Eight

1.1K 135 22
                                    

Herkes kendi köşesin de küçük kızın söylediklerini düşünürken, Sehun korkuyordu. O Red Piratesin kaptanıydı. İnsanlar onun güçten daha fazlasına sahip olduğunu düşünürken nasıl olur da uğursuzu koruyamazdı? Nasıl olur da bu saçma sapan dünya da en sevdiği şeyi kaybedeceğini söyleyebilirlerdi ona?

-Kaptan!

Luhan derin düşüncelere dalan adama çoğu kez seslenmişti. Bir cevap ve ya bir tepki hiç bir şey yoktu. O heybetli adam büzüşmüş ufacık bir çocuk gibi kenarda oturuyordu. Neden gözlerinde korku vardı şimdi?

Luhan kendinden bir kez daha nefret etti. Bu gemiye binmesi hataydı belki de...

-Buraya gel.

Sehun küçüğün kollarını tutup onu kendine doğru çekti. Luhan'ın yüzü boynuna denk gelirken Sehun hüzünle yumuşak saçları öpüyordu. Belki de küçüğün bu gemiye binmesi hayatın da başına gelen en güzel şeydi.

-Seni koruyabilirim küçüğüm. Ne olursa olsun seni koruyabilirim.

Sehun küçüğü kolları arasında daha çok sararken Luhan dan çok kendine inandırmaya çalışıyordu. Luhan ise kollarını yıkılmış adama sardı. Ne çabuk bağlanmıştı kalpleri birbirine. O beyaz boyna bir öpücük bırakıp mırıldandı.

-Beni koruma kaptan. Benim için sadece yaşa. Yaşa ve gülümse... Ölüm yakınım da biliyorum. Ondan daha fazla kaçamam bunu da biliyorum ama en azından beni mutlu edecek şeylere sahip oldum.

-Böyle konuşma.

Sehun dolan gözlerine aldırış etmedi. İlk defa utanmamıştı ağlamaktan... En sevdiğini kaybedebilirdi... Yi Fan'ın da içi böylesine acımış mıydı Yixing'i kaybedince?

-Uğursuz biraz konuşabilir miyiz?

Yi Fan demişken, uzun adam yanların da bitivermişti. Kızgın gözükmüyordu. Daha çok kırgın gibiydi...

Luhan kaptanın kolları arasından ayrılıp uzun adama baktı. Üzgün olduğu belliydi.

-Özür dilerim.

Yi Fan cevap beklemeden uzaklaştı oradan. Daha fazla bir şey söyleyemezdi. 

Luhan ise gülümsemekle yetindi. İlk defa biri ondan özür dilemişti ve bu güzel bir duyguydu. Yanlış bir şey yapmadığını bilmek...

Ama için de bir yerler de gülümsemesini engelleyen bir şey vardı. Sanki biliyordu...

Seni özledim küçüğüm.

Ben de seni özledim hyung.

Luhan kafasının içine dolan yumuşak sese kıkırdadı. Abisini özlemişti... Onu öldürmek için bekleyen abisini çok özlemişti.

Kai sıkıntıyla iç çekip geminin durma nedenine baktı. Denizin ortasın da bir kuyu?

Şaşkınlıkla yanaklarını şişirip güldü. Uğursuz piç bu gemiye bindiğin den beri hangi günleri normaldi ki?

-Kaptan!

Sehun sinirle yerinden kalkıp esmer olanın yanına gitti. Kuyu?

Masmavi denizin ortasında ki simsiyah kuyu o kadar rahatsız ediciydi ki... Sanki bir şeyleri sonlandırmak için oraya konulmuş gibi...

Luhan siyah kuyuya bakarken gülümsedi. Gidiyordu... 

Güverteye toplanan gençler şaşkınca birbirine bakarken duyulan nazik sesle herkes kafasını kuyunun üzerine oturan güzel varlığa baktı.

Sudan oluşmuş gibiydi... Şeffaf ve bir o kadar güzel... Upuzun saçları kuyunun içine sarkarken yüz ifadesi hüzünlüydü...

-Furina o çok yoruldu. Artık ona gelmeni bekleyecek sabrı yok... Ya şimdi ona gidersin ya da yalnızlığını yanındakilerle giderir.

Bu kadar güzel bir şeyin ağzından nasıl bu kadar çirkin sözcükler çıkabilirdi?

Luhan hüznün kapladığı güzel gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Veda edebilir miydi onlara? Bileğinde hissettiği elle gözlerini açtı. Sehun onu sıkı sıkı tutuyordu ve diğerleri de onu bırakacakmış gibi durmuyordu.

-Kaptan bırak!

Luhan titreyen sesiyle söyledi. Bırakmak zorundaydı. Derin kahveleri saran ton öylesine hüzünlüydü ki...

-Bırakmam! 

Luhan gözlerini kapatıp Sehun'a yaklaştı. Yapmak istemiyordu. Bırakmak istemiyordu. Sevdiği adamı bırakmak kolay mıydı? Dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Bir kaç saniye öylece durdu Luhan. 

-Bu bir veda öpücüğü kaptan. Beni unutma. Denize bakıp ne zaman gülümsesen ben orada olacağım.

Luhan kaptanın elinden sıyrıldığı gibi güverteden atlamak için tahtaların üzerine koştu. Sehun ona yıkılmış gibi bakarken diğerleri onların ne hissettiklerini anlamak zordu ama mutlu olmadıkları belli idi.

-Hoş çakalın dostlarım. Beni unutmayın çünkü Furina sizi daima kalbin de yaşatıcak.

Küçüğün son sözleriydi bunlar... Yavaşca ellerini uzattı uzun saçlı varlığa...

Kuyuya doğru çekilirken duyduğu tek ses abisinin yumuşak sesiydi.

Hoş geldin küçüğüm... 

Dalgalar kıyıya büyük bir şiddetle vururken genç adam omuzlarındaki oğlu ile kumsal boyunca koşturuyordu. 

-Baba! O ne?

Omuzlarındaki küçük oğlan kısa bacaklarını sallayıp denizin için de belli olmayan o ufak sepeti gösterdi babasına... Sonra birden dalgalar kesildi, etraf derin bir sessizliğe boğulurken duyulan tek şey minik bir bebeğin ağlama sesleriydi.

Ve genç adam yavaşca oğlunu omuzlarından indirip denizin içindeki sepeti aldı. Kapağını açtığın da kendisine büyük gözlerle bakan minik bebeğin gülümsemesi onu büyülemişti. Ve ağzından şu sözler dökülüverdi.

-Tanrının bir hediyesi...

Oysa o bebek Tanrının bir hediyesi değildi.

O bebek uğursuzun kendisiydi.


Beklettiğim için üzgünüm kkk ^^ bu arada bir iki bölüm sonra final fici karıştırmak ve ya batırmak istemiyorum o yüzden kısa olucak yorum yorum yorum bu çocuğun abisi kim ya bi bilemediniz askhdkja

Red Pirates(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin