"Beynimi yedin sus artık geldik" dediğimde surların kapısına dayanmıştık. Bizi gören nöbetçiler, ses çıkarıp alarm veren, borazana benzeyen aleti öttürmeden kapıyı açmışlardı.

Atlarımızla hızla içeriye girdiğimizde, yeni bir gün başladığı için kalede günlük işler de başlamıştı. Herkes kısa bir an işini bırakıp bize bakmaya başlamışlardı. Rob hariç hepimiz perttik ama bunu dışarıya asla yansıtmazdık. Emir'in dediği gibi bir yerlerimiz pişik olsa da, dışarıdan bakıldığında son derece iyi gözükürdük.

Avludaki genç kızların Emir'e bakarak kendi aralarında kıkırdadığını fark edince kaşlarımı çattım. Melek'in arkasında seyahat ediyor diye mi gülüyorlardı diye düşünürken, aslında tam tersi kızların cilveli bir şekilde güldüğünü görüp göz devirdim. Emir ise durumun farkında olup artistçe atından indi ve kızlara dizilerde gördüğü reveransı yaptı. Komik bir şekilde eğildiğinde, kızlar tekrar kıkırdamıştı.

Atımdan inerek bakışlarımı kızlardan çektim ama gördüğüm başka yüzlerle, bir süre olduğum yerde kaldım ve atımı sevmeye başladım. Emir, benim aksime sızlanarak bacaklarını çaktırmamaya çalışarak ovaladı ve gayet normal bir şekilde inmiş yürüyen Rob'a ters bakışlar attı.

"O bence insan değil" diyerek Rob'u işaret ettiğinde gülmemek için dudağımı ısırdım.

"Temiz hava çarptı herhalde" diyen Melek'te eğilmiş bacaklarını tutuyordu. O esnada Alana ve diğerlerinin bizim olduğumuz tarafa baktığını gördüm. Dougal'a bakmamaya çalışarak Alana'ya gülümsedim ve önden koşarak bize doğru hızla geldi.

"Tuggra, Melek sizi özledim" diyerek bana sarıldı. Benden ayrılıp yanımdaki Emir'i pas geçerek Melek'e de aynı şekilde sarılınca, Emir'in ağzının içinden homurdandığını duydum ama ona bakamayacak kadar ilgim başka yöne kaymıştı bile. Dougal, Ewan ve albay da yanımıza gelmişti.

"Asker" diyen albayın gözlerinde ışıltılar geçiyordu. Sanırım bu kelimeyi söylemek, içinde bir yerlere dokunuyordu.

"Tuğra Duman, görev başarıyla tamamlanmıştır komutanım" diye bağırdığımda, neden bağırdığımı anlamak ister gibi tüm bakışlar bana dönmüştü. Albay yine gözlerindeki ışıltıyla gülerek bana yaklaştı.

"Ben artık asker değilim Tuğra ama özlemişim" diyerek bana sarıldı. Ardından bizimkilere sarılmak için benden ayrıldığında, Dougal ile karşı karşıya kalmıştık.

"Bitti lordum. Royce Boyd, Stoville kontunun kızı Victoria'yla bu akşam evlenecek" dediğimde hiçbir tepki göstermeden bana bakmaya devam etmişti. Acaba ne düşünüyordu?

"Matruşka gibisiniz değil mi?" Ewan'ın sesini duyunca bakışlarımı ona çevirdim. İlk zamanlara göre çok daha iyi duruyordu yarası. Artık yürürken dik bir şekilde hareket edebiliyordu.

"Sizin gibi olmaktan iyidir" Melek'in sesiyle bakışlarımı hızla ona çevirdim.

"En azından ben samimi ve dürüstüm. Siz, leydim, bunu söyleyebilir misiniz?" Sanki bir masa tenisi izliyormuş gibi bakışlarım Melek ve Ewan arasında gidip geliyordu. Ewan, konuşurken sanki komik bir şey varmış gibi gülüyor, Melek tam tersine oldukça sinirli gözüküyordu. Bunlar olurken yan tarafımda kalan adamın delici bakışlarını da üzerimde hissediyordum ama ona dönüp bakmak istemiyordum.

"Siz ne cüretle benimle böyle konuşursunuz? Ben oldukça dürüstüm. Sizin gibi eğlence peşinde değilim"

"Görüyorum" diyen Ewan, dudağının kenarını kıvırarak Melek'i baştan aşağıya süzmüştü. Melek ise sinirle yürüyerek kalenin içine doğru yürümüştü. Ewan, o gidene kadar arkasından bakmış, Melek gözden kaybolduğu an önüne döndüğünde Emir'in delici bakışlarıyla karşılaşıp kaşlarını çatmıştı.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Where stories live. Discover now