"Çok teşekkür ederim!"

Start from the beginning
                                    

Dizlerimi kendime çekip kollarımla etrafını sardım, başımı da dizlerime yasladım.
Tolga'nın sağ eli kan içindeydi. Büyük ihtimal Fatih'in kanıydı ve kan kokusunu alabiliyordum. Midem allak bullak olmuştu.

Uzun süren yolculuğun ortalarında artık mide bulantısından gözümden yaşlar gelmeye başladı.
Bir ara bunu fark eden Tolga kaşlarını çatarak bana döndü,
"Neyin var?"
Konuşacak halim bile yoktu. Elini gösterdim,
"Yaralı değilim." Dedi, başımı olumsuz anlamda salladım.
"Fatih'in kanı." Dedi, o kelime bile midemin bulantısını tekrar hatırlamama yetmişti. Gözümden yaşlar tekrar akmaya başlarken Tolga'nın gözleri ateş saçmaya başladı;
"O şerefsiz için üzülmüyorsun, değil mi?!"
Dizlerime yasladığım başımı kaldırmadan, olumsuz anlamda salladım.
Ama bu onun için yeterli bir cevap değildi. Sinirle direksiyona bir yumruk geçirdi.
"O piç kurusu için üzülüyorsun!"
Köprüye geliyorduk. Dayanamayıp konuştum;
"Tolga arabayı durdur!"
"Ne?!"
"Durdur!"
Arabayı durdurduğu gibi koşarak ağaçlık bir yere gittim. İki gündür doğru düzgün bir şey yemediğim için boş boş öğürüyordum sadece.
Mide bulantım geçmiyordu bir türlü. Birkaç saniye sonra saçlarımda bir el hissettim. Yüzüme düşen saçları geriye topluyordu. Biraz daha toparlanınca elindeki suyu uzattı, içmeme yardımcı oldu.
Su içmem bitince bir anda kucağına aldı, arabaya yürümeye başladı.
Beni yumuşakça koltuğa bıraktıktan sonra sürücü koltuğuna geçti, arabayı tekrar sürmeye başladı. Hem arabayı sürüyor, hem de Fatih'e sövüyordu.
"O herif yüzünden hasta oldun! Üstünde bir tayt tişört var! Sana söylemiştim! Evden çıkarken, üstünü kalın giyinmeni söylemiştim!"
"Kaçırılacağımı tahmin edemedim, çok affedersin.." Diye mırıldandım, imalı bir şekilde.
"Her şekilde kalın giyinmen gerekiyordu! Havaların soğuduğunu söyledim sana!"
Cevap bile vermedim. Normal davranmıyordu şuan.
Köprüyü geçtikten 10 dakika sonra evimizin bahçesindeydik. Tanımadığım bir sürü takım elbiseli adam vardı etrafta. Kaçırıldıktan sonra Tolga manyağa bağlamış olmalıydı..
"Annemlerin haberi var mı?" Diye mırıldandım, kapıdan içeri girerken.
Kapıyı açan siyah önlüklü kadını da tanımıyordum..
"Hayır. Babana da haber gönderdim, sorun yok." Dedi, başımı salladım.
Odamıza girince,
"Ben bir duş alacağım.." Diye mırıldandım.
"Olmaz! Doktor gelmeden hiç bir halt yiyemezsin! Yat şuraya!"
"Duş almamın ne sakıncası var?" Dedim yorgun bir ifadeyle.
"Dediğimi yap."
"Üstümü değişeyim bari."
"Giyinme odası evin kuzeyinde kalıyor. Soğuktur. Asla gidemezsin."
"Manyak mısın Tolga?" Dedim, ayaklarım beni taşımaz hale gelince yatağın ucundaki pufa oturdum.
"Kıyafetleri getir burada giyeyim bari.." Diye mırıldandım.
Anında içeri gitti. Geldiğinde elinde kadife eşofman takımlarım vardı.
"Kurdeşen dökerim bunlarla! Deli misin?"
"Ya bunlar giyilecek, ya da üstündekilerle kalacaksın Helin."
Söylene söylene uzanıp elindekileri aldım, gözlerinin içine bakmaya başladım.
"Ne var?" Dedi ters bir ifadeyle.
"Arkanı dön."
Yine mi aynı konu? Dercesine baktı.
"Ben mi giydireyim, sen mi giyersin?"
"Sen arkanı dönünce giyineceğim."
Sinirle önümde diz çöktü, tişörtümün eteğini tutup havaya kaldırmaya çalıştı, engel oldum. Veya olduğumu sandım. Çünkü ben karşı koyarken çoktan beyaz tişörtü giymiştim.
Eli taytıma gidince elini tuttum,
"Ben giyerim." Deyip dizlerinden eşofmanımı aldım, o da daha fazla utanmayayım diye yana döndü.
Üstümdeki taytı çıkarıp kadife eşofmanı giydim.
"Dönebilirsin." Deyince bana döndü, elindeki eşofman üstünü giydirdi.
Sonra da kucağına alıp yatağa yatırdı.
Tam yanımdan kalkıp gidiyordu ki, bileğine dokundum.
"Nereye gidiyorsun?"
"Doktor çağıracağım."
"Doktora gerek yok."
"Ona ben karar veririm." Dedi ciddi bir ifadeyle.
"Yanımdan gitme.." Dedim çaresizce.
Başıyla onaylayıp cebinden telefonunu çıkardı, birisini arayıp doktor çağırmasını söyledi, bayan doktor. Özellikle söylemişti bunu da.
Yanıma uzanınca iyice sokuldum ona. O da hemen sırtıma sardı bir kolunu.
"Çok mu korktun?" Dedi şefkatli bir sesle.
Cevap vermek yerine ona daha da sokulmayı tercih ettim.
Sırtımdaki kolu sıkılaştı.
"O şerefsizi öldüreceğim."
"Tolga.."
"Hı?"
"Onu öldürme."
"Ne?" Sesini kontrol etmeye çalışsa da sinirlendiğini anlamamak için salak olmak gerekirdi.
"Onu, öldürme."
"Helin ne dediğini sanıyorsun?"
"Fatih'i tanımadan onu öldürmeni istemiyorum."
"Senin tanımaya çok fırsatın oldu sanırım?!"
"Tolga kastettiğim şey o değil. Onun gerçekte kim olduğunu öğrenmen gerekiyor."
"Kimmiş?" Dedi dişlerinin arasından.
Cesaretim yoktu söylemeye. Bir kolumu beline sardım, kokusunu içime çektim.

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now