21. BÖLÜM

11 3 0
                                    

"Herkes güç peşindeydi,sahi güç neydi ki?"

-

Yaşanmışlıklar insanı tecrübelendirir,fakat insan o tecrübelere rağmen yine de o hataya düşebilirdi. Ben ise güvenmemeyi öğrenmiş,tecrübe etmiştim. Buna rağmen güvendiğim insanlar vardı. Sonucu ne olacaktı emin değildim ama umarım ki istemediğim şeyler olmazdı. Üstüme son bir bakış atıp aynaya baktım. Bugün kraliyetimiz resmi olarak duyurulacaktı,bunun için bir davet hazırlanmıştı. Bir kaç gün evvel geçirdiğim krizden sonra benliğime yavaş yavaş dönüyordum. Bugün elbiseler yoktu üzerimde. Üstüme savaşçı zırhımı giymiştim. Mühürle birlikte korunan askerler benim emrimde olacaktı. Bu kraliyetin hem prensesi,hem de komutanı olacaktım. Siyah ve altın işlemeli vücut hatlarımı sıkıca saran metal zırhın omuzlarında gri bir pelerin takılıydı. Oldukça uzun olan bu gri pelerin,kraliyeti temsil ediyordu. Bizim krallığımızı temsil eden renk griydi,ne siyah ne beyaz. Ne karanlık ne aydınlık. Biz Araftık. Ben ve abim Araf'ın temsilcileriydik. Kurallar değişecekti,değiştirecektim. Salık saçlarımı tek omzumda biriktirdim ve altın,siyah renklerinde olan metal maskeyi yüzüme geçirdim. Maskenin ağız kısmı zincirlerden oluşan bir file ile kapatılmıştı. Üst kısmı ise sadece göz bebekleri açıktı,beyazı gözükmüyordu. O kısmı da kapalıydı evet. İki yanı sivri bir şekilde hafifçe dışarı doğru kavislenmişti. Maskenin bu sivri bölümlerinden küçük hançerler çıkarabiliyordum. İstemiştim çünkü lazım olacağını hissediyordum. Zırhtan oluşan eldivenler ile maskeyi hafifçe oynattım. İşte şimdi tam oturmuştu. Kanatlarımın rahatça hareket edebilmesi için sırtımda iki oval delik vardı. Bu delikler elbette istenildiği zaman kapatılabiliyordu. Kanatlarımı özgür bıraktım ve zarifçe sallandırdım. Tüylerimin arasında olan siyah tüyler çoğalmıştı. Değişik bir şekilde yayılmışlardı,sol tarafımda siyah tüyler tek bir noktada biraz daha çoktu. Kanatlarımdan yükselen siyah alevler ise harlanıyordu. Alevlerim sıcak değildi,aksine buz gibiydi. ALevdi sonuça neden yakmıyordu diye düşünmüştüm bir keresinde. Ama öğrendim ki kanatlarda olan alevler eğer sahibi çok öfkelenir,üzülür ve kinlenirse işte o an yakmaya başlardı. Alevlerim ortalığı yakacaktı yakında. Ama daha zamanı vardı. Gözlerimin rengi yine değişti,bu sefer üstümde ki renklere tezat kızıla boyanmıştı. Kan kırmızı gözlerim aşırı dikkat çekiyordu. Yavaşça arkamı döndüğümde kapıda bana hayranlığını gizlemeden bakan adamı gördüm. Babam kapıdan ayrılıp bana yaklaştı. Zırhlı ellerimi sakince tuttu. "Bir gün Kraliçe sen olacaksın bir tanem,bir gün bu tahta sen geçeceksin. Ama şimdi,koskoca bir orduya komutanlık yapmak istiyorsun ve yapacaksında. Ama unutma sen daima benim minik kızım olarak kalacaksın." Konuşması etkilemişti beni,daima onun minik kızı olarak kalacaktım. Söz baba,senin için o çocuğu mutlu edip yaşatmaya çalışacağım. Babamı kendime çektim ve sarıldım. "Sende daima benim güçlü,mükemmel babam olarak kalacaksın baba. Hadi şimdi sen konuşmanı yapmaya git,ben de ordumla içeriye gösterişli bir şekilde gireyim." Havalı havalı konuştuğumda güldü. Hazır ola geçip sesini hafifçe yükseltti. "Emredersiniz komutanım!" Gülüşerek odadan çıktı. Babam odadan çıkar çıkmaz yüzümde ki gülümseme yok oldu. Abimin burada olmasını isterdim. Tabii döndüğünde varislik ona geçecekti. Abi,dedim içimden. Keşke burada olsaydın. Kınımda duran kılıçta parmaklarımı gezdirdim. Bir gün o kulağımda ki mühürden çıkacaktı ve buraya kanlı bir şekilde kınıya girecekti. Tilkilerin kuyrukları yavaş yavaş çözülüyordu artık. Sinsice sırıttım ve odadan çıktım. 

Bugün yıllardır ortalarda olmayıp,hafızalardan silinen krallık geri şahlanıyordu. Cerbin Krallığı geri dönmüştü. Yıllarca bu ismi unutmayan sadece ben vardım,kader yine çok güzel bir plan yapmıştı. Şimdi ise Kraliyet Sarayının avlusuna açılan büyük alanda halk toplanmıştı. Hepsi ahşap sandalyelere oturmuş belli bir düzen içerisindeydiler. İki bölüme ayrılmışlardı ki ortalarından genişçe bir boşluk geçiyordu. Ordunun geçebilmesi içindi. Diana bana bir sürprizi  olduğunu söylemişti ve ben merakla bekliyordum. Sarayın avluya bakan terasında sadece krallık mensupları vardı. 14 krallık ve halkları şuan Cerbin Krallığında toplanmıştık. Binlerce insan avluda merakla Kral ve Kraliçeyi bekliyorlardı.  Daldığım yerden halkın alkışlarıyla çıktım. Kral ve Kraliçe büyün ihtişamlarıyla terasın mermer trabzanlarına yaklaşıyorlardı. Dominic ve Eilose... Tarihe kazınılmış iki isime ait krallık değişik bir şekilde hafızalardan silinmişti. Kader,dedim içimden. Yine oyun peşindesin. Kralın elini kaldırmasıyla halk sustu. Dominic elini yavaşça indirdi ve eşinin elini tutu. "Sevgili halkım,buraya toplandığınız için gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Bugün bu davetin amacı Cerbin Krallığının yeniden uyanışı içindir. Eşim,gönlümün ve sizin de Kraliçeniz Eilose. Eşim ve ben yıllar önce kurduk bu düzeni. Kolay olmadı evet. Büyük badireler atlattık ama şimdi buradayız." Kral konuşmasını yaparken herkes pür dikkat onu dinliyordu. Sözünü bitirdiğinde halktan alkışlar,ıslıklar duyuldu. Memnunlardı,hafızaları geri gelmişti ve bu harika krallığın geri dönmesini sevinçle karşılıyorlardı. Kral tekrar sözü ele aldı. "Emin olabilirsiniz ki eskisinden daha güçlüyüz,buna borçlu olduğumuz kişi ise işte karşınızda. Cerbin Krallığının Ordu Komutanı." Krallık sözünü bitirdiğinde avlunun o büyük altın kapısı büyük bir ihtişamla aralandı. En önde kıpkırmızı parıldayan gözleri ve siyah alevler içinde olan kanatlarıyla oldukça dikkat çeken Diana duruyordu. Arkasında ise koca bir ordu vardı. Kendinden emin,sert adımları avluda ordunun adımlarıyla birlikte yankılanıyordu. Terasın altına doğru geldiklerinde elini kaldırdı,ordu bir anda adımları yere mıhlanmış gibi durdular ve hazır ola geçtiler. Diana yavaşça sağ ayağını,sol ayağının arkasına doğru uzattı. Sol elini yumruk haline getirdi ve sağ göğsünün üstüne koydu. Dizlerini büktü ve zarifçe eğilip selam verdi. Doğrulduğunda göz göze geldik. 'Sürprizimi beğendin mi hayatım?' Zihnimde ki sesine yavaşça dudaklarım kıvrıldı. 'Çok seksi görünüyorsun,farkında mısın? Şuan sana bakıyorlar diye herkesi kül edebilirim.' Göz kırptığında tekrar sesini duydum. 'Lazımlar bana,başka sefere,üzgünüm.' Alaylı sesine içimden göz devirdim. Fakat yüzümde mimik oynamıyordu. Sesi avluda yankılandığında babasının gururlu bakışlarını gördüm. "Ben Diana Gold. Cerbin Krallığının Varis'i. Aynı zamanda Cerbin Krallığının Ordu komutanı. Ordum emirlerinize hazır Kral'ım." Otoriter ve sanki sesiyle dahi her yeri parçalayabilecek gibi çıkan sesi ile avluyu inletti. Kraliçe zarifçe aşağı baktı. "Bu gece yarısına kadar eğlenceler,yemekler,yarışmalar sizler ve halk  için hazırlandı. Eminim ki kızım da sizlere önderlik edecektir. Şimdi Kralımız arzu ederse eğlence başlasın!" Neşeli bir şekilde cıvıldayan kadına bakıyordum. Bu kadının hayat enerjisi gerçekten beni her seferinde şaşırtıyordu. "Kraliçem ne derse o." Kral,eşinin elini kaldırdı ve elinin tersini öptü. Halk çığlıklar,alkışlar eşliğinde Kralın,Kraliçenin adını haykırıyordu. Bir yandan ise hayran bakışlar Diana'nın üstündeydi. Farkındaydım,Meclisten casuslar gönderilmişti. Yine her şeyin kontrolleri altında olduğunu sanıyorlardı,aptallar. Gözlerim bir noktada takıldığında kaşlarım çatıldı. Diana'nın abisi buradaydı. Ölümcül enerjisi benimkiyle yarışacak cinstendi. Onun bakışlarıda anında beni bulduğunda yüzünde ki sert ifade gitmiş alaylı bir hale dönmüştü. Zihnimde sert bir erkek sesi duyduğumda dudaklarım kıvrıldı. 'Kardeşimin eşi sensin demek.' Zihnime şuan sadece iletişim için girebilirdi,çünkü ben öyle istemiştim. 'Eşimin abisi sensin demek.' Aynı alayla karşılık verdim. Yanında duran adam onu dürttüğünde yüzünde ki ifade öyle bir hızla değişti ki kaşlarım çatıldı. Bu adam cidden düşündüğümden fazlasıydı. Askeri bir dehaydı,aynı benim gibi. Ölüm üçgeni ilk defa böyle bir üçgen kurmuştu. Üçgende her zaman farklı seviyede güçler olurdu fakat bu sefer hepimizin güçleri birbiriyle yarışır derecedeydi. Sonra zihnimde yine onun sesini duydum. 'Çek gözlerini benden it herif. Sapık var diye bağırırım.' Bu adam dengesiz miydi bana mı öyle geliyordu? 'Sapığı olduğum kişi sen değilsin.' Ciddiyetle kurduğum cümleyle anında bakışları bana döndü. Adamla muhabbeti bitmişti,şimdi ise bana değişik bir şekilde bakıyordu. Kaşları çatıktı. 'Bana bak,iki şaka yaptım diye sakın ama sakın haddini aşma.' Hemen ardından bana gülerek baktı. Gözlerinin içinde duran o parıltı ile ürktüm. Olabilir miydi? 'Neyse,seninle yakında tekrar görüşeceğiz zaten sapık herif.' Alaycıl tavrına kaşlarım çatıldı. Bir anda ortalıklardan yok oldu yanında ki herifle. Dengesiz puşt. Kardeşi hakkında hiç bir kötü söze tahammülü yoktu onu kavramıştım. Kader,dedim içimden. Denkleştireceğin herifi sikeyim. 

-


Yakasından tuttuğum gibi kafayı burnuna gömdüm. Bir anda bayıldığında yere aynı kum torbası gibi düştü. Burnumda ki kanı silip yoluma devam ettim. Küflü,eski duvarlardan yankılanan su damlacıklarının sesi beni geriyordu. İçimden, 'Buraya gelmeyi kabul eden aklıma tüküreyim.' dedim. Sırf o yaşlı bunak istedi diye buralarda sürünüyordum. Sonunda istediğim kapıya geldiğimde kapıyı araladım. İçeride hiç bir ses yoktu. Kapıdan içeri girdim ve etrafı görebilmek için elimde ki meşaleyi kaldırdım. Eski bir depo gibi görünen bu yerde gizli bir geçit vardı ve onu bulmam gerekiyordu. Duvarlarda ellerimi gezdirirken her hangi bir şey arıyordum. Enerji,kol,düğme herhangi bir şey. İkinci duvara geçtim ve ellerimle yoklamaya devam ettim. Sonunda tuğlalardan birisi içeri göçtüğünde kaşlarımı çattım. Eski odada bir gürültü koptu. Kafamı sola çevirdiğimde büyük duvarın ortasında tuğlalardan bir kapı açılıyordu. Oraya doğru adımlamaya başladığımda içimden bir ses kaçmamı söylüyordu.Eğer ki girersem ölecektim. 'Bekle beni baba,yanına geliyorum.' Diye mırıldandım. Aldırış etmedim ve sakin adımlarla açılan geçide girdim. Girdiğim anda arkamdan kapı kapandı. Korkuyla kapıya baka kaldım. Derin bir nefes alıp yola devam ettim. Küçük,tuğladan oluşan koridor ikiye ayrıldığında sağına gittim. Biraz ilerledikten sonra yine bir kapı çıktı karşıma. Kapıyı yavaşça araladım ve içeri dikkatlice girdim. İçerisi leş gibi rutubet kokuyordu. Duvarda küçük yanmayan bir meşale vardı,onun karşısında bir ayna. Gözlerimi odada biraz daha gezdirdiğimde fark ettim ki üç ayna çaprazlama duvar köşelerine yerleştirilmişti. Ortaya baktığımda bir şey göremedim. Ama zemine baktığımda o büyük dairenin içinde olduğumu gördüm. Duvarda ki meşaleye ilerledim. Elimde ki meşaleyi ona yaklaştırdım ve değdirdim. Tutuştuğunda geri çekildim. Meşaleden yayılan ışık aynaya çarptı. O aynadan diğer aynaya,diğer aynadan son aynaya üçgen şeklinde ışık süzmesi oluştu. Ben ise şuan üçgenin tam ortasındaydım. 'Sakin ol,sakin ol.' Kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama nafile. Işık benim göğsümün ortasını bulduğunda göğsüm deli gibi yanmaya başladı. Acı bir çığlık atıp dizlerimin üstüne düştüm. Işık inatla göğsümden ayrılmıyordu. Yerde çığlıklar atarak kıvranırken bir şey oldu. Yukarı dolu gözlerimle bakıp görmeye çalıştım. İşte o zaman koca bir küfür ettim ve korkuyla çığlık attım. "İmdat!" 


İnstagram;altingolgeoffical

Nassııız dostlar??? Not;YAZIM YANLIŞI VARSA SÖVMEYİN! BAZEN GÖZDEN KAÇIYOR. Ne düşünüorsunuz bölüm hakkında? 

Kısaydı biliyorum ama aşırı uykum var şuan. Sövmeyin lütfen bana en güzel yerde kestiğim için... Neyse günün bölümünüde yazdığıma göre ben kaçarrr. İyi geceler!

ALTIN GÖLGE - ARAF SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin