21.Bölüm

375 43 70
                                    

Uzun zamandır yapmak istediği şeyi yapmamak için zor tuttu kendini Ebrar. Kimdi bu densizde onları dinliyordu. Madem dinledi ne diye bunu belli ediyordu. Sert bakışlarını hiç hoşlanmadığı adamın üzerinde gezdirdi. 

" Utanmıyor musunuz iki hanımefendi konuşurken onları dinlemeye!!" diyerek söylendiğinde neredeyse gözlerinden kıvılcım çıkacaktı. Cihan ise oldukça mütevazi bir hâl takınarak " Af edersiniz, amacım asla sizi  rahatsız etmek değildi. Sadece konuştuğunuz konu dikkatimi çekince istemsiz kulak verdim. Ve sizinle tanışmak istedim." derken güya kendini aklamaya çalışıyordu.

Zehra ne diyeceğini bilemez hâlde Ebrar'a kaş göz yapmaya çalışıyor fakat Ebrar asla anlamıyordu.

" Duymazdan gelseydiniz o hâlde!!"

Ebrar sert bir ifadeyle tanınadığı adamla tartışmasına devam etti. Zira  masalarına gelen bu kişiden hiç hoşlanmamıştı. Zehra kafeden çıkmak istiyordu. Yoksa Ebrar bu adamla konuşmaya devam edecekti. Ve devamında hiç iyi şeyler olmayacaktı. Usulca kalktı sandalyesinden. Boş sandalyede ki kabanını alıp giymeye başladı. Bu esnada Cihan " Gidiyor musunuz? Benim yüzümden mi?" diyerek Ebrar'ın dediği gibi onu duymazdan geldi ve tamamen Zehraya yöneldi.

Zehra cevap dahi vermedi. Bakmadı bile o yana doğru. Çok rahatsız olmuştu, bir an önce çıkmak istiyordu burdan.

" Size ne??" Durumu iyice zorlaştıran Ebrar da hazırlanmaya başlamıştı. Masanın üzerinde ki ders kitaplarını sert bir hamleyle alıp Cihan'a doğru ters bir bakış attı. Zehra kolundan tutarak " Ebrar hadii" diyerek uzaklaştırmak istedi.

Cihan yüzünde oluşan anlamsız gülümseme ile bu sert kızı birisine benzetti. Sanırım ona karşı koyan ama lafını da esirgemeyen kişilere karşı ilgi duyuyordu. Buraya gelme amacı bambaşkaydı. Fakat şimdi rotasını tamamen değiştirmişti.

***

Osmanlı imparatorluğunda mezarlıklar şehir içine inşa edilirmiş. Hem vefat eden kişilere duyulan saygıdan hem de ölümü unutmayalım diye. Hatta seyyahlar bu duruma karşı oldukça sıcak bakmışlar. Osmanlı kültürünün bir parçası haline gelmiş.

"Tüm lezzetleri yok edip acılaştıran ölümü çokça hatırlayın!!"

( Tirmizi,Zühd,4)

Şimdi ise şehirlerden uzakta. Ziyaret edilmeyen, hatırlamak istemediğimiz göremeyeceğimiz yerlerde.

Alper babasını ziyaret etmek için şehitliğe geldi. Kapısından girdiği andan itibaren tüyleri diken diken olup, gözleri doldu.

Nice yiğit, vatan uğruna canlarını feda etmişti. Nice evlatlar yetim kalmış, nice eşler yârsız, nice analar Evlatsız... 

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Hepsi için Fatiha okudu. Dualar etti. Ailelerine sabırlar diledi. Babasının kabrinin ucuna geldiğinde dolan gözlerinden akmaya başladı yaşlar. Birkaç kez yutkundu.

" Babam dünya gözüyle göremediğim canım Babam ben geldim. Oğlun geldi, öyle çok özledim ki seni. İnsan hiç görmediğini özler mi ben özlüyorum Babam. "

Eğilip mezar taşına dokundu.  " ŞEHİT" yazan kısımda gezdirdi parmaklarını. Dizlerinin üzerine çökmüştü şimdi. Sessizce akıtıyordu incilerini. Bir süre kaldı öylece sonrasında ellerini açıp dualarını okumaya başladı. Ezbere bildiği Yasin,Mülk ve Nebe sûrelerini okudu.

RAHNÜMÂ Donde viven las historias. Descúbrelo ahora