38. Bölüm

107 10 6
                                    

Tek olsam aramazdım.

Ama Steve bana karşıda mahvolurmuş gibi bakarken durmaya gönlüm de razı gelmezdi. Bazen, kötü biri olduğuma inanamadığım anlar oluyordu. Bu da onlardan biriydi.

"Sakin olup yerine oturmazsan aramayacağım, Steve." Dedim fakat koşulu sunarak. Yine de karşılıksız iyilik yapmıyordum.

Steve sinirle nefesini verdi.

Yavaş yavaş yerine oturdu fakat her an daha çok heyecanlanıyordu biliyorum.

•••

"Wanda, durdur onu!"

"Wanda, tek bir hareketinde benimle iletişimin biter!"  Diye bağırdı Steve de karşılık olarak ve kapıya doğru hücum etti.

Ama tabi ki Natasha'yı dinleyecektim ve onu durduracaktım.

Elimdeki kırmızı sisler her ne kadar eskisine göre daha az etkili olsa da bu bana bağlıydı.

Ona doğru gönderdim ve daha sonrasında onu kapıdan uzak bir yere fırlattım. Natasha da kapının önüne geçerek ellerini iki yana açtı. Çünkü o kapı kapalı, kitli dahi olda Steve onu kırardı. Onu ancak bu şekilde durdurabilirdi.

Steve acıyla inlerken Vision, "sakin, yüzbaşı Rogers!" Dedi. Ancak bu onu daha çok sinirlendirdi. Bizden sıkıldığı çok belliydi ve artık bir şeylerin sonuna gelmişti. Eski tanıdığımız yüzbaşından eser yoktu.

"Önümden çekilin, canınızı yakmak istemiyorum." Dedi sakin olmaya çalışarak ama yüzü hala kıpkırmızıydı.

Natasha kapının önünden ayrılmadı çünkü blöf yapma ihtimalini düşünüyordu.

"Sakin ol, asıl ben senin canını yakmak istemiyorum." Dedi Natasha da karşılık olarak. "Sakin olduğunu hissetmediğim sürece buradan çekilmeyeceğimi biliyorsun." Elbette biliyordu, bilmeliydi. Fakat kabul etmediği gözlerinden okunuyordu.

"Sen beni anlarsın Nat." Dedi Steve acı bir şekilde. "Ne kadar acı çektiğimi görmezden gelme." Eliyle telefonu gösterdi, duraksadı fakat uzun sürmeden "her geçen gün onu kaybediyorum." Elleri saçlarına girdi. "O adamın kim olduğunu öğrenmek zorundayım."

Şu an ne kadar acı çekerse çeksin gerçekleri söylemekten kaçınmayacaktım.

"Zoruna mı gidiyor yoksa?" Dedim.

Bunu der demez Natasha sert bakışlarını bana çevirdi. Bu kısaca sus demekti fakat susmayacağımı bilmeliydi. Steve bencil bir adamdı.

"Bana bu şekilde bakmaya son ver Natasha. Onun bencilliğini göz ardı etmeyeceğim." Steve'in gözleri bana döndü ve neyden bahsettiğimi anlamaya çalıştı.

Ama bana neden bencilim diye sormadı. Sorsa söyleyeceklerimden ve duyacaklarından korku. Gerçekler onu korkuttu ve belki de sağır olmak istedi.

"Zamanında onu bırakmıştın, o gitmişti ve tekrar geri gelmişti." Diye söze başladım. Şu an onu sakinleştiriyor muydum yoksa daha mı sinirlendiriyordum bilmiyorum. Ama gerçekleri hatırlaması ve buna bir son vermesi gerekiyordu.

"Onun varlığına kör oldun ve Sharon'u öptün."

Natasha'nın bakışları Steve'e kaydı ve hemen kaşları çatıldı. Onun da bilmediği şeyler vardı ve bu onun içinde kötü bir sürprizdi. Natasha Romanoff'un gözlerinde hayal kırıklığı vardı, kızı için.

"Üstelik bunu o buradayken yaptın ve kimsenin sorun etmeyeceğini çünkü gizli olduğunu düşündün."

Kafamı sağa sola salladım ve ona doğru bir adım attım.

"River'ı havalimanında boş yere ölüme sürüklemedim, bir sebebi vardı." Gözlerimin ağrıdığını hissetmiştim, bu kötüydü.

Steve çöktüğü yerden yavaşça kalktı.

"Ne demek bu?"

Gözlerim Vision'a kaydı. Ona daha önce anlatmıştım ve tam şu an ne anlatacağımı biliyordu, ve onaylamıyordu.

Gözlerim tekrar Steve'e kaydı.

"O gün onun zihnini okuyamadım." Dedim devam ederek. O da öğrenmek istiyordu ve sakinleştiğini hissediyordum. Suçluluk insanı sakinleştirirdi.

"Çünkü zihni kara büyülerle kaplanmıştı." Kaşları çatıldı ve dediğimi yanlış anladı. "Bu büyü benimkiler gibi bir büyü değil hayır. Bu senin onda bıraktığın bir hasardı."

Bakışlarım herkese uğruyordu.

"O gün orada onun canını sıkan bir şey vardı ve bunu yalnız ona acı çektirerek anlayabilirdim. O kendini öylesine kasıyordu ki zihni körleşmişti."

Gözlerim ağrımaya devam etti.

"Ona küçücük bir acı çektirsem bile yeterdi ama o gün kendime hakim olamadım." Bu kendime yaptığım bir itiraftı.

"Onu öldürüyordum, çünkü bunu istedim."

Kendimi affetmeme sebebim buydu. O an bunu istemiş olmamdı.

Steve duraksadı.

"Ve o an bütün zihnini okudum."

"Sharon'u öğrenmişti."

Gözleri hemen şaşkınlığa uğradı ve ayağa kalktı. Buna şaşırmıştı, şaşırmalıydı da.

"Nerde-" sözünü kestim.

"Sam'dan." Dedim hiç çekinmeden. Ona yalan söylemeyecektim çünkü bilmesi doğru olandı.
"Ama hayır, o gün onu öptüğünü öğrenmemişti."

Gözlerim karanlık havaya kaydı.

"O gün Sam ona seni unutmasını çünkü sharon'dan etkilendiğini belirtmiş. Bunu ise yalnızca bir mesaj ile yapmış ve oldukça kolay bir şey gibi gözüküyor."

Gülümsedim, ona döndüm.

"Üç ay önce de onu öptüğünü öğrenmiş ve bunu da Pietro söyledi, sormadan." O sormadan bütün sorularını cevaplıyordum.

Bakışları sertleşti ve ellerindeki yumruklar kendini serbest bıraktı.

Sakinleştiğini biliyordum çünkü Suçluluk hissediyordu. Mahvolmuş hissediyordu çünkü suçluydu. Sakinleşmek zorundaydı çünkü başka bir seçeneği yoktu, olamazdı. Elleri bağlanmıştı ve hiçbir şey yapamazdı. Çünkü suçlu hissediyordu.

Ben bunları biliyorum, çünkü suçlu hissediyorum. Hemde her gün, her dakika ve her saniye. Bu merhemi olmayan bir yaraydı ve iyileşse bile izi kalırdı, izler gitmezdi.

Steve ve Natashada da benimkiler gibi izler kalacaktı ve her baktıklarında kendilerinden nefret edeceklerdi, benim gibi.

River onları affetse bile onlar kendini affetmeyecekti ve bu ızdıraba son veren ölüm olacaktı, benimki gibi.

Elleri kolları bağlanacaktı ve onları mutlu eden tek şey acı çekmek olacaktı. Çünkü gülmek onlara acı verecekti ve acı vicdanlarını okşayacaktı.

                                         🍀

River Stark (tony of daughter)Where stories live. Discover now