-6

387 64 77
                                    

"İyi olduğuna emin misin?"

Seokjin, tam karşımda oturmuş ilgili bakışlarını üzerimde gezdirirken ona cevap vermem gerektiğini biliyordum. İyi olduğumu kanıtlamak için dalgın ruh halinden sıyrılmalı, birkaç dakikadır yaptığımın aksine aklımdan tamamen başka şeyler geçirmeyi bırakmalıydım.

Ne var ki bunu yapmak benim için imkansızdı o an. Üzerimde bana verdiği tişörtü, burnuma dolan onun kokusu yüzünden hala sıyrılamamıştım kokusunu üzerimde taşımanın verdiği dumurluktan. Seokjin'in benim için aldığı ve elime tutuşturduğu sıcacık kahveye bakarken aklım, evinden çıkmadan önce üzerine fıstık ezmesi sürülmüş kızartılmış ekmekteydi. Yemek istemediğimi söylediğim halde mideme bir şeyler girdiğinden emin olmak istercesine merdivenlerden inip mahallesini terk edene kadar arada ekmeği bitirip bitirmediğimden emin olmak için bana yan bakışlarını atıp durmuş, küçük lokmalar ağzımda büyüyüp dursa da yemiştim bana hazırladığı atıştırmalığı.

Normal olmadığını biliyordum. Fakat ben hiçbir zaman evde kahvaltı yapamazdım. Sürekli, evimin sokak köşesinden aldığım ucuz çörekçiden mideme bir seyler indirir, hiç değilse okulda bakardım başımın çaresine. Basit, ekmeğe sürülmüş ezmeden başka bir şey değildi. Fakat kalabalık kafeteryada Seokjin ile oturmuşken bunu tekrardan düşünmek yanaklarıma allıklarını bırakmıştı çoktan. Üzerimdeki bu hissi atmak istercesine başımı hafifçe omzuma sürtmüştüm.

"Taehyung?"

"Hm?" başımı aniden, beni bu sefer kendime getiren Seokjin'in tedbirli sesiyle kaldırdığımda onunla göz göze geldim. Sandalyeler karşılıklı olmasına rağmen kendi sandalyesini benden tarafa çekmiş, dizleri dizlerime değecek kadar yakınıma oturmuştu. Elleri masanın üzerinde, bedeni ise yüzümü iyice incelemek istermiş gibi bana doğrulmuştu. Dalgınlığımdan ayrılıp onun yüzüne baktığım an kısaca öksürmüştüm boğazımı temizlemek için.

"Dalgın duruyorsun, iyi olduğuna emin misin diye sormuştum." dedi Seokjin bakışları yüzümün her noktasında dikkatli bir şekilde gezinirken. Ses tonu bana hesap sorar gibi değil de, gerçekten endişeli ve anlayışlı gelmişti kulağıma. Bu yüzden samimi bir şekilde gülümsedim ona.

"İyiyim, gerçekten. Dün gece biraz rahatsızlandım sadece. Söylediğim gibi,"

Bunu söyleyip onun bakışlarındaki şüpheyi biraz olsun geçirirken bakışlarım hemen birkaç masa arkamızda, saçları ve kapuşonundan ötürü zar zor seçilen yüzüyle oturan Jungkook'a kaydı. Yüzümdeki hafif tebessüme çatık kaşları ile bakıyor, dediğini yapıp okula girdiğimiz andan itibaren bakışlarını benden bir an olsun çekmiyordu. Seokjin ile oturduğum andan itibaren çok daha huzursuz duruyordu. Yüzümdeki tebessüm tekrardan silinmeye başladı onun kısık gözleriyle karşı karşıya kalınca. Seokjin bir yere baktığımı fark edip arkasına dönmesin diye dikkatimi tekrardan hızlıca ona verdim.

"Evet evet," dedi Seokjin saçlarını geriye doğru tararken. "Beni yanlış anlama, amacım özeline girmek değildi sadece-"

"Biliyorsun, şu herifin ortalıkta dolaşması rahatsız ediyor beni. Dün yaşanılanları da duyunca, en kötüsünü düşünüp durdum."

Gözleri yakından benimkilere bakarken konuşamadım ve söylediklerine katılıyormuş gibi salladım başımı belli belirsiz. Masanın üzerinde, sıcak kahve bardağına iki yandan sarmış ellerime indirdim bakışlarımı kendime zaman tanımak için. Ondan bahsederken değişen, soğuyan ses tonu diken üstünde hissettirdi beni. Seokjin, iyi görünümü ve ailesinin yüksek refahının getirisiyle oldukça baskın biriydi aslında. Koridorda, tek eli cebinde, kalın paltosu üzerinde yürürken surat ifadesi çoğunlukla dümdüzdü. Bir yüzbaşının oğlu olduğundan mıdır bilmem, adımları dahi çok otoriterli gelirdi bana. Konuşup görüştüğü kişi sayısı azdı, etrafında gördüğüm kişileri şimdi bile anımsardım muhtemelen. Onlarla konuşurken bile birkaç onaylama ve baş sallamasından ileri gitmiyor, kendinden emin bir şekilde başını sürekli dik tutuyordu.

atlas | taekookWhere stories live. Discover now