-18

408 62 99
                                    

"Uzun zaman oldu görüşmeyeli, ne dersin Taehyung?"

Seojun yüzündeki henüz silinmeye başladığı belli olan yaralar ile, bu dört duvar arasında üzerime doğru yürürken yaptığım her bir hatanın bana olabilecek en kötü şekilde döndüğü gerçeğini unuttuğumu fark ediyordum.

Burada olmamalıydım. Yalnız olmak konusunda inatlaştıktan sonra dizlerim böylesine titrememeliydi, uzun zaman sonra arkadaşlığına güvendiğim ilk kişinin beni soktuğu bu durumla yüzleşirken bir korkak gibi davranmak yerine kendi başıma halletmem gerektiğini biliyordum. Yalnız olduğumu biliyordum, öyleydim.

"Küçük dilini mi yuttun, güzel çocuk?" Seojun'un sarkastik ses tonu, yüzündeki yarım sırıtışı beni kendime olabilecek en hızlı yolla getirirken adımlarım beni hızlıca ilerletmiş, Freya ile birlikte girdiğim odanın kapısına adeta atılmıştım. Titreyen dizlerim ve ellerime rağmen avuçlarım önce sertçe kapıya, ardından kapının koluna yaslanıp onu sertçe indirse de işe yaramadı, kapı nasıl ve ne ara olduğunu bilmediğim bir şekilde kilitliydi çünkü.

Üstelik sadece birkaç dakika önce girmiştim bu odaya.

"Kaçma, hasret giderelim istedim sadece." dedi Seojun arkamda durmaya devam ederken. Bana yaklaşan adım seslerini duyduğum an bedenimdeki gerginlik beni yerle bir etse de dönüp de bakmadım. Avuç içim sertçe kapıya çarptıktan hemen sonra kolu inatla indirmeye devam ettim.

"Tch," elini belimde hissettiğim an bedenimin aldığı en büyük darbe buymuş gibi odanın diğer köşesine doğru kaçtım. Nefeslerim hızlanmaya başlamış, gözlerim bana ihanetini pınarlarımda yaşları biriktirerek etmişti bile. "Neden kaçıyorsun ki? Birlikte iyi vakit geçirdiğimizi biliyorsun,"

"Bırak beni Seojun," dedim bulunduğum köşeye daha da sinerken. Ses tonum ortalarda kırılıp güçsüz bir kısıklığa erişirken sertçe yutkundum. Ona karşı koymaya çalışmayacağımdan değildi fakat, onu sadece düşünmek bile kabusları zihnime yerleştiriyorken şuan aynı odada olmak adeta ödümü kopartıyordu.

"Neden yapacakmışım bunu?" keyifle gülüp bana doğru bir adım attı. "Buraya kadar, yanıma gelen sensin sonuçta." bir başka keyif dolu gülüş ve bedenini bana yaklaştıran adım geldi hemen ardından.

"Bana dokunursan seni öldürürüm," dişlerimi birbirine o kadar sertçe bastırıyordum ki, sesim bir fısıltı kadar keskin çıkmıştı.

"Karşımda korkudan titrerken böyle konuşman varya," başını keyifle iki yana salladı. "Çok tatlı,"

"Freya!" Seojun'un arkasındaki, banyo kapısında doğru bağırdığım sırada zamanımın oldukça daraldığını hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. "Lütfen, durdur şunu!"

Gözlerimdeki doluluk yüzünden görüş açımı bile düzeltemediğim sırada Seojun'un göğsü güldüğü için sarsıldı. Terliyordum. Midem onunla aynı odada bulunuyor olmanın gerçekliği ile kasılıyor ve bedenim karşı koyması gerektiği her saniye daha da yeniliyordu. Gözümün önüne gelen görüntüler, bir partiye neden gelmek istemediğimi şimdi bana çok daha iyi hatırlatsa da çok geç olduğunu biliyordum.

Bir başka darbe daha aldığım an artık toparlanamayacağımı biliyordum.

"Her neyse, zamanımızı boşa akıtmaya bir son vermeye ne dersin?" eli belindeki kemere gidip onu açtığında kusacağıma emin olduğum iğrenç bir his bütün bedenimi kuşattı. Tam da şuan çok berbat bir şekilde hastalanmışım gibi terliyordum. Şakağımdan akan terin havayla buluştuğu an soğuduğunu, aldığım nefesi hoparlörden duyuyormuşçasına kulağımda yankılandığını hissediyordum. En başında kapıyı zorlayacak gücümün aksine en ufak bir adım atamayacakmışım gibiydi sanki. Avuç içlerim arkamdaki duvara sertçe yaslanmışken beni ayakta tutan tek desteğin bu olduğunu gücüm çekilmiş bedenimden anlıyordum.

atlas | taekookWhere stories live. Discover now