XIX • Gel ya da Git!

177 30 10
                                    

"Benim yüzümden kızımızı kaybettiğimizi biliyorum." Kalbimde derin bir yara... İğneyle oyuluyor. Tekrar tekrar kanıyor. Öylesine büyük. Uzun zaman önce yok olduğunu sanmıştım, sadece izlerinin ara sıra bir zamanlar var olduğunu hatırlattığını sanmıştım. Öyle değilmiş. Hala oradaymış, kendisini bir kabukla örtüp uykuya dalmış. Belki de saklı kalmaya zorlanmış. Onu o kadar saklamışım ki kendim de varlığını unutmuşum.

Şimdi birisi sonunda onu gördü. İçindeki kanı artık biriktirip tutmakta zorlanan kabuğu aniden çekip kaldırdı. Şimdi oluk oluk tekrar kanarken intikam alır gibi vücuduma dağılıyor ve çektiğim acıyı bana tekrar hatırlatıyordu. Yakıyordu, ciğerlerimin arasından alevlerini saçarak parmak uçlarımdaki damarlara kadar uzanıp beni mahvediyordu.

Çığlıklarım boğazıma dizildi. Dudaklarım birbirlerine sımsıkı mühürlenmişti, gitmelerine yasak koymuş gibi. O kadar çok susmuştum ki şimdi benim payım olmadan düğümleniyorlardı. Havanın ciğerlerime temasının kesildiğini anlayabiliyordum. Biraz nefes almak istiyordum ama bedenim izin vermiyordu. Kontrol benden alınmış, bunca zamandır onu tutmanın kızgınlığıyla başına buyruk davranıp beni köşeye sıkıştırıyordu.

"İzuku..." Tekrar sesi çıktığı an kördüğüm olan her şey tek tek çözülüp derin ve sesli bir nefes almama neden olmuştu. "İzuku." "Hayır." Şimdi de ciğerlerim havasızlıktan kurtulmak istercesine yoğun soluklarla dolduruyordu kendini. "Hayır!" diye bağırdım tekrar. "İzuku, sorun ne?" Temiz hava o kadar yetersizdi ki nefeslerim gürültülü seslere dönüşse de verimsizdi. Bedenim aşırı titremeye başlarken panikle doldu. Hissettiklerim yetmiyormuş gibi bedenime anlam veremiyorum. Ter bezlerimin çoktan nokta nokta ıslanmıştı.

"İzuku, İzuku lütfen sakinleş." Tek koluyla sarılmaya devam ederken bir yandan da saçlarımı pek de yavaş olmadan okşamaya başladı. "Hayır, hayır." dedim neyi reddettiğimi bile bilmeden. Güçlüce karamel kokusunu yaydığında zaten kısıtlı olan havayı da kapattığında gürültüyle tekrar nefeslendim. "İzuku, İzuku, yalvarırım sakinleş." Sımsıkı tutup saçlarımı öpmeye başladığında hıçkırarak ağlamaya başlarken sarılışının içinde çırpındım. "Hayır, bırak." Yanıyorum, boğuluyorum ve kaçamıyorum. "İzuku, çileğim yapma." Dokunmaya, okşamaya, sarılmaya, sevmeye devam etti ama ben mahvoluyordum. Her hücrem yıkılıp dökülüyordu alevlerin içinde. Sevgisi birleştirici değil yıkıcıydı. Gitmek istiyorum, gitmek istiyorum.

"Çileğim lütfen." Arkamdaki beden beni sıkıca hapsederken gözlerim beyaz ahşap kapıya kaydı. Zar zor hatırladığım bir hayat parçası. Hekim kadın kucağında minik bir beden taşırken korku ve umutsuzlukla bana bakıyor. "Bırak onu!" dediğimde arkamdaki beden de donakaldı. "Hayır, bırak onu. Bırak!" "İzuku kim?" Gözlerimi saniyeliğine kırptığımda pervazın kimsesiz ve bomboş olduğunu fark ettim. Nereye gitti? İçerden ayak sesleri geldiğinde ayaklanmayı denesem de başarısızdım. "Bırak, alma onu benden, hayır, hayır." Ellerimi kapıya uzattım ama Rody beni tutmakta direniyordu. Hayır, bebeğimi nereye götürüyor? "İzuku, kendine gel lütfen." Ne saçmalıyor? Kendime mi geleyim? Bu kadın benim kucağımda uyuyan kızımı aldı ve gidiyor. Benim bebeğimi!

Alfanın beni alıkoyan kollarını pençelerimle parçaladığımda kulak zarımı parçalayacak bir bağırışın ardından bedenimi özgür kılmıştı. Aceleyle dikilip odadan çıkarken şok içinde beni izleyen aile üyelerine aldırmadan kızımı benden koparan kadını yakalamak için evden yalın ayak çıktım. Karanlıktı, bir bok göremiyorum. Nereye gitmişti o sürtük? "Nereye götürüyorsun onu?" diye bağırdım ormana doğru. "İzuku dur." Kan çanağına döndüğüne emin olduğum gözlerimi kurt formuna geçirdim. Fakat yine de hareket seçemiyordum. Nereye kayboldu? "Bebeğimi bana geri ver!" Ardımdan gelen adım seslerini tekrar duyduğumda beni yeniden yakalamak için geldiğini anlayıp var gücümle koştum.

Kurt AvıМесто, где живут истории. Откройте их для себя