20 : pişmanlık [pov bölümü]

962 145 180
                                    

···

Minho daha fazla dayanamadan evden çıkmıştı. Jisung'a patlamak istemiyordu, zaten iyi olmayan aralarını daha da bozmak dileyeceği son şey bile değildi.

Bütün birikmişliğini tek seferde öylece ortaya serer, gerçek düşünce ve hislerini açıkça belirtirdi. Genelde kaba olurdu ve insanları kırardı böyle zamanlarda.

Nefeslenmek, olduğundan daha iyi hâle getirmişti onu. Verdiği her karbondioksit yığınında sinirini de kaybediyordu ve bu da git gide rahatlamasına yardımcı oluyordu.

Doktoru gittiğinde kırık kalbi gözyaşlarıyla nemleniyordu Jisung'un. Kollarını dizlerine sarıp çenesini eline yaslamıştı. Büzülen dudağı titriyordu, tombul yanakları tuzlu su damlalarına ev sahipliği yapıyordu.

İki taraf da pişmandı. Aralarındaki fark şuydu: Minho sakinleşmeye çalışırken Jisung aklınca bu üzüntüden sıyrılmak istiyordu. Kısa zaman diliminde bile doktorunun kokusunu özlemişti, yalnızca yirmi dört saat önceki hâllerine dönseler ne olurdu sanki?

Saçlarında gezinen narin parmakları tekrar hissetmek istiyordu, sevmediği benliğinin başkası tarafından sevilmesini bekliyordu. Farkında olduğu yanlışları tekrarlamak istiyordu.

Lakin neşelenmeliydi, değil mi? Hep yaptığı buydu zaten. Üzüntüsünü yok sayarak mutlu gibi davranmalı, öyle olmalıydı.

Kaybettiği mutluluğu geri kazanmalıydı.

···

Ne yaptığını bilmiyordu ancak yaptığından oldukça memnundu. Mavi duvarları süsleyen folyoları koli bandıyla sıkıca duvara yapıştırmış, kendince dans etmelik bir ortam hazırlamıştı. Yani, filmlerden gördüğü kadarına benziyor gibiydi.

Son kez memnuniyetle eserini süzmüş, parmaklarını buruşuk folyoların üzerinde gezdirmişti. Oldukça hoşuna giden doku birkaç dakika daha ilgisini çekmişti.

Üzerine bol sarı bir takım giymişti ve dolapta bulduğu tüm takıları uyumlu olup olmamasına dikkat etmeden takmıştı. Aslında oldukça şık görünüyordu.

Yüzünde mutluluk maskesi vardı. Bunu gerçeğe dönüştürmek için odadaki ses bombasını kurup doktorunun masasının üzerine yerleştirdi.

Kelimenin tam anlamıyla kopmalık şarkılarda gezinirken müzik sesi kısıktı, hoşuna giden şarkıyı seçtiğinde ise sesi fullemişti. Kulakları alışık olmadığı desibeli yadırgamamak için adeta çabalarken bunu umursamamıştı.

Müziğin ritmine kapılıp deliler gibi dans ediyordu. Hareketleri sert, rastgeleydi ve çıldırmış birininkilere benziyordu.

Han Jisung, çıldırmıştı. Psikolojisi alt üst olan delikanlının tekiydi. İyi biri de olamamıştı zaten. Hayatı böyleydi ama kafaya takma gibi bir düşüncesi yoktu şu anda.

Bütün yoğun duyguları yağmur damlaları gibi etrafa saçılıyordu. Her bir hareketinde fiziksel olarak yoruluyor, ruhsal olarak rahatlıyordu. Dans etmek güç veriyordu ona.

Manyaktı, müzik onu sarhoş etmişti. Sesin dışarıya sızdığını bile fark etmeyecek kadar odaklanmıştı dansa.

Eve dönmeye karar veren Minho duyduğu müzik sesiyle daha da hızlanarak, hatta koşarak, eve gelmişti. Kapıyı alelacele açarken tek düşüncesi bu baş ağrıtıcı müziği kapatmaktı.

Odasına girdiğinde gördüğü manzarayla çivilenmiş gibi olduğu yerde kaldı. Kaşlarını çatarken etrafı inceleyerek ne olduğunu anlamaya çalıştı birkaç saniye boyunca.

maniac ✓Where stories live. Discover now