32 : çığlıklarla dolu gece

806 125 172
                                    

···

Seungmin rapor yazma işini halledene kadar Jisung sessizce beklemişti. Bunca yıl yaşadıklarını paylaşmak daha iyi hissetmesine yardımcı olmuştu. Birinin onu anlamaya başladığını bilmek sürekli gülümseme isteği uyandırıyordu.

Ellerini silkeleyerek yanına gelen psikoloğa kaçamak bir bakış atıp doğruldu. Nedensiz bir heyecan taşıyordu içinde. "Bu kadardı. En kısa zamanda duruşma olacak ve raporumu sunacağım. Avukat için de tanıdıklara soracağız. Yani, bitti diyebiliriz."

"Uzun sürmeyecek miydi?" diye sordu merakla. Doktoru hep uzun bir işe girişecekler gibi bahsettiğinden böyle beklemiyordu.

"Evet ama sen tek seferde anlattın diye hemencecik bitti. Uğraştırmadığın için teşekkür ederim."

Yutkundu, meğerse bunca zaman yapacağı tek şey bu muydu? Minho'yu bunalttığı için üzgün hissediyordu. Sanki çok önemli bir şeymiş gibi saklamasının saçma olduğunu yeni fark edebilmişti.

"Rica ederim," diye mırıldanıp ayağa kalktı. Seungmin kapıyı açıp çıkması için işaret ederken oraya yöneldi.

Kapıyı kilitleyip kilitlemediğini son kez kontrol ettikten sonra telefonu çalmıştı. Cebinden çıkarıp ekranda görünen ismi okudu.

"Psikolog Lee Minho. Ben konuşayım, sen arabaya git."

Onaylayan jestinin ardından yürümeye başladı. Önünde birleştirdiği elleriyle oynuyor, sargısını çekiştiriyordu. Bakışları yerde gezinirken birine çarpmıştı.

Geriye çekilip özür dilemeden önce başını kaldırarak kim olduğuna baktı.

"Jeongin?"

Ardından yanındakine çevrildi irisleri. "Anne?"

Karşısındaki kadın sanki bu anı bekliyormuş gibi saçlarından kavrayarak kendisine doğru çekmişti. "Bunca zaman neredeydin, seni aptal?"

Saç köklerinde hissettiği acı inanılmaz derecede dehşet vericiydi. Her bir zerresi ayrı sızlıyordu.

"Bırak lütfen," diyebildi ancak, gücü yetmiyordu ki dudaklarını aralayıp birkaç kelime sarf edebilsin.

Sertçe kolunun kavranmasıyla çığlık attı. Bu kez acıtıyordu işte.

Gözyaşları bir bir süzülmeye başlamıştı o an. Ne vardı da bu kadar güçsüz olup her şeye ağlamasaydı... Dayanamıyordu ki. O hâlde neden karşı çıkamıyordu?

"Lütfen, canım acıyor."

"Canı acıyormuş. Jeongin, gel de şu abinin acizliğine bak!"

Bunun üzerine kardeşi diz çökerek sargılı bileklerinden birini tuttu. Gözlerini kısarak birkaç saniye inceledikten sonra ne olduğunu anlamış gibi uzaklaşarak kaşlarını kaldırdı.

"Bileklerini mi kestin?" Cevabını bildiğin şeyi neden soruyorsun, demek istese de başını eğdi. Annesi ona alayla bakarken Jeongin'in yüzüne korku ifadesi yerleşmişti.

"Bana bak," diyerek tekrar saçlarını çekip acıyla inlemesine neden oldu. "Eve para getiremeyecek kadar ürkeksin! Tek başına kaldığında ne yapacaksın?"

Artık duyduğu acının haddi hesabı yoktu. Çok, çok fenaydı bu. Sadece saç derisi değil, bütün vücudu acı içindeydi. Titreyip ne yaşanacağını beklerken birinin gelip bulması için yalvarıyordu adeta.

"Saçlarıma dokunma," dedi. Sesi doğru dürüst çıkmamış olsa da güçlükle devam etti. "Ben onları seviyorum."

Kadının daha sert çekiştirip yüzlerini eşitlemesi bir olmuştu bu cümlesinin ardından. Eziciydi bakışları, gözlerini kaçırmasına neden olmuştu.

Umutsuzluk çukuruna düşmüştü sanki. Ne buradan çıkabiliyor ne sesini duyurabiliyordu. Onu bu çukurdan çıkaracak olan da, sesini işittiği Hyunjin'di.

"Uzaklaşın, hanımefendi!" Elini saçına daldırarak dağıtmış ve ceketinin cebinden çıkardığı polis kartını öne uzatarak yanlarına gelmişti.

Jeongin arkasına dönerek polis memuruna bakarken annesinde hiçbir değişiklik olmamıştı. Korkmuş gibi görünmüyordu, hatta cesaret almıştı.

"Sen mi çağırdın?"

Elini kaldırarak büyük oğluna tokat atacağı sırada bileğini kavrayan elin sahibine baktı. "Size uzaklaşmanızı söyledim."

Ağzından alaylı bir ifade çıkmış, tek kaşını kaldırarak uzun boylu polise dönmüştü. "Dokunma- polis mi?"

Şimdi korkma sırası ondaydı.

Hemen ardından işitilen siren sesleri ve mavi kırmızı ışıklar ortamı daha fazla gererken Jisung'un tek yapabildiği ağlamak olmuştu.

Arabadan inen polisler bir bir yaklaşırken ayağa kalkıp üzerini çırpmış, yüzünü endişe dolu bir ifade kaplamıştı. Jeongin abisini ayağa kaldırıp biraz olsun uzaklaştırmaya çalıştı. Fakat karşısına çıkan adamın ürkütücü bakışlarıyla bundan çekinmeye başlamıştı bile.

Bu defa Seungmin Jisung'a sarılmış, Jeongin'e kaşlarını çatarak bakmaya başlamıştı.

"Ellerini çek, polislerin yanına git ve teslim ol."

"O henüz reşit değil," diyerek atıldı Jisung. Gözleri kapalıydı, canının acıdığı nefes alışından bile anlaşılırdı. Korkuyordu, daha fazla korkmaktan korkuyordu. Bir daha geçmişini tekrarlamak istemiyordu.

Bu hâliyle bile kendisini korumak istemesine şaşırmıştı kardeşi. O an anladı abisinin değerini fakat iş işten geçmişti çoktan. Son pişmanlık fayda etmezdi.

Yere çöktü, artık o da akıtmaya başlamıştı yaşlarını. Jisung onun yaptığını yapmadı, yalnız başına ağlamasına izin vermedi. Onunla birlikte çöktü yere, kolları arasına alıp sarmaladı genci.

"Özür dilerim, özür dilerim... Çok özür dilerim."

"Özür dilemen neyi değiştirecek?" Yorgun bakışlarını dikti karşısında ağlayan kardeşinin yüzüne. "Hiçbir şeyi, biliyorum. Böyle iyileşmeyeceksin..."

"O zaman özür dileme."

Daha da şiddetlendi ağlaması, önünü göremeyecek kadar. Hıçkırıkları birbirini peşlerken gözlerini kapattı. Yumruk yaptığı ellerinden birini sertçe yere vurdu.

Jisung, Seungmin'den destek alarak ayağa kalktı ve Jeongin'in de kalkması için elini uzattı. Onun kadar vicdansız değildi neyse ki.

Son kez yüzüne bakmıştı kan bağı bulunan çocuğun. Bir daha görüşmeyeceklerini biliyordu lakin önemsemesi gereken kişi kendisiydi. Bu sefer bencilce davrandı.

Arkasını döndü, Seungmin'in koluna tutundu ve geriye bakmadan arabaya ilerledi.

Hava kararmaya başlıyordu ki eve varmışlardı. Hyunjin diğer polislerle birlikte karakola gitmişti. Jeongin de ifade vermek için onlarlaydı. Düşünceli olduğundan hiç konuşmamış, dalgınca yeri izlemişti.

Kapıyı açan Minho ne olduğunu soracakken Seungmin onu durdurmuş, ne olduğunu daha sonra anlatacağını söylemişti.

Jisung ikisine de bakmadan odasına yönelmişti. "Beni yalnız bırakır mısınız?" dediğinde Minho üstelemek istemiş fakat yapmamıştı. Anlaşılan yalnız kalması daha iyi olacaktı.

Yine de tek olduğunu hissetmemesi için kapısının önüne oturup belki odadan çıkar diye ummuştu, olmadı.

O akşam evdekiler, Jisung'un acı çığlıkları ve ağlama sesleri yüzünden uyumamıştı.

···

Bugün hüzün var :(

Okuduğunuz için teşekkürler 💕

maniac ✓Where stories live. Discover now