanlarına adamlarımı yerleştirmiştim,hayır insan olanlardan değil. Alaylı cümlem ile abim sırıttı. Sırıtışı öyle korkutucuydu ki gerçekten o adam ile aynılar mıydı diye düşünüyordum. Gözümü dahi kırpmadan bütün meclis üyelerini boğmaya başladığımda hepsi ellerini boğazlarına götürüp debelenmeye başladılar. "Norton,söylesene... Meclis ne boka yaradı? O çocukları aldın,ailelerinden ayırdın peki fakat,o çocuklar bizi yenebilir mi sanıyorsun?" Çocuk diye bahsettiklerim kocaman yetişkinlerdi,ama umurumda değildi. "Sanmıyorum,ama sizi bitirecek başka şeyler biliyorum." Demesiyle meclis üyeleri aniden abim ve benim etrafımı sardı. Büyüden kurtulmuşlardı,sorun değildi. Abim anında sırtını benim sırtıma yaslayıp güldü. Meclis'in arasından bir adam konuştu. "Valentino,kardeşin gerçekten çok güzelmiş,yazık olacak." Bunu söyleyen adam anında bomba gibi patladığında kanı etrafa sıçradı,yanında ki kadın öfkeyle konuşmuştu. "Ne yaptın Val?!" Abim ise gülerek kadına yönelik konuştu. "Kes sesini Ursula." Avucumda beliren hançer ile karşımda ki sürüce yan yana dizilmiş adamlara saldırdığımda işler kızışmıştı. Öyle bir hızda ilerliyordum ki beni göremez olmuşlardı,işte bu yüzden yerde düzinelerce boğazları kesilmiş şekilde yatan meclis üyesi vardı. Ama çoğu tekrar canlanmıştı,boğazlarında ki kesik ile karşımdaydılar. Sırıtıp dilimi ıslattım. Önümde duran kadının çenesine yumruk atıp dizine tekme attım. Önüme gelen herkesi ya bir bomba gibi patlatıyor,boğuyor,boğazını kesiyor,yaralıyor geçiyordum. Norton'a ulaşmaya çalışıyordum. Vizyon ile aynı anda savaşmak zordu,hem vizyonlarda geziyordum hem de birilerini öldürüyordum. Kaşımda duran gölgemsi yaratık iğrenç iğren. sırıttığında kanatlarımı hızla çırpıp üstüne atladım. Dokunduğum gibi küle dönerken bacağımda bir acı hissettim,tepkisiz kalıp hançerini bacağıma saplayanın kafasını kopardım. Abim ise öyle bir hızda öldürüyordu ki,meclis muhtemelen şuan çok pişmandı,onu karşılarına aldıkları için. D'yaebl ve Plomienia ortalığı yakıp kavuruyordu. Sürüce yaratığı ve insanı midelerine gönderiyor,parçalıyorlardı. Annemler ise yukarıdan destek veriyordu. Ani manevralar ile etrafımda dönüp karşımda ki yaratıkları parçalamaya başladım. Pençeleri çok keskindi,bazılarının pençeleri vücuduma isabet ediyordu ve kaçamıyordum. Sinirlerim gerilmeye başlamıştı,Norton ise ortalıklarda gözükmüyordu. Bağırdım,bütün ülkeyi titretecek güçte beğırdım. "Norton! Çık ortaya aşağılık herif!" Bağırmamla birlikte olayın gerçekliğinin farkına vardım. Yıkım.. D'yaebl ve Plomienia her yeri yakıyordu,diğer ejderhalar da aynı şekilde. Etraf kan gölü olmuştu,koskoca bir dağ şuan cayır cayır yanıyordu. Kale ise bazı bölümleri yıkılmıştı. Gözlerimi kapattım. Etrafımı dinledim,yalnız değildi,yalnız değildi... Tam arkamda enerji toğunluğunu hissettiğimde çevik bir hareketle arkamı dönüp düşmanımın gırtlağını parmaklarımın arasına aldım. Sıcak sıvı ellerimden akarken yere yığılan kadına baktım. Meclis üyesiydi,değersiz. Şuan ortalık mahvolmuştu ve ben hâlâ Norton'u bulamamıştım. Norton... Güç... Siktir,siktir! Bizi oyaladı,bizi oyaladı! Kanatlarımı çırpıp göğe çıktım. Öfkem her saniye artıyordu ve geriliyordum. Yüzük neredeydi? Parmağıma bir bakış attığımda yerinde olduğunu gördüm. Kale'ye hızla girdiğimde etrafta koşuşturan askerleri görmezlikten gelerek odama doğru ışınlandım. Odanın tam ortasına ışınlandığımda bunun bir tuzak olduğunu biliyordum. Lanet olsun ki başka çarem yoktu. Yerimden oynayamıyordum çünkü tam altımda mühürlü bir çember vardı. Resmen beni bağlamıştı. "Anlaman uzun sürdü bayan Gold..." Saçımı diğer omzuma atıp kendisinin koyduğu sahte mührün olduğu kısma elini değdirdiğinde öfkeyle konuştum. "Sakın dokunma bana!" Omuz silktiğini hissettiğimde elleri bileğimi buldu. Neyse ki ellerim yumruktu. "Aç avucunu." Emir vererek konuştuğunda güldüm. "İstersen bir de öpeyim seni? Aptal'a bak." Mühürleri kırmaya çalışıyordum fakat beni iyice zayıflatıyordu. "Lanet olsun,karanlık kehanetler kitabı sen de mi?" Eğer ki öyleyse işim bitmişti. Karanlık Kehanetler kitabı sadece kehanetlerden oluşmuyordu,ikinci bir kitabı vardı. İsmi bilinmediği için ona da Karanlık Kehanetler kitabi deniliyordu. Bu kitapta her şeyin ölümü vardı,nasıl öldürülür? Gücü nasıl alınılır? Gibi gibi,derslerde öğrenmiştim. "Akıllı kız,şimdi aç avucunu." Avucum büyüyle zorlanıyordu fakat izin vermedim,gücümü zorlayıp yüzüğü yokluğa gönderdim. "Ay,tüh! Kaybolmuş minik yüzüğüm!" Sırıtarak konuştuğumda saç diplerimden tutup kafamı geriye yatırdı. Boynuma keskin bir şey dayadığında güldüm. "Biliyorsun Norton,o şey beni öldürmez." Boğazımda keskin tarafını hareket ettirdiğinde sakinliğimi koruyordum. Ilık sıvı usulca boynumdan süzüldü ve yere damladı. Çok kez ölümle burun buruna gelmiştim. "Senin kılıcını ve o yüzüğü de aldığımda her şey benim olacak. Siyah Alev'in Kılıcı ve kitapları bende-" Birilerinin bana seslendiğini duyduğumuzda sözü yarıda kesildi. Önüme geçip çenemden tuttuğunda yüzüne tükürdüm. Dilimi dudağımda gezdirerek sırıttım. Pislikse pislikti,bu piçe her şey makbuldü. Sinirlenip yüzüme tokat attı,hızını alamayıp elinde ki bıçağı da omzuma geçirdiğinde hâlâ tepkisizdim. Gina bana her fırsatta işkence ediyordu,Norton sınırı geçebilir miydi bakacaktık. İğrenircesine beni süzüp iğrenç yüzünü sıvazladı. "Diana!" Bir kere daha seslenildiğinde bunun abim olduğunu anladım. "Abi!" Bağırmamla birlikte ağzıma elini dayadı ve ışınlandık. İşte şimdi boku yemiştim.


İnstagram;altingolgeoffical

NASSSINIZZZ?? Medyada ki müziği diğer bölümde de dinleyebilirsiniz. Evet arkdşlr,istediğim gibi bir bölüm olmadı fakat savaş sahnesini bir de diğerlerinden yazmayı planlıyorum. Kan,vahşet istiyorum,Keder istiyorum ben! Evet evet,neyse bölüm nasıldı? Ne düşünüyorsunuz??? OY VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN!

ALTIN GÖLGE - ARAF SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin