-9

376 57 81
                                    

Üzücü günlerim olurdu. Gerçekten. Bayılana kadar ağladığım, bir daha asla derin bir nefes alacağımı düşünmediğim, güneşin asla benim için gerçek anlamda doğmayacağını hissettim gün sayısı o kadar çoktu ki, bir yerden sonra acılarıma alışmaya başlamıştım.

Evimde bile mutlu değildim. Dayım üç gündür neden ağlayıp durduğumu, yataktan çıkmadığımı, okula gitmediğimi ve bir işe yaramadığımı sorup duruyordu. Bunu beni merak ettiği için yapsaydı üslubunu dahi umursamadan en azından birinin benim için endişelendiğini düşünüp biraz olsun iyi hissederdim belki fakat onun tavrı, üç günümü daha da cehenneme çevirmekten başka hiçbir şey yapmamıştı.

"Başıma kaldığın yetmiyormuş gibi daha da fazla zorluk çıkartma," demişti ben en sonunda dayanamayıp kilitli odamın içinde derin bir ağlama krizi geçirirken. "Bu şekilde kafamı ağrıtmaya devam edeceksen de siktir git evimden."

Gidecek bir yerim olmadığından, fakat daha fazla hakaretlerine maruz kalmayı da hiç ama hiç istemediğimden, çareyi okula gelmekle bulmuştum. Devamsızlığım bir başka baş ağrısı oluşturmak üzereydi ve biraz da olsa kafamın dağılmasına ihtiyacım vardı. Üzerimdeki kalın ve oldukça bol sweatshirtun içine daha da gizlenip arka sıralara bir yere otururken bunun doğru bir karar olduğuna inanmak istiyordum.

Fakat insanlar bıraktığım gibi, çok gürültülüydü.

Profesör henüz girmediği için amfide yüksek bir ses kalabalığı vardı. Üç gecedir gördüğüm kabuslar yüzünden yeteri kadar uyuyamadığımdan oluşan göz halkalarımı başımı eğerek gizlemeye çalıştığım için kimseye bakmıyordum. Etrafta konuşulan şeylere keza aynı şekilde dikkat kesilmiyordum çünkü tek amacım ders başladığı an biraz kestirmek ve sonrasında okul kütüphanesinde, ansiklopedilerin olduğu rafların arasında oturarak biraz kafa dinlemekti.

Fakat, arkamda oturmuş üç kızın sohbeti bir şekilde dikkatimi çekmeyi başardı. Her ne kadar onu hayatımdan tamamen silip attığıma dizdiğim yeminler hala dilimin ucunda olsa dahi, konuşmalarının arasında geçen ismini bütün bu kaosa rağmen çok net duymuştum.

"Gün geçmiyor ki Jeon Jungkook'u anmayalım, bela mıknatısının teki herif."

Aralarından birinin cümlesi ile uzamış, birbirine adeta savaş açmış saçlarımı örten gözlerim dikkat kesildiğini belirtir gibi hafifçe kısılmıştı. Dördüncü gündü ve ondan tek bir haber dahi almamıştım. Pişman mıydı, hala yapması gerektiği şeyin bu olduğunu düşündüğü için bir şekilde kendini aklıyor muydu, beni ne kadar mahvettiğini gerçekten biliyor muydu?

Üç gecedir her gece ağlayarak uyuyakaldığımı ve kabuslar yüzünden yarım saatte bir uyandığı mı da biliyor muydu?

"Bu seferki diğerlerinden çok daha farklı ama. Her şey biraz garip ilerliyor,"

"En sonunda olacağı buydu," dedi aralarından biri. Sesindeki hoşnutluk omuzlarımı düşürdü neyden bahsettiklerini bilmesem bile. "Oradan sağ çıkar mı ondan bile emin değilim,"

"Afedersiniz," kendimi dolu gözlerle aniden arkama dönmüş olarak bulduğumda ne halt ettiğimi bilmiyordum. Umursamayacaktım. Cehennemin kapılarını üzerime çarptıktıktan sonra kendisi de oraya gidebilirdi. İsmini duyar duymaz titremeyecek ve başına her ne geldiyse bunun merakı ve korkusuyla dakikalarca nefeslerimi sekteye uğratmayacaktım. Gecelerdir yastığımı ıslatan gözyaşlarımın uğruna verdiğim sözlerdi bunlar. Fakat üç kız da aniden onlara dönen bedenime şaşkınlıkla bakarken bir halt etmediğini biliyordum. Zavallı benliğime ait zavallı yeminlerdi onlar.

"Kulak misafiri oldum da," kupkuru sesim aralarından birinin yüzünü buruşturmasına sebep olacak kadar kötü çıkınca bir saniye durup temizledim boğazımı. "Neyden bahsediyordunuz acaba?"

atlas | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin