-2

551 68 50
                                    

Hafif yağmurda ıslanmış saçlarımı tek elimle karıştırırken yürüyordum, kampüs havanın kapalı olmasına rağmen çokça kalabalık, insanlar ise fazlasıyla gürültülüydü.

Zihnim tamamen iki gece önceki sahnelere kitlenmiş haldeydi ve başka bir şey düşünemiyordum. Son iki gündür uyku namına ufak bir girişimde dahi doğru düzgün bulunmamıştım. Yemek yerken tabağıma uzunca kitleniyor, hafif sarhoş olmama rağmen çok net hatırladığım o diyalogları tekrarlıyordum kafamda.

Ve sonra diyordum ki, cevap vermedi. Yapıp yapmadığını sordum, inkar etmedi. Jungkook yapmadım demedi, diyemedi.

Şimdi ise çoktan dersi kaçırdığım bilinci ile hızlıca kafeteryaya doğru giderken kendime karşı dürüst olmaya çalışıyordum. Sürekli çatışan iki yanım bu sefer dengeyi sağlayamıyordu çünkü Jungkook'un masum olduğunu savunan tarafım tamamen savunmasızdı. Karşı taraf ise, 'Gördün mü?' diye soruyordu zihnimim içinde. 'En sonunda sordun ve cevap dahi vermedi.'

Kafamı iki yana sallayıp sinirle homurdanırken üzerimdeki siyah ceketimin ceplerine soktum ellerimi. Karnım açtı, evde bir şeyler yemek benim için imkansız gibi bir şeydi zaten. Sabahları ders saatinden dahi iki üç saat önce uyanıyor ve kaçarcasına çıkıyordum evden. Genellikle sokağın kenarındaki, ucuz çörek satan bir pastanede açlıktan bayılmamak için biraz atıştırıyor, derse geldiğimdeyse pek umursamıyorum midemi. O evde ne kadar az bulunsam kârdı benim için, midemin boş olup olmamasından ise çok daha önemli.

Fakat iki gündür beni terk etmeyen dalgın ruh halim sayesinde bu sabah alışkanlık edindiğimin aksine ders saatini dahi kaçırmış, apar topar çıkmıştım evden. Bisikletimi evin önünde bulamamıştım, bu yüzden yürüyerek gelince daha da zaman kaybetmiş, ilk otuz beş dakikası başlayan derse girme cesaretini de gösterememiştim açıkçası.

Sandviç ve bir bardak çay istediğimi söylerken dahi çatılı kaşlarla yeri izliyordum. Üzerimdeki ciddi huzursuzluğu gidermek için kafamın içinde bazı senaryolar çizip duruyordum fakat hepsi kendimi tekrar kandırdığımın apaçık kanıtıydı. Bu kadar aptal olamazdım, pişmanlık dolu gözleri öylece bana bakarken kolayca aksini kabul edip, masum olduğunu söyleyemezdim.

Ufak, çok ufak bir dayanaktı tek istediğim. Ben aptal bir aşıktım. Tabii ki sevdiğim çocuğa kolayca inanırdım. Fakat ellerim bu konuda bomboştu. Etraftaki insanların sözleri, mahkeme kararı, medya ve daha bir çok etken içinde onun hanesine tik olarak yazabileceğim tek iyi bir dönüt dahi yoktu.

"Hala inanamıyorum bunu yaptığına, en azından yüzsüz olmadığını düşünüyordum."

Bu yüzden elimdeki sıcak çay ve sandviç ile boş masalardan birine yerleştiğimde, arkamdan gelen sese şaşırmadım. Uyku sersemliğim hala üzerimde olacak ki, asla yapmayacağım bir şey olmasına rağmen Derek ve arkadaşlarının masasının yakınındaydım şimdi. Kalkıp giderek dikkat çekmek istemiyordum fakat onları dinlemek de istemiyordum. Araya giren haftasonu tatilindan dolayı olayları konuşamadıklarını, okula yaymak için can attıklarını biliyordum. Bu yüzden her zamanın aksine kendimi onları dinlerken buldum, Jungkook'a inanmayı kesmeyi söyleyen tarafım koca bir sevinç kahkahası attı zihnimin içinde. Duyacaklarımın kötü şeyler olduğunu biliyordu çünkü.

"Mahkeme en azından şartlı tahliye verebilirdi. Öylece okula gelmesi, insanların içine karışması hiç mantıklı değil. Herifin yaptığı apaçık ortada bir de."

"Tanrım, Giselle." dedi Chan bıkkınca. Hak veriyor fakat bu gerçek onu da oldukça rahatsız ediyor gibiydi sesi. "Herif çok sağlam bir şekilde sıyrıldı mahkemeden. Anlamıyor musun? Adalet her seferinde sağlanıyormuş gibi şaşırma bu duruma."

atlas | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin