XVII • Yüzleş!

266 39 29
                                    

Kirpiklerimde hissettiğim nemli baskıyla ani ve kısa bir nefes aldım. Neydi bu? Gözlerimi hafifçe araladım. Ne oldu? Neden bu kadar ağır hissediyorum? En son Katsuki ve ben, atın üzerindeydik ve... Birden doğrulduğunda karnımdaki yoğun acı ılgın veren şok ile çarptığında elimi kaynağına bastırdım. Bu tuhaf doku... Sargı bezi... "Bu da ne?" Birinin kolları bedenimi sararken kim olduğuna bakmadan düşmemek için omzuna tutundum. Merceklerimdeki bulanıklık defalarca kırpıştırdığım kirpiklerime rağmen kaybolmadığından karamel kokusundan tanıdığım alfaya sordum. "Neredeyim ben?" Elinde bez olduğunu düşündüğüm şeyi kenara fırlattı. "Evindeyiz." Evim mi? Benim evim...

"Uzanmalısın. Yaranı çok zor tedavi ettik." Anlamıyorum, nasıl oldu bu yara? Hiçbir şey hatırlamıyorum. Ayrıca çok yağlı ve kirli hissediyorum. Ne zamandır bu haldeyim? "Ben neden..." Konuşurken yanlış pozisyonum yüzünden canım yanıyordu. Başımı omzuna yavaşça yasladım. Eğer uzanırsam tekrar uyurum ama istemiyorum. "O sürtük bize çok ağır bir darbe vurdu." Hatırlamıyorum. En son tartışıyorduk ve geri dönmemiz gerektiğinden bahsetmiştik.

Başımı kaldırmadan çevrenin kokusunu çektim. Gerçekten de benim evimdeydik... Ama neden? Ayrıca ben buradayım, o neden burada? Peki İzuru! Başımı aniden kaldırırken "Oğlum?" dedim telaşla. Onu da getirdi değil mi? Sarayda bırakmadı, bırakmaz. "Salonda." Karnımdaki sızı tekrar kendisini hatırlatırken yüzümü ekşittim. Yakutları tedirgince irislerim ve sargım arasında geziniyordu. "Dinlen-" "Onu yalnız mı bıraktın?" diye sordum. Sikeceğim, kim bilir kaç gündür yatakta sürünüyorum, daha fazla dinlenemem. "Hayır, Eiki ve o iki beyinsiz başlarında." Oh, pekâlâ. Hayır, dur biraz... Neden siktiğimin saray üyelerinin tamamı benim evimde? Ne zamandır?

Ayaklarımı hareket ettirmeyi denedim ama bütün vücudum zayıf düşmüştü. Kaslarım gereğinden fazla uyuşuk ve halsizdi. "İzuku, sen o haldeyken kasların zayıf düşmesini önlemek için gerekli tedavi ve bakım uygulandı ama bu şekilde hemen kalkamazsın. Bir aydır yataktasın. Yavaş ve sakin olmalısın. Böyle dikil-" Başımı ağrıtıyor. "Tamam kes, uzatma. En azından oturur pozisyonda durmama yardım et." Belimdeki ellerini sıkılaştırdığında burnumdan soludum. "Öyle değil. Yatakta oturabilmekten bahsediyorum." Geri zekalı.

Beni bırakmadan diğer yastığı benim yastığımın üzerine dik duracak şekilde koydu. "Seni kaldıracağım." Abartıyor... Kendimi geriye doğru çekerken kollarım, sırtım ve belim beni taşıma zahmetine bile girmeden yıkıldı. Alfa anında tutuşunu güçlendirdi. "İzuku, söz dinle." "Siktir git, sana ihtiyacım yok. Bir kere kurt formuma geçebilirsem rahatça toparlanırım." Ses çıkarmadan beni rahatça kaldırıp sırtımı yastıklara yaslamamı sağladı. Neden karşılık vermedi? Fazla sakin. Neyse.

Yerleştiğimden emin olduktan sonra uzaklaştığında tekrar göz göze geldik. Çok yorgun görünüyor. Göz altındaki torbalar neredeyse sarkmış ve belirgin şekilde morluklar oluşmuş. Yalnızca irisleri değil ak kısmı da kızıla çalıyor. Eğri postür, çökkün bir surat, dağınık görünüm. Yorgunca beni izliyor. Tuhaf hissediyorum.

"Neden buradayız?" deyip dudaklarımı birbirine bastırdım. "Katilin sen olmadığını öğrendiğimizde geri döneceğini, saraydan uzaklaşacağını söylemiştin. Ben de dediğin gibi yaptım." Yalan söylüyor. En azından bütün doğru bu değil.  "Sizin ne işiniz var burada? En çok da senin..." Ellerini kucağından birleştirip pencereye döndü. "Burada olmam gerektiğini düşündüm. Seninle ve sizinle ilgilenmem gerektiğini..." Ne bok söylediğinin farkında mı? Dudaklarım tek yöne doğru alayla kıvrılırken kaşlarımdan birisi alayla havalandı. "Gerçekten mi? Ah, ne kadar büyük bir kalbin var." dedim ellerimi göğsüme bastırıp. "Sen olmasan biz ne yapardık? Ah, alfam artık yanımda. Teşekkür ederim." Hiçbir şey söylemiyordu. Sadece üzgün görünüyordu ve bu durum giderek huzursuzluğumu artırıyordu. Karşılık ver, öfkelen. "Özür dilerim. Bunları söylemeye hakkım yok. Haklısın." Korkuyorum.

Kurt AvıWhere stories live. Discover now