37.

122 18 54
                                    

Çalışıyordum, kaç saattir bu lanet saati tamir etmeye çalışıyordum. Dışarısı zifiri karanlıktı, kış ayı olduğunu sayarsak bu normaldi. Garajdaki küçük pencereden dışarı baktım, kar yağıyordu. Kış insanı olmasamda dışarı çıkmak istedim, ten yakan soğukta dışarı çıkıp karları tenimde hissetmek istedim, biraz bile olsa nefes almak itedim.

Oturduğum döner sandalyeden kalktım, hiç düşünmeden garajın kapısını araladım ve dışarı çıktım. Tenime çarpan soğukla irkildim ama içeri geri gitmek istemedim. Zifiri karanlıkta beyaz kar taneleri parlıyarak zemine düşüyordu. Küçük bir kar tabakası oluşmaya başlamıştı bile. Yukarı baktım, içime çektim buz gibi havayı. Ama umrumda değildi, buraya geldiğimden beri diken üstündeydim, duygularımı, endişelerimi, korkularımı içime atmaktan nefes alamıyordum. Ve...bugün bana nefes aldıran şey, Steve'di. Benden umudunu kesmemişti, benim hayatta olduğumu düşünüyordu, benim hayatta olduğumu biliyordu.

Gülümsedim, sanırım bu yaşananlardan sonra en mutlu olduğum andı. En aşık olduğum an, en gerçekten sevildigimi hissettiğim an.

Sadece bir t-short le çıktığım için iyice donmaya başlayınca içeri girdim. Iyi hissediyordum, bunca yaşananlardan sonra bile onun sesini duymak karanlığımda ışık olmuştu bana. Onun umudu banada umut olmuştu, onun inancı banada inanç olmuştu. Hevesliydim, o şerefsiz Mandarin'in kıçını tekmeleyip Steve'e geri dönecektim. Ve bunun için elimi çabuk tutmalıydım.

~~

Kapının birden gürültüyle açılmasıyla uyukladığım masada yerimden sıçradım. Sesin geldiği yere yani kapıya baktığımda bana bakan çocukla bir an afalladım. Mahcup bir şekilde bakıyordu, birazda sinirli. Gözlerimi kapatıp yeniden açtım, bir dahi böyle uyandırılmamalıydı.

Harley kapıyı kapatıp yanıma geldi, ben hâlâ uyku sersemliğinde masaya bakıyordum. Yanımdaki çocuk boğazını temizledi ve sesli bir nefes verdi. Ona bakmam için çıkardığı seslere göz devirip kollarımı masaya koydum ve başımı tekrar kollarıma gömdüm. Yanımda duruyordu hâlâ, ona dün gece söylediklerime rağmen işime karışmak konusunda inatçıydı, ama bilmediği bir şey vardı, Tony Stark'ın dahi inadı. Keçi inadı değil, dahi inadı.

Bir kaç dakika boyunca yüz vermeyince yanımdan uzaklaşan adım seslerini duydum. Ve oturunca gıcırdayan koltuğun sesini, onu umursamadan tamir ederken uyuya kaldığım kol saatine baktım. Neredeyse bitmişti, tüm gece hatta sabah bununla uğraşmıştım.

Garajdaki küçük pencereden dışarı baktım, hava aydınlıktı. Öğlen olduğunu varsayıyordum. Saati tekrar elime aldım, sıkılmıştım ama bunu yapmam gerekiyordu. Ve birazda acıkmıştım, çöldeki bir adamın susuzluktan ölmesi gibi kahvesizlikten ölecektim.

Tekrar gıcırdayan koltuğun sesi geldi, başımı çevirip bakma zahmetinde bulunmadım. Garaj kapısının açılma ve kapanma sesi geldi. Harley gitmişti, tabii Tony Stark'ın dahi inadıyla başa çıkamamıştı.

On beş yirmi dakika sonra tekrar garajın kapısı açıldığında, Harley olduğunu anlamıştım. Masaya bırakılan tepsiyle bakışlarımı tepsinin içindeki donutlara çevirdim, ama daha çok dikkatimi çeken şey dumanı üstünde bir kupa kahveydi.

"Sana kahvaltılık bir şeyler getirdim. Annem bugün işten gelirken donut almış. Dün akşamdan beri bir şey yemedin, acıkmısındır. Ve kahve bağımlısı olduğunu biliyorum, şekersiz sade kahve yaptım, daha doğrusu kahve makinası yaptı... Imm şey, o zaman afiyet olsun."

Harley gitmeyip tekrar koltuğa oturdu, bakışlarımı bir tepsiye bir Harley'e çevirdim. Harley bilgisayara odaklanmış buralı bile değildi.

Evet, bende dahi inadi vardı. Ama dahi mideside vardı. Aç kalırsam dahi beynim iyi çalışamazdı, bu yüzden açlık oyunları oynamak yerine kahveyi elime aldım ve bir yudum içtim. Sıcak olduğu için dilimi yaksada aldırmadım ve diğer elimle bir donut alıp ısırdım.

~Distance Love ~ ୧Stony୨Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora