-12

352 60 132
                                    

"Jungkook, sen biraz daha uyu ve dinlen diye geliyorum bu işe ben, değil mi?"

"Ve,"

"Ve," dedim telefonun ucundaki ona karşı. "Sen her on dakikada bir her şeyin yolunda olup olmadığını sormak için aradığında bunun hiçbir anlamı kalmıyor,"

Hattın diğer ucundan gelen oflama sesi ile aptal bir tebessüm yerleşti dudaklarıma. Muhtemelen tekrardan tişörtünü çıkartmış, yatağında uzanıyor ve hoşuna gitmeyen her cümlem sonrası çarşafların arasında yuvarlanıyordu kendince.

"Hiç hoşuma gitmedi böylesi," boğuk sesi doldu kulağıma. "Vazgeçelim bu işten,"

"Yemeğini yedin mi?" dedim dediklerini duymamazlıktan gelirken. "Dün geceden biraz ayırmıştım senin için. Yemeyi unutma,"

"Yedim," bana sinir olduğunu anlayacağım kadar derin bir nefesle söyledi bunu. "Yemeği boşver de, her şey yolunda mı onu söyle sen bana,"

Bakışlarım cümlesi ile istemsizce mekanda dolaştı. Akşamüstü saatleri olduğu için pek müşteri yoktu. Jungkook üç gün önce, bu işe başladığım ilk gündü, benimle birlikte gelmiş ve bir müşteri edası ile buzlu sodasını yudumlarken dibimden ayrılmamıştı. Bana ne yapmam gerektiğini tek tek, başkasına gerek olmadığını söyleyerek anlatmış, patron ve diğer çalışanlar etrafta olmadığı sırada kendi spesiyali olarak adlandırdığı kokteylden hazırlamıştı benim için.

Burası küçük, sokak arasında kalan bir Pub'tı. Jungkook'un öncesinde, onu kolay kolay kimsenin işe almayacağını söylemesi hala aklımdaydı. Bu yüzden bir aile kafesi bekliyor değildim zaten. Az çok tahmin ettiğim bir yerdi, henüz gece yarısı ve sonrasına denk gelmediğim için çok fazla tehlikeli müşteri ile karşılaşmamıştım. Jungkook'a bir de gece yarısı da çalışmak istediğimi söylesem beni bir güzel pataklayacağından korkuyordum çünkü.

"Her şey yolunda," diye mırıldandım. Tam o sırada bakışlarım, kendi odasından çıkan Pub'ın patronuna kaydı. Gözleri beni bulduğu gibi göbeğini zor dizginleyen kemerini yukarı çekip yarım bir sırıtış yerleştirdi dudaklarına. Jungkook ondan bahsederken çok fazla muhattap olmamam gerektiğini, her şeyi kendisinin konuşacağını söylemişti aslında. Bu yüzden onun nasıl biri olduğunu az çok biliyor olmalıydı fakat gözlerime bakan rahatsız edici bir çift bayık gözün bana hissettirdiği şeyleri tahmin edebileceğini sanmıyordum. Bu yüzden hızlıca, onu kuşkulandırmamak için yutkunmuş ve çekmiştim bakışlarımı. "Merak etme, hiçbir sorun yok. Dinlen sen biraz,"

"Mingyu harici kimse ile konuşma," dedi Jungkook tembihleyici sesiyle. Bakışlarım barın arka tarafında, hemen yanımda olan Mingyu'a kaydı. Kimle konuştuğumu çoktan anlamış olacak ki gülümsemişti. Mingyu, Jungkook'un iş arkadaşıydı. O tam zamanlı çalıştığı için her ikimiz de denk geliyorduk ona gün içinde. Jungkook benimle birlikte geldiğinde ilk önce onu şöyle bir köşeye çekmiş, dakikalarca bir şeylerden bahsetmişti ve konuşmalarının konusunun ne olduğunu sonradan öğrenmiş sayılırdım. Mingyu sürekli yanımda duruyor, arkaya molaya gittiğim an bile kafasını kapıdan çıkarıp iyi olup olmadığıma bakıyordu. Doğrusu Jungkook'un ağzından onunla alakalı hiçbir şey duymamıştım önceden. Dışarıda görüştüklerini de sanmıyordum. Mingyu diğer herkesin aksine Jungkook ile alakalı haberleri pek de sikine takmıyor olmalıydı. Onunla gayet normal bir şekilde iletişim kuruyor, her sabah medyada onun hakkında onlarca makale yayımlanmıyormuş gibi hiçbir farklı bir tavır sergilemiyordu Jungkook'tan bahsederken. Yanında 'normal' hissedebileceği birine sahip olduğuna sevinmiştim doğrusu. Bu her ne kadar sokak arası, pek tekin olmayan bir barda çalışan iş arkadaşı olsa bile.

"Bir de Mingyu var tabii," telefonu omuzum ve başımın arasına sıkıştırırken uzanıp önlüğümü aldım. "Her dakika 'Bir sorun yok ya?' diye soruyor Jungkook. Gerek var mıydı buna gerçekten,"

atlas | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin