New York'un yeraltı dünyasının karanlık sularında Jimin'in kardeşinin, Jeon Jungkook ile evlenmesine karar verilmiştir. Bu adam bir mafya, bir patron ve mafya standartlarına göre bile bir hilekârdır. Siyah takım elbise ve kravatlarından daha karanlı...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
"Uzun sürmezsen, seni hayatım boyunca beklerim."
Jungkook
Cennet üzerimize iniyormuş gibi pencerelerden süzülen güneş ışığına karşı gözlerimi kırpıştırdım ve çatı katında kalmaktan neden hep nefret ettiğimi hatırladım. Bu evde o lanet perdelerden yoktu.
Yatağın diğer tarafına uzanıp çarşaftan başka bir şey bulamayınca göğsüme sivri bir şey saplanmış gibi hissettim. Mutfaktan tencere ve tavaların tıkırtısı geldiğindeyse hemen rahatladım.
Elimi yüzümde gezdirdim. Tanrım. Bir eş istemiştim ve onun yerine pusuda bekleyen lanet bir kalp krizi almıştım.
Dün onu burada bıraktıktan sonra, Jimin'e dokunmuş olsa da olmasa da Sebastian Perez'i kafasından vurmak niyetiyle kulübüme gitmiştim. Eşim onun yanındaydı ve benimle iletişime geçmemişti. O bir parkta Jimin'in yanında kıçını yayarak saatlerce sohbet ederken ben aklımı kaçırmıştım. Cesedini bir kutu içinde Kolombiya'ya geri göndermekten beni neyin alıkoyduğunu bilmiyordum. Pekâlâ, sanırım biliyordum. Sebastian'ın ağzı iyi laf yapıyordu ve bu bokun içinden ustalıkla çıkabilmesine hayran kalmıştım.
Siktiğimin Doğu Tremont'unda bir göreve giden Jimin'i güvende tutmuştu. Planını gerçekleştirmeden önce onu durdursaydım o yüzük hâlâ parmağında olurdu. Hâlâ başka bir adama âşık olduğuna inanırdım ve o da vicdanını rahatlatacak güne kadar sır saklamaya devam ederdi.
Kalktım, işedim ve hırsız eşimin ne yaptığına bakmadan önce üzerime bir boxer geçirdim.
Jimin ocağın önünde dikilirken oturma odasından haberlerin sesi geliyordu. Poposunun hemen altında biten tişörtlerimden birini giymişti. Dağınık siyah saçları ensesine dökülüyordu ve Tanrı aşkına, içim bu görüntüyle sımsıcak oldu. Arkasından yürüdüm ve avcumu tişörtünün altına kaydırdım.
Elini göğsüne götürerek çığlık attı. "Aman Tanrım, Jungkook! Beni korkuttun."
İyi. Belki benim dün hissettiğim şeyin bir gramını hissetmiştir.
Onu kendime çekip omzunun üzerinden bakmadan önce çıplak poposunu okşadım. "Ne yapıyorsun?"
"Sana kahvaltı hazırlamaya çalışıyorum."
Tavadaki yanmış yumurtalara baktım. "Pek iyi gitmiyor, ha?"
