9 - Artık Delirdim.

3K 350 154
                                    

Ve toprak eski haline döner ve ruh onu veren Tanrı'ya döner.- Vaiz, İncil

Soğuk.

Çok soğuk.

Gözlerimi daha açmadan hissettiğim ilk şey soğuktu. Çok keskin ve acı veren bir soğuktu. Sanki buzdolabına konmuş gibiydim ya da uyuduğum için öyle hissediyordum.

Gözlerimi yavaşça araladığımda lenslerimin kuruduğunu ve etrafın bulanıklaştığını görünce uzandığım soğuk zeminden doğrulup kirli ellerimle lenslerimi çıkarıp bir kenara attım.

Gözlerimi kaşıdıktan sonra etrafa baktım.

Parktaydım.

Geceyi burda geçirmiştim ve şimdi sabah olmuştu.

Uzandığım buz gibi soğuk bankta doğrulup etrafa baktım, çöp kutusunun üzerindeki kedi ve uçuşan kuşlar hariç kimse yoktu.

Parmak uçlarımın soğuk kesiği olmaması için kazağımın içine çektim.

Soğuktan nasıl ölmedim? Nasıl hipotermi geçirmeden bu geceyi atlattım bilmiyorum..

Gerçi.. Boğazım kesildi benim onda bile ölmedim..

Yandaki kediye baktım. Hafifçe tebessüm ettim.

İçimden 'ben de dokuz canlıyım..' diye geçirdim.

Tam o sırada omzumda hissettiğim el ile aniden ayağa kalktım ve gergin bir şekilde hızlıca arkamı döndüm.

Karşımda duran Kamâl'ın kaşları çatıktı, nefes nefese bana bakıyordu.

İşaret dilinde 'başına bela açmadan duramadın demi' dedi öfkeyle, ben ise ne dediğini umarsamadan 'montunu ver, soğuk.' dedim.

Kamâl montundan önce cebinden çıkardığı maskeyi bana fırlattı.

Soğuktan uyuşan ellerimle maskeyi kafama geçirdim. Sadece gözlerim açıkta kalmıştı. Ardından Kamâl montunu çıkarıp bana uzattı, montunu giydim.

Artık az da olsa sıcaktı ve daha iyi hissediyordum.

'biz buraya görev için geldik, herkes bizi bekliyor amacın ne senin?' dedi öfkeyle 'isteyerek olmadı.' dedim ve parkta yavaşça yürümeye başladım.

Kamâl beni kendine çevirdi. 'karargaha gidiyoruz.' dedi ve kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı. Gözlerimi devirdim ve sinirli sinirli onu takip etmeye başladım.

...

"Bir de vurdursaydın kendini? Ya hadi seni öldürselerdi! Ya soğuktan ölseydin! İyice delirdin sen!" dedi Kamâl bağırarak ben ise yatağa uzanır biçimde oturmuş sıcak çayımı içiyordum.

Dünya yansa umrumda olmazdı.

"Aynen, haklısın." dedim umursamazca ve çayımı yudumladım.

Bu çayı hâlâ Bekir mi yapıyordu acaba? Yoksa kantine bakan asker değişmiş miydi? Çayın tadı hâlâ aynı gibiydi.

"Yıldırım birini arıyormuş."

Duyduğum şey ile aniden kafamı Kamâl'e çevirdim, "Kimi?" diye sordum, merakım sesimden anlaşılıyordu.

"Detay bilmiyorum ama Yeşim'in kızıyla alakalı bir şey olduğunu biliyorum. Seni arıyor olma olasılığı yüksek." dediğinde yüzümde saçma bir sırıtış belirdi.

"O beni öldü biliyor. Yaşadığımdan haberi bile yok." dedim ve iki elimle kupaya sarılıp elimi ısıttım.

"Yıldırım Ankara da görev yapıyorken durduk yere neden buraya gelsin? Çünkü Albay burda.. Kafanı çalıştır. İlay'ı bulduktan sonra seni istihbarata alan albayın olduğu karargâha geliyor. Şüpheli.." dedi düşünceli bir şekilde.

Gözümü hafifçe dalgalanan çaya çevirdim, "İmkansız. Beni unuttu." dedim sessizce ve elimle sıcak çaya daha sıkı sarıldım.

"Bilemezsin." dedi Kamâl ve elindeki telefonuyla biryerlere bakmaya başladı.

Bir süre cevap vermedim, ortam sessizleşti..

Kısa süren sessizliğin ardından Kamâl bana döndü, "Kod sekiz sana yeni adamın dosyasını verecek. Bodrum kattaki depoda bekliyormuş." dediğinde çayı komidinin üzerine bıraktım.

"Evet dosya bana geldiğine göre iş benim ha?" dedim onay ister gibi ve yataktan kalktım.

"Zannetmiyorum ama belli olmaz." diyerek cevap verdi Kamâl, bir şey demedim.

Maskemi takıp üzerime bir ceket aldım ve odadan çıktım.

Koridorda yavaş yavaş yürümeye başladım, burada yaşadığım anıları, biriktirdiğim hatıraları düşündüm bir süre..

Nereden nereye gelmiştik..

Böyle olacağını ne ben ne de başka birisi kimse tahmin edemezdi.

Düşünceli düşünceli koridorda yürüdüm ve koridorun sonuna geldiğimde merdivenlere doğru yöneldim. Aşağıya inecektim.

Gözlerimi sağ tarafa doğru çevirdiğimde Yıldırım'ı gördüm.

Paniklemem gerekiyordu ama olmadı.

Maskem yüzümdeydi. Her şey tamamiyle yerindeydi, beni tanıması imkansızdı ne diye korkacaktım ki?

Kendisi elinde tuttuğu evrağı okuyordu.

Git Chris.

Donup kaldım.. Bir kaç saniye ona bakakalmıştım ama beni fark etmedi.

Chris Git.

İç sesimi def etmek istedim ama beceremedim, içimdeki duygusuz Christopher'ın bana seslenişini duymak istemedim.

O sırada yanına doğru gelen adamı görünce bir adım geri çekildim.

Öğretmen?

Yıldırım'ın eski sevgilisi..

Kahretsin..

Kamâl Yıldırım'ın öğretmen Oğuz ile buluşmak için gelmiş olabileceğini söylediğinde buna inanmak istememiştim ama gerçek olabilir miydi?

Belki de..

Neyse ki uzaktaydım. Seslerini duymuyordum.

Ama gülerek konuşmalarına bakılırsa hoş bir muhabbet geçiyor gibiydi.

Chris Git!

İşin var! Dosyayı alman gerek! Git!

İç sesim resmen sessiz çığlıklar atıyor burdan gitmem gerektiğini söylüyordu. Ki haklıydı da gitmeliydim burdan, işim gücüm vardı..

Ama gitmek istemiyordum.

Öğretmen Oğuz kolunu Yıldırım'ın koluna attığında Yıldırım Oğuz'un elindeki bilgisayar çantasını aldı, Oğuz Yıldırım'ın kolunu hafifçe okşadı.

Yıldırım gülümseyerek bir şeyler söyledi ve kolkola uzaklaşmaya başladılar.

Gördün mü Chris! Gitmeliydin!

Seninle yakalanırız korkusundan karargahta yanyana bile gelemezdi bazen?

Senden şüphe edip karargahta sana 'bana Yıldırım diye değil komutanım diye seslen.' dediğini hatırlıyor musun?

"Sus."

Kendi iç sesime susmasını söyledim.

Sinirle kaşlarım çatılmıştı.

Aptal Chris. Sana git demiştim!

"Sus.. Yeter.. Sus!" dedim kendi kendime mırıldanarak ve merdivenlere doğru yürüdüm.

Deliriyordum..

DÉCÈS - GAYWhere stories live. Discover now