"Ne derseniz uyacağım?" Diyen Rob bir elini Tuğra'nın, diğer elini Emir'in omzuna koymuştu.

"Kalmak istiyorum" Tuğra'nın sözleriyle nedense ben de derin bir nefes aldım. Burada kalmalarını istiyordum. Emir, kafasını sallarken Tuğra'nın sesini duydum tekrar.

"Dougal, 1 saate akşam yemeği olacağını söyledi. Üzerinizi değiştirin de yemekte buluşuruz." Kaşlarımı çatarak onu dinledim çünkü akşam yemeğini yemiştik. Dougal neden akşam yemeği yiyeceğiz demişti ki?

Rob, kenarda duran valizlere yürüyerek eline aldı ve hep birlikte odadan çıkmaya başladılar. Tuğra, odadan çıkmadan bana çok içten bir gülümseme göndermişti.

Tuğra

Odaya geldiğimde içimde hem sıkıntı, hem üzüntü, hem kırgınlık, hem sevinç ve dolu dolu aşk vardı. Dougal, odamı hiç dokunmadan bırakmıştı. Asıl olay bu değildi elbette; vazoya çalışan kızların çiçek koymayacağını biliyordum. Boş, kilitli bir odaya neden çalışan kızlar canlı çiçek koysun ki? Bu kesinlikle Dougal'ın işiydi. Bu olay bende öyle bir umut doğurmuştu ki belki de hiçbir şey için hâlâ geç değildir. Sadece Dougal'ı doğru yönlendirerek bana olan hislerini hatırlamasını sağlayacaktım. Bunu da elbette kendim gibi olarak yapacaktım. Ancak Dougal'ın dibindeyken ona dokunmadan, sarılmadan, öpmeden nasıl duracaktım bilmiyorum. Onunla ilişkimiz çok ileriye gitmese de bazı şeyleri yaşamıştık ve yakınlaşmıştık. Kendini durduran hep Dougal olmuştu ama buna şu an minnettardım. Beni unutunca yaşadığımız özel anları da unutması beni daha fazla kahrederdi. Gerçi ilk öpücüğümüzü bile hatırlamaması içimi yakarken, elimden gelen tek şey bardağın dolu tarafını düşünmek oluyordu.

Evet Dougal'ı deli gibi istiyordum hâlâ. Kokusunu soluduğumda bile ellerim ona dokunmak için karıncalanmaya başlıyordu. Dougal, bir bağımlılık gibiydi benim için. Hele araya giren özlem sonucu ona olan hislerim farklı bir boyuta evrilmişti. Adeta ona kendimi yapıştırıp yanında yaşamak istiyordum ancak buraya geldiğimde bütün hayallerim tuzla buz olmuştu. Tüm dünya tepeme yıkılmış gibi hissetmiştim. Şu vazoda duran iki tane çiçek sayesinde tutunacak ve çabalayacak bir dal bulmuştum kendime. Umutsuzca kendimi hatırlatmak için çabalayacaktım.

Gülümseyerek çiçekleri öptüm ve kendimi yatağa atarak boylu boyunca uzandım. Birkaç dakika daha uzanıp düşünerek öylece durdum. Alanna'nın tepkisi beni çok rahatsız etmişti. Ewan'da biraz tepkili gibi olsa da en azından düşman gibi bakmıyordu
Bir şeyleri kafasında mantığa oturtmaya çalışıyordu. Arthur'un şoktan sesi soluğu kesilmişti. Fiona'yı ise hâlâ görememiştim ve ona tepki vermeden nasıl davranacağını bilmiyordum. Dougal'ın kral olmasıyla Arthur kıdemli komutanlığa yükselince karısı Fiona'da çoktan mutfakta çalışmayı bırakmış olmalıydı.

Alanna zaten iyi niyetli ve tatlı bir kızdı. Onun gönlünü bir şekilde alıp yeniden arkadaş olabilirdik. Melek, içlerinde en ılımlı olandı. Bakışları boş değil meraklı ve ilgiliydi.

Dostlarımı tekrar tek tek kazanabilirdim.

Önce şu Nina olayını çözmem gerekiyordu ancak onun yolu da Dougal'dan geçiyordu. İlişkileri ne boyuttaydı acaba? Ya da bir ilişkileri var mıydı? Bunun düşüncesi bile yüzümü buruşturmaya yetmişti.

Bir de Brad'le özel ve önemli bir konuşma yapmam gerekiyordu. O neden klandaydı acaba? Dougal'larla tanışmaları benim sayemde oluyordu ancak ben burada yokken ve unutmuşlarken onlar nasıl bir araya gelmişlerdi?

Sırayla hepsini çözecektim evelallah.

Ayağa kalkıp elbise dolabıma yürüdüm ve Dougal'ın en beğendiği yeşil elbiseyi askısından çıkarttım. Üzerime tutup gülümserken, yatağın üzerine bıraktığım elbiseyle kıyafetlerimi çıkartmaya başlamıştım bile.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Where stories live. Discover now