22. BÖLÜM

14 3 0
                                    

"Ben karanlıkta doğdum ve onunla şekillendim,sen ise sadece karanlığı kabullendin."

-

Orduda dahil bütün davetliler büyük salondaydık. Ben ise tahtımda oturmuş sadece düşünüyordum. Elimin teki çeneme yaslıydı ve tahtta yamulmuştum resmen. Yanımda Ares ve Michael vardı. Bir saattir boş beleş muhabbetler edip beynimi mıncıklamışlardı. Ares sarhoş bir biçimde mırıldandı. "Diana,sence solucan olsaydım Hayley beni sever miydi?" Ensesine bir tane geçirdim ve homurdandım. "Kız seni bu halinle sevmiş,solucan olsan ne yazar!" Michael konuştuğunda ona da bir tane geçirdim. "Ne vuruyorsun ya?" İkisine de bir bakış atıp burun kemerimi sıktım. "Birisi içmiş,solucan olsam sever miydi der. Birisi kendi haline bakmayıp diğeriyle dalga geçer.. Geri zekalı in şuradan!" Michael tahtın kol kısımlarına doğru tünemiş aşağı sarkıyordu. Ensesinden kedi misali tutup tahta sertçe oturttum. "Tavuk musun da oraya tünüyorsun salak?" Bana bakıp kafasını omzuma yasladı. Anında yumuşarken ellerimi beyaz saçlarına geçirdim. "Sana da kız bulalım Michael." Anında kafasını kaldırıp bana baktığında kahkaha attım. "Gerçekten mi?" Heyecanla konuştuğunda daha fazla güldüm. Ares'te benimle birlikte kahkaha atıyor tahta ellerini vuruyordu. Gülmeyi kesip Michael'e baktım. Bozulmuştu çocuk. Omzuna hafifçe vurup dürttüm. Bakmadığında hafifçe koluna sarıldım. Ares bize gülerek bizden uzaklaşmıştı. "Michael.. Küsme tamam bulurum ben." Bana bakıp hıh'ladı. "Git,istemiyorum artık." Gözlerimi davetlilere çevirdim ve Michael'e dikkatle bakan kızı gördüm. Sırıtıp Michael'ı dürttüm. "Bak buldum bile." Anında bana bakıp dibime girdi. "Hani nerede?" Hafifçe kızı gösterdiğimde kız içkilerin yanına ilerliyordu. "Az önce sana dikkatle bakıyordu,bence kesin aşık." Michael yaptığım şakayı anlamış olacak ki güldü. "Ah,ben bir gideyim ve selam vereyim hanımefendiye." Sırtını patpatlayıp gazı verdim ve onu yolladım. Ares çoktan bizden ayrılmış sevgilisinin yanına gitmişti. Normalde rahatça gezemezlerdi ama nişanlı oldukları için buna bir şey demiyorlardı. Diyemezlerdi de,izin vermezdim. Kafamı kaldırdım ve insanlara baktım. Herkes neşeli bir şekilde içkilerini içiyor,sohbet edip kahkahalara boğuluyorlardı. Üzerimde yoğunlaşan bakışı hissettiğimde gözlerim direkt o yöne döndü. Tanımadığım yaşlı bir adam ifadesizce bana kitlenmişti. Gözleri tuhaf bir şekilde sislenmiş gibi duruyordu. Rahat tavrımı bozmayıp tek kaşımı kaldırdım. 'Ne bakıyorsun?' Manasında. Adam ise transtan çıkmış gibi gülümsedi ve kafasını eğdi. Af diliyordu,ama şüphelenmiştim bir kere. Artık şüphelerimi kenara itmeyecektim. Yavaşça ayağa kalktım. Adamdan gözlerimi ayırmadan ona doğru ilerleyecekken annem seslendi. "Nereye kızım?" Adama bakmayı bırakmadım ve annemin sorusunu cevapladım. "Gezeceğim biraz anne. Gelirim birazdan." Cevap vermesini beklemeden ilerledim. Adama yaklaşmaya başladığımda adam bana döndü. Beni fark ettiğinde kaşları çatıldı ama saniyesinde düzeldi. "Ah,az önceki bakışlarımı maruz görün efendim. Sadece dalmışım." Sevecen bir şekilde konuşmaya dikkat eden adama dikkatle baktım. Duyguları stabildi,şaşırtıcıydı. "Sorun değil,davet nasıl gidiyor?" Kafasını dağıtmak amaçlı sorduğum soruya memnunca gülümsediğinde zihnine daldım. Anında elektrik çarpmış gibi bir his kapladı bedenimi. Bedenimi tepkisiz bırakmak zorunda kaldım,adam şüphelenmesin diye. Ama zihnine girememiştim. Lanet olası zihnine girememiştim. Hoşuma gittiğinde histerik bir şekilde sırıttım. Adam zevkle daveti anlatıyordu. 'Demek sende bir kuklasın,ya da kukla gibi görünüp kuklaları yönetensin.' İçimden fısıldadığımda kolumda bir el hissettim. Elin sahibine baktığımda buz gibi ifadesi ile Valtor arkamdaydı. Yavaşça eli karnıma sarıldı ve beni kendine çekti. Çenesini kafama yaslayıp karşımızdaki yaşlı siyahi adama dikkatle bakmaya başladı. "Davetliler arasında sizde mi vardınız Bay Kamari?" Adamı tanıyordu demek. Sessizce karnımda duran elini tuttum. Onun elinin üstünde duran elim hoş bir görüntü sunmuştu. "Evet efendim,izninizle daha fazla rahatsız etmeyeyim." Adam hafifçe eğildi ve selam verdi. Sonra arkasını döndü ve gözden kayboldu. Arkamı döndüğümde eli bu sefer belimi buldu. Kafamı yavaşça kaldırdığımda o'da kafasını eğmişti. Burun buruna geldiğimizde ellerimi göğüs kafesine yasladım. "O adam kimdi Valtor?" Fısıltılarla söylemiştim ama beni rahatlıkla duyacağını biliyordum. "Kamari bir cin bebeğim. Çok güçlü ve tecrübelidir kendisi." Kaşlarım çatıldı ve konuştum. "Cinler mi?" Gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında mekik dokuyordu. "Evet cinler,değişik yaratıklardır. İnsan suretine girebilirler. İnsanların kanından beslenirler ve kanlarını içecekleri zamanda insanları uyuşturup hayaller alemine postalar. Kabuslar,hayaller,rüyalar hepsi bir arada. O kişi orada kapana kısılıyor ve çıkamıyor. Cinlerde rahatça kanlarını sömürüyorlar." Anladım dercesine mırıldandım. "Cinlerin gözlerine sis inerse ne olur? Yani göz bebeklerinde küçük bir grilik oluşursa?" Kaşları çatıldı. Kafasını yana yatırıp bana bakmaya devam etti. "O anda cinler ya birisini kontrol ediyordur,ya da büyüledikleri kişinin ne yaptığını görüyorlardır. Diana?" Kafamı sallayıp elinden tuttum. Müzik değişmiş,daha hoş ve dans edilecek bir müziğe geçmişti. Beni belimden tuttu ve kendine yasladı. "Bu dansı bana lütfeder misiniz Leydi'm?" Dudaklarım kıvrıldığında ellerimi omuzlarına çıkardım. "Memnuniyetle Lord'um." Belimdeki sağ eli yavaşça belimden ayrıldı ve sol elimi tuttu. Diğer eli ise belimdeki yerini koruyordu. Yavaşça dans edenlerin arasına karıştık. Küçük adımlarla ileri gidiyor,sonra tekrar geri giderken etrafımızda dönüyorduk. Şuanda etrafımızı herkes açmış ve bizi izliyordu. Umursamadım,dansın ritmine kendimi biraz daha kaptırıp karşımdaki adama yoğun bakışlar atıyordum. Beni elimden tuttu ve kendi etrafımda döndürmeye başladı. Bir anda üstümdeki zırhın yerini şahane bir elbise alırken gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Beni döndürmeyi bırakıp sert bir şekilde kendisine çekti ve çarpıştık. Eli tekrar belimi buldu ve dansa devam etti. "Zırhta güzeldi ama bu daha güzel." Üzerimdeki kan kırmızısı kraliyet elbisesine bir bakarak kurmuştu bu cümleyi. Dansın sonuna yaklaştığımızı hissederken büyük bir gürültü koptu. Anında beni kendisine yapıştırıp korumaya çalıştığında kaşlarım çatıldı. Enerjimle bütün insanların üzerinde koruma kalkanı oluşturdum ve kafamı göğsünden uzaklaştırdım. Bütün camlar patlamıştı ve içeri korkunç yaratıklar giriyordu. Üzerimdeki elbisenin yerini zırhın almasını sağlarken kılıcı kınından çıkardım. Öfkelenmiştim. Bu ne hadsizlikti orospu çocukları? Gri tenleri,ağızlarından dışarı çıkmış onlarca sivri dişleri,yırtık kulakları,sivri parmaklarında tırnakları yoktu ve çoğunun bir gözü dışarıya sarkmıştı. İğrenç bir görüntü sunuyorlardı. Enerjimi bir kez daha böldüm ve kılıca gönderdim. Etrafını kırmızı ve altın renklerinde alevler sardığında solumdaki yaratığın kellesini kestim. Valtor'a bir bakış attığımda o da diğer yaratıklarla ilgileniyordu. Önüme gelen yaratıkları teker teker biçerken durmadan çoğalıyorlardı. Bir anda sırtıma pençe yediğimde durdum. Muazzam bir sakinlikte kafamı arkama döndürdüm. Yaratıkların çoğu arkamdaydı. Gözlerimi kapattım ve bir nefes aldım. "Burayı terk edin yoksa olacaklardan gram pişmanlık duymam." Yaratıklar hırıldıyor ve garip uğultular çıkarıyorlardı. Bir tanesinin üzerime gelmeye başladığını hissettiğimde Valtor'un öfkeli enerjisini hissettim. Bir anda ortamda patlama sesleri yankılandı. Üzerime sıçrayan kanları hissettiğimde iğrendim. Yüzümü buruşturdum ve gözlerimi açtım. Baştan aşağıya her yerim kan olmuştu. Gözlerimi sağıma doğru yöneltip Valtor'a baktım. Üzerinde gram kan yoktu ve ifadesiz bir şekilde patlamış yaratıklara bakıyordu. Davetlilere baktığımda onlarda da kan yoktu. Kalkan işe yaramıştı. Ares sarhoşluğun verdiği etkiyle yaratıkların patlamış hallerine bakıp kusuyordu. Michael ise dağılmış bir vaziyette Ares'in sırtını sıvazlıyordu. Üzerinde kanlar vardı belli ki o da büyüleriyle yaratıkları öldürmüştü. Üzerimdeki kanları umursamadan orduya ilerledim. Hepsi anında sıra olmaya başladığında sakinlikle sesimi yükselttim. "Bu yaratıkların türü ne asker?" Bir asker öne çıktı ve sol elini göğsüne bastırdı. "Hyrajke'ler efendim." Kafamı sallayıp elimle geçmesini işaret ettim. "Peki bu yaratıkların burada işi ne asker? Daha ilk günden savunmasız mı kaldık!" Susuyordu hepsi. Hatalarının farkındaydılar. Yıllar sonra tekrar mutlu olmuş ve bir araya gelmişlerdi. Ama bir hata hepsinin canlarına mâl olabilirdi. Orduda hataya yer yoktu,savaşta acıma yoktu. "Cevap ver asker!" Bütün salonu inletecek şekilde öfkeyle bağırdım. "Bu sorumsuzluğun bedelinin farkında mısınız! Hepiniz,hepiniz ölebilirdiniz!" Öfkemi bastırmaya çalışırken burnumdan soluyordum. "Bu yaratıkların girmesini sağlayanı bulun. Bulun ki öfkemi sizden değil ondan çıkarayım." Hepsinin gözleri dümdüz önlerine bakıyor,hiç bir mimik oynamıyordu. Güzel,en azından duygularını açıkça belli etmiyorlardı. "Ortalığı temizlemek size ait bugün." Dedikten sonra sırtımdaki pençe izleriyle arkamı döndüm. Ütüme bir bakış attım ve etraftaki iğrenç kokuya burun kıvırdım. İğrenç kanlarının kokusu her yeri sarmıştı. Leş gibi kokuyordu bunların kanları be. Annem ve babamda Valtor'un yanına geçmiş bana gözlerini belerterek bakıyorlardı. "Ne?" Diye mırıldandım. Annem elini kaldırıp üzerimdeki kanları tek bir hareketle temizledi. "Şimdi daha iyi. Kim yapmış olabilir bunu sizce?" Anneme yaklaştım ve kafamı omzuna koydum. Elleri sırtımı sıvazlarken ağlak bir ses çıkardım. "Ne güzel dans ediyorduk... Mahvettiler!" Babam homurdanırken annem kıkırdadı. "Sırtın yaralanmış!" Babam öfkeyle konuştuğunda derin bir nefes aldım. Annemin omzundan kafamı kaldırdım ve babama yaklaştım. Enerjimle kendimi iyileştirdiğimi görmesi için sırtımı ona döndüm. Yavaş yavaş yara kapanırken tekrar babama baktım. "Bak,geçti baba." Yanağımdan makas aldığında güldüm. "Aferin benim kızıma." Küçük bir çocukmuşum gibi takındığı tavır sadece güldürüyordu beni. Biliyordum,içinde ukte olarak  kalmıştı. Adımlarımı sağa döndürdüm ve etrafta dolaşmaya başladım. Arkamdan Valtor'da gelmişti. Yanıma yaklaşıp elimi tuttu. "Ondan mı şüpheleniyorsun?" Sorduğu soruya kafa salladım. "Evet,birilerini etkisi altına almış olmalı." Net sesimle ortalıkta ki benzer enerjiyi hissetmeye çalışıyordum. 'Ben etrafa bir bakacağım,sadece benimle yürümeye devam et. Yanından bir anda yok olduğumda beni bulursun her türlü.' Bana bir bakış atıp elimi daha sıkı tuttu. 'Evet,nerede olursan ol seni daima bulurum.' Ona gülümsedim ve yine kendimi bedenimden ayırdım. Rahat bir şekilde etrafta dolanmaya başladım. Bedenim Valtor'un yanında yürümeye devam ederken konuşmuyorduk ikimizde. Sütunların arkasında bir karartı olduğunu fark ettim ve oraya ilerledim. Sütunun arkasına geçtim ve dikkatle mavi renkte parlayan gözlere baktım. Anında boğazına ilerledim ve elimle boğazını tuttum. Tutmamla bedenim şok etkisiyle olduğum yere gelip benimle tekrar birleşti. Valtor'a anlatmıştım yürürken ne yapacağımı o yüzden sakin adımlarla yanıma geliyordu. Ben ise Kamari'nin boğazına sarılmış bir şekilde sütuna bastırıyordum. Kılıcı boynuna yaslayıp fısıldadım. "Kamari.." Boynuna biraz daha bastırdığımda garip sesler çıkardı. "Neden böyle bir şey yaptın Kamari?" Cevap vermedi. Elleriyle boğazında sarılı halde duran ellerimi tutmuştu. Beni de etkisi altına almaya çalıştığında sırıttım. "Daha fazla denersen aynı o yaratıklar gibi patlarsın Kamari." Gözlerini kapatıp dudaklarını birbirine bastıran siyahi adamın boğazındaki kılıcı biraz daha bastırdım. Yavaş yavaş kanlar süzülmeye başlarken dalga geçer gibi konuştum. "Zihnine girerim Kamari,ister misin bunu?" Giremezdim,çok güçlü bir büyüyle korunuyordu zihni. Ama ben yapamazsam Valtor yapardı. Gözlerini anında açıp kahkaha attı. "Yapamazsın bunu ikimiz de biliyoruz. Gösteri nasıldı sevdiniz mi?" Kanlar içindeki halimle önüne çıksaydım kalpten gidecekti hâlâ gösteriden bahsediyor. "Evet,bayıldım. Nasıl patladılar ama değil mi?" Yüzünün şekli değişirken zevkle sırıttım. Valtor'a baktığımda işareti almış bir şekilde yanıma geldi. Adamı tutup kafasını duvara çarptığında sütun kırıldı. "Acıtmış olmalı değil mi Kamari?" Alayla sorduğum şeye küfürler saydırdı ve kafasını tuttu. "Ne halt ettiğini sanıyorsun Kamari?" Valtor sakin bir sesle konuştuğunda adam korkuyla yutkundu. "Yaratıklar kana susamıştı Lord'um. Yıllar sonra yer altından çıktılar ve sonunda susamışlıklarını giderebilecekler." Zevkle fısıldadığında Valtor'u kenara ittirdim ve adama yumruğu geçirdim. "Onları senin çıkardığını biliyorum,amacın neydi piç!" Bir yumruk daha indirdim karnına. "Zeki.. Ama ben değildim çıkaran. Ben istedim ve oldu Altın Gölge." Ben bunu parçalardım ama. "Amacını söyle dedim sana değil mi?" Tırnaklarımı boynuna geçirirken etini parçalamak istiyordum. Ama durdum. Gözleri yine sisle kaplanırken bir küfür savurdum. İşte şimdi diyerek zihnine daldım. 

Her varlığın zihin yapısı çok farklıdır. Cinlerin ise daha karmaşıktır diye düşünüyordum. Kamari'nin zihnine attığım ilk adımda bile ayak bileklerime mavi sarmaşıklar dolanmıştı. Zihni benim kontrolüm altında olmadığı için şuan neredeyse savunmasızdım. Anıların olduğu mavi dumanlara ilerlerken neden bu kadar fazla mavi olduğunu sorguladım. Enerjisinden kaynaklanıyor olmalıydı. Önümde duran duman silsilesinin arasına girdim. 

Bir kız vardı kumral. Kamari ile konuşuyordu ama daha çok yalvarıyor gibiydi. "Neden ben gidiyorum büyükbaba? Çok tehlikeli biliyorsun ve beni yolluyorsun! O kadar mı değersizim!" Gözleri dolan kıza sadece bakıyordum. Demek bir torunu vardı,vay be. Kamari bir adım atıp kızın omuzlarından tuttu. "Bak kızım,önemli bir görev ve ben seni yolluyorum çünkü torunumun ne kadar güçlü olduğunu bilsinler istiyorum." Yalandı,dudakları seğiriyordu ve duygularında bir tane bile endişe yoktu. Kız kırgın bir şekilde büyükbabasına bakıyordu. "Yalan söylüyorsun. O görev resmen bir intihar! O canavara beni yem edeceksin ve yaratıkları salacaksın. Bilmiyorum mu sandın?" Kamari kıza bir tokat attığında kız yere düştü. Kızın sinirini hissediyordum. "Gideceksin dediysem gideceksin! Aynı baban gibi korkak ve küstahsın! En azından işe yaramaz baban gibi ölmeyeceksin. Onurlu bir şekilde öleceksin." Kendi torununu bilerek ölüme mi yolluyordu bu ruh hastası? Kız öfkeyle ayağa kalktı. Adamın üstüne doğru bir adım attı ve işaret parmağını Kamari'nin göğsüne bastırdı. "Babam senden daha onurluydu moruk. O göreve gideceğim ve o Canavarı salacağım. Ama şundan eminim ki bitirmeyi istediğin o insanlar senin kıçına tekmeyi basacak!" Bir hışımla arkasını döndü ve çadırdan çıktı. Kamari ise öfkeyle kızın arkasından bakıyordu. "Hadsiz,aynı babası." Homurdanarak çadırın arka bölümüne ilerledi. Perdeyi çekip içeri geçti. Depo gibi olan yere geçtiğimizde eli bir kutuya gitti. Üzerinde ki Meclis'in sembolünü gördüğümde gözlerim şokla açıldı. Meclis ile ne alakası vardı bu pisliğin. Kutuyu hafifçe sallayıp kapağını açtı. İçinden bir parşömen çıkardığında hafifçe yanına yaklaştım. Parşömeni açtığında bende okumaya başladım. 'Kızı göreve yolladığını biliyoruz,tebrikler. O canavarları etkimiz altına aldığımızda iş kolaylaşacak. O saraydan o yüzük alınmalı Bay Kamari. O yüzüğü alamazsanız sizi o canavara yem edecek kişi bu sefer biz oluruz.  Bayan Nali size selamlarını iletiyor bu arada. 

-Meclis-


İnstagram;altingolgeoffical


Selamünaleyküm mümin eflatlar. Naberrsiiiz? Biraz kısa oldu kusura bakmayın derslere çalışmam gerektiği için araya bölümleri sıkıştırarak yazıyorum. Bölüm nasıldı???

 Michael bebişimede manita bulduk sanırım. Ama belkii. Ucundan bulmamışta olabiliriz. Ares bu bölümde sarhoşluğun dibine vurdu birazcık. Çok şey kaçırdın be Ares...

ALTIN GÖLGE - ARAF SERİSİWhere stories live. Discover now