28 : "yaşayacağına eminim ama"

789 122 111
                                    

···

Birkaç saattir kapının önünde duruyorlardı. Henüz içeri girme izinleri yoktu, sık sık doktor ve hemşire kontrolü gerekiyordu anlaşılan.

Bu uzun bekleyiş sırasında adının Hwang Hyunjin olduğunu öğrendiği güvenlik görevlisi ve Changbin kafeteryaya inmiş, yeni bir gelişme olursa bilgilendirmeleri için tembihlemiş ve psikologları baş başa bırakmışlardı.

İkisi de suspustu, yalnızca gelecek herhangi bir haber için heyecanla bekliyor, Jisung'un iyi olduğunu umuyorlardı. Seungmin arada bir Minho'yu süzerek iç çekiyor, ardından önüne dönüyordu.

Onu tamamen suçlu bulduğu söylenemezdi ancak hatalıydı, bunun kendisi de farkındaydı. O günkü mesajları görmezden gelmemiş olsaydı şu an burada olmayacaklardı.

Jisung, genç doktorunun geleceğine tüm kalbiyle inanmış, gelmediğinde de bu inancı yerle bir olmuştu. Halüsinasyonlarının başlangıcı olmuştu bu olay.

Sanki doktoruymuş gibi boşluğa sarılmıştı, saçlarını okşayan parmaklar varmış gibi mayışarak uyumuştu, onu teselli eden biri varmış gibi ağlamamak için kendini tutmaya çalışmıştı.

Seungmin bunları bilip bizzat şahit olduğu için Minho'ya eskisi gibi bakamıyordu, elinde değildi. Aynı zamanda ona muhtaç olmak istemiyordu ancak mecburdu buna, yardımı gerekiyordu.

İkisi kurtaracaktı bu gencin hayatını.

Şimdilik bu görevi doktor ve hemşirelere devretmişlerdi. En azından yaşadığını biliyorlardı ve bu az da olsa endişelerini azaltıyordu. Ancak yine de korkuyorlardı.

Son olarak odadan çıkan doktor bilgilendirmek için önlerinde durduğunda Minho heyecanla gözlerinin içine baktı. Gelecek yanıtı merakla bekliyordu.

"Öncelikle, geçmiş olsun. Sağ bileğindeki kesikler oldukça derindi, damarı teğet geçmişti. Ancak uzun uğraşlar sonucu sağ bileğine 13, sol bileğine 8 dikiş atarak yarayı sardık. Uyuşmalar, baş ağrısı ve acıları olabilir, bunlar gayet normal. Bileğini çok hareket ettirmemesi gerekiyor. Ayrıca kan değerlerini de kontrol ettik, uzun süredir yemek yemediği ortaya çıktı. Bunlar dışında bir sorunu yok. Birkaç gün hastanede gözetim altında kalacak, daha sonra taburcu edeceğiz."

Bu uzun açıklamanın ardından o kadar rahatlamıştı ki genç doktorlar, hatta Minho sevinçten Seungmin'e sarılmıştı. Zaten karşılık beklemiyordu ancak sırtının birkaç kez sıvazlanması ile gülüşü genişlemişti.

"Peki onu görebilir miyiz?" dedi, omzu diğer psikolog tarafından dostça sıkılıyordu.

"Evet, fakat çok dikkat etmeniz gerekiyor. Odada beş dakikadan fazla kalmayın ve temas etmemeye özen gösterin, özellikle de bileklerine çünkü dikişlerinin kopması veya gevşemesi tekrar kanamasına yol açabilir. Acil bir durumda başucundaki kırmızı düğmeyi kullanabilirsiniz, en kısa sürede hemşire ve doktorlar gelecektir."

"Pekâlâ, dikkatli olacağız. Çok teşekkürler."

"Tekrardan geçmiş olsun."

Doktorun ardından Seungmin de ayrılmak için hamle yapacakken Minho ona döndü.

"Girmeyecek misin?"

"Hayır. Sen gir." Onaylayan bir jestle karşılaştıktan sonra hızla uzaklaştı oradan.

Yalnız başına kalan Minho derin bir nefes alıp kapıyı açtı. Heyecanını bastıramıyordu, çok özlemişti genç hastasını.

Ancak yataktaki bitik suratını gördüğünde yutkundu. Elleri titremeye başlamıştı, karşılaştığı bu görüntü çok can yakıcıydı.

Yavaş adımlarla yanına yaklaştı, sağ tarafında bulunan koltuğa yavaşça oturdu.

Ne söyleyeceğini bilmiyordu, aklındaki cümleler bir çırpıda uçup gitmişti sanki.

Jisung'un tombul yanakları çökmüştü, teni soluk beyazdı, gözaltı torbaları oluşmuştu, dudakları kurumuş ve morarmıştı.

Kolları incelmişti, zayıflamıştı. Kısacası mahvolmuştu, aciz ve cılız olan bu hâli içinde bir şeylerin kopmasına neden olmuştu Minho'nun.

Nazikçe bileğindeki sargıları okşadı, biraz bile baskı uygulasa canı yanacak gibi hissediyordu bu yüzden hareket ettirmemek için ekstra özen gösteriyordu.

Koltuktan kalkıp çömelerek dudaklarını başparmağına bastırdığında gözyaşları, bugünün kaçıncı olduğunu sayamadığı ağlama vaktinin geldiğini hatırlatır gibi süzülmeye başlamıştı.

Tekrar koltuğa oturup sargılı elini kendi elleri arasına aldı ve hafifçe okşamaya başladı. Parmağı tenine değdiğinde irkilmişti, elleri buz gibiydi.

Üşüyordu Han Jisung; çünkü onun güneşi diğerlerinden farklıydı, daha sıcaktı. Yakın oluşuna rağmen yakmıyor, ısıtıyordu. Güneşi battığında karanlığın dibine vurmuş, bir anda soğukla başbaşa kalmıştı.

Şimdi güneşi yeniden doğmuştu ve o da toparlanacaktı, bu zamana kadar yaptığı gibi güçlü olacaktı.

Jisung'un gözlerinin hareket ettiğini gördüğünde aniden çekilmişti. Bir şey olduğunu zannettiği için korkmuştu, elini göğsüne yerleştirerek nefesini düzenlemeye çalıştı.

Saati kontrol ettiğinde bir dakikasının kaldığını görmüştü. Ne kadar ayrılmak istemese de yarınki ziyaret saatlerinde tekrar uğrayacaktı. Şu an saat gecenin üç yirmi dördünü gösteriyordu.

Elini yanağını kavradı, o kadar narindi ki kuş tutar gibi bir hafifliği vardı hareketlerinin. Yeni fark ettiği minik benini görmek için yüzüne biraz daha yaklaştı.

Sekiz öpücük bıraktı Jisung'a. Biri yanağındaki minik benine, biri alnına, ikisi sargılı bileklerine ve geri kalanları saçlarına. Onun hiç sevmediği kumral saçlarına...

Gözlerini sıkıca yummuştu. Gitmeyi hiç istemiyordu fakat zorluk çıkarmanın lüzumu yoktu. Son kez baktı bu hasta bedene. El salladı, gülümsedi.

"İyi geceler, Jisung. Rüyanda beni gör, tamam mı?"

Kendi söylediğini başıyla onayladı. Kapının önüne kadar varmıştı.

"Yaşayacağına eminim ama sen yine de ölme, olur mu?"

···

8 öpücük, 13 ve 8 dikiş, sağ bilek, cümle tekrarı... Hepsi benim ve kitap için önemli olduğunu düşündüğüm şeyler.

13 ve 8 dikişte hata olabilir çünkü pek bilgi bulamadığım için Stray Kids ile STAY'i topladım. (Stray Kids = 9 harf + STAY = 4 harf, toplamları 13) 8 de Stray Kids yani.

Ayrıca tıbbî bilgi gerektiren kısımlarda yanlışlık varsa affola ^•^

Jisung'un bu hâli çok kötü hissettiriyor ama geçecek bu günler de

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim 💕

maniac ✓Where stories live. Discover now