𝑎𝑟𝑘𝑎𝑑𝑎𝑠̧𝑖𝑧

706 60 4
                                    

aşk ficime bölüm atim dedim😔

"Jeon! Kafanı kaldır masadan!" Bağıran ve beni yerimden sıçratan adını hatırlamadığım geometricinin sesiyle gözlerim aralandı. Kafamı gömdüğüm kollardan kaldırdım. Doğrulmaya çalışırken acıyan uzuvlarımı görmezden gelmek zorunda kalıyordum.

Hoca dersine dönmüş son gaz geometri anlatırken gözlerimi çevirdim. Daha kalkmamı beklemiyor hemen sözde çok önemli dersini işlemeye koyuluyordu.

"İyi misin?" diyen kalın sesle bakışlarımı yanımdaki çocuğa çevirdim. Endişeyle yüzüme bakıyordu.

Umarsızca omuz silktim. İyi görünüyor muydum, emin değildim. Ama değildim. Gözlerimi okuyabilseler bilirlerdi belki de.

"Dün için özür dilerim. Hassas olduğunu bilmiyordum," dedi yanımdaki çocuk vazgeçmeden konuşurken.

"Önemli değil," diye mırıldandım. Bakışlarımı cama çevirdim ve yine gökyüzünü incelemeye başladım.

O ise susmuyor, konuşmaya devam ediyordu. "Sadece korktum. Kâbus görmekten nefret ederim. Senin de korkacağını düşündüm."

Hayatımın kâbuslarımdan daha kötü olduğunu bilmeyen çocuğa hissiz, sesli bir gülüş verdim. "Tamam," dedim peşinden de beni bıraksın diye.

Ama vazgeçmiyor, konuşmaya devam ediyordu, "Bir daha izinsiz dokunmam. Sıra, sınıf ve okul arkadaşıyız sonuçta. Seni kötü hissettirmek istemiyorum."

"Bana bir şeyler hissettirebilecek son kişi bile değilsin, sarı kafa. Şimdi sus." dedim bakışlarım onu bulurken.

Afallayan ifadesi saniyeler içinde oluştu. Tüm mimikleri gözümün önündeydi. Kabul edelim, etkileyici görünüyordu. Farklı bir güzelliği vardı.

Kendime göz devirerek cama döndüm. O ise cevap vermemişti. Yine de bakışlarının ağırlığını hissediyordum üzerimde.

Bir süre öyle bekledim. Arka fonda geometricinin tiz sesi ve dışarıdaki rahatlatıcı görüntüyle durdum dakikalarca.

Sessizlik huzurlu hissettiriyordu. Her zaman severdim sessizliği. Çok isterdim, ailemden de böyle huzurlu bir sessizlik duymayı.

Sessizliğimi ve aynı anda huzurumu bozan sesle bıkkınca bir nefes verdim. Yanımdaki çocuk konuşuyordu yine, "Gökyüzünü izlemeyi çok mu seviyorsun?"

"Evet," dedim kısaca.

"Gökyüzünü sevdiğin için mi, yeryüzünü sevmediğin için mi yukarıyı izlemeyi seviyorsun?" dedi. Kalakaldım.

Tam anlamıyla kas katı kesildim. Durakladım. Afalladım. Büyük, beton bir duvara çarpmışçasına nefeslerim kesildi.

Cevap beklediğini biliyordum. Ama söylediği şey beynimde dönüp duruyordu. Öyle ki beynimdeki cümlenin arasında çalan tenefüs zilini çok az ayırt edebilmiştim.

Bakışlarımı camdan çekip yanıma çevirdim. Cevap beklercesine bana bakıyordu hâlâ. Göz göze geldiğimizde gülümsedi. Yine gülümsedi. Gülümseyişi hiç sönmüyordu.

Zoraki yutkundum. Sınıftan tenefüse çıkan davarların bağırışmaları koridoru doldururken ben yine bile onlara odaklanıp içimden sövemiyordum.

Çünkü karşımda cevap bekleyen bir çift meraklı göz vardı.

Tuhaf olansa, cevabı ben de bilmiyordum. Bilmediğim bir şeyi söyleyemezdim.

Sesli, titrek bir nefes verdim dudaklarımdan. Bakışları çok kısa bir an dudaklarıma indi. Ama hemen tekrar gözlerime bakmıştı. Kısa bir refleks olduğunu bilsem de içimde, dışarı çıkmak isteyen, ağlayan bağırışlarım boğazımı tıkadı.

Serendipty Tae-KookWhere stories live. Discover now