-20

491 65 85
                                    

Jungkook henüz kırk dakika önce girdiği yataktan tekrardan kalkmaya çalıştığında yarı uykulu bedenim yavaşa ona atılmış, doğrulmuş bedenini bileğinden tutarak durdurmaya çalışmıştım.

Saatin her ne kadar sabaha varmak üzere olsa da erken olduğunu, pencereden yansımaya devam eden karanlık geceden anlıyordum. Saat çok erkendi, Jungkook oldukça yorgundu. Sadece ceketini çıkararak bütün kıyafetleri ile yatağa, yanıma gireli henüz birkaç dakika oluyordu ve şimdi tekrardan nereye gidiyordu bilmiyordum.

Üstelik son zamanlarda onu görmem dahi bir mucize gibiydi.

"Jungkook," demiştim gözümü açmakta zorlanırken. Sesimdeki boğukluk ve kuruluğa rağmen duydu beni. Verdiğim çaba sonucu tek gözümü açmayı başardığımda yumruk olmuş elim diğerini ovuşturmak için yüzüme tırmandı. Jungkook'un dudaklarımı büzmüş, uyku sersemi surat ifademi görür görmez yüzüne bir tebessümün yerleştiğini gördüm. İstediğimi yapıp yataktan kalkmaktansa geri yaklaştı bana. "Jungkook, nereye-"

"İşe gidiyordum, uyumaya devam et." dedi beni omuzlarımdan yavaşça geriye doğru yatırırken. Başım tekrardan yastığa düştüğünde burnunu saçlarımın arasında yaslayıp kokumu soludu. Dediğini idrak etmeye çalışırken uykum beklediğimden hızlı açılmış, kaşlarım çoktan çatılmıştı.

"Jungkook, sadece kırk dakika önce geldin."

"Biliyorum," dirseğini başımın yanına yaslayıp biraz üstten baktı yüzüme. Biraz açılmış bilincim ile suretine bakınca çok daha iyi anlıyordum ne kadar uykusuz olduğunu. Yine de dudaklarında o güzel, hafif tebessüm eksilmiyor işte. Anlamıyordum. "Seni görmek istedim, vardiyalarım arasında çok vakit yok."

"Çok sıklaştı," derince yutkundum onun dudaklarındaki tebessümden gözlerimi alamazken. Kırık hissediyordum. Bütün bu yorgunluğuna rağmen bana böyle gülümsemesi paramparça ediyordu beni. "Jungkook son zamanlarda seni görmüyorum bile, tanrı aşkına-"

"Haklısın," çarşafın üzerinde öylece duran elimi kavrayıp dudaklarına götürdü. Avuç içime uzun ve sıkı bir öpücük bıraktıktan sonra avucumu kendi yanağına yasladı. Parmaklarım benden izin dahi almadan sevmeye başladı pürüzsüz tenini. "Biraz sabretmeni istiyorum Taehyung, bu aralar durumlar biraz karışık."

"Jungkook-" dediğine karşı aniden yükseldi bedenim. Doğrulup avuçlarımı geriye doğru yasladım. Benimle birlikte bedeni doğrulsa da yüzlerimiz çok daha yakındı şimdi.

"Konu sabretmem veya benim ne hissettiğim değil. Konu senin iki gündür sadece kırk dakikadir bu yatağa girmen ve Jungkook- uykuya dalmadın bile."

"Biraz paraya ihtiyacım var," diye mırıldanır gibi oldu. Gözlerini kaçırdı ve parmakları çarşafın desensiz, siyah yüzeyiyle oyalanır gibi olduğu için bakışlarını oraya dikti. "Bir süreliğine idare etmemiz gerekiyor sadece, her şey yolunda."

"Değil," dedim başımı iki yana sallarken. Parmaklarım çenesini nazikçe kavrayıp başını bana doğru kaldırdı. "Jungkook, önceden böyle değildi, her şey yolunda falan değil ve söylemiyorsun bana."

"Yolunda," gözlerimin içine bakıp buna inanmamı istermiş gibi konuştu. "Yanımdasın, yatağımdasın. Atlas güvende ve ben seni görebiliyorum, seni öpebiliyorum, bunun kırk dakika mı kırk saat mi olduğu umrumda değil Taehyung, her şey yolunda çünkü burada benimlesin."

Göğsüm sıkıntılı bir nefesi çekmiş gibi ağırca inip kalktığında bakışlarım yorgun gözlerinden dirseğimi kavramış parmaklarına düştü. Kötü hissediyordum. Jungkook'un hayatına o çatı katında bir şekilde girdiğim ilk andan beri kendimi en iyi hissettiğim anlar omuzlarındaki yükü biraz olsun hafifletmeye çalıştığım zamanlardı fakat o son zamanlarda buna hiç izin vermiyordu. Parti gecesinden beridir sadece iki hafta geçmişti ve Jungkook'un gözlerime bakarken bana yansıtmaya çalıştığı tek şey barındırdığı pişmanlık ve kendi duygularını kanıtlamak için takındığı o burukluktu. Güzeldi, o her fırsatta tenimi sevip dudaklarımı okşarken bulutlarla bir oluyormuş gibi hissediyordum. Artık kaçmıyordu ve yatağında her gece bir şekilde birbirimize sığınmaya devam ediyorduk fakat bu sefer benden kaçmasa dahi benden uzaklaştırdığı birçok sorunun içinde olduğunu, dahası bunların içinde boğulduğunu anlıyordum.

atlas | taekookWhere stories live. Discover now