Giriş

98 16 57
                                    

Geç kalmıştı.

Doriax Targon hayatı boyunca belki de ilk defa bir yere geç kalmış ve bunun sonucunun, hayatının akışını değiştirecek olan olaylar silsilesini başlatacağından bihaberdi. Genç adamın normalde geç kalmak gibi bir huyu yoktu ancak o gün bir türlü uyanamamıştı. Tanrıların bir hikmeti mi yoksa bir cezası mı bilinmez, Azizleri Onurlandırma Töreni'ne zamanında yetişememiş olması büyük bir felaketin sadece başlangıcı olacaktı.

Genç adam odasından alelacele çıktığında, o an için tek derdi törene çok da gecikmemiş olmaktı. Babasının memnuniyetsiz surat ifadesine katlanmak zorunda kalacağını düşünmek canının sıkılması için yeterince geçerli bir sebepti. Gerçi babasının memnuniyetsiz ifadesi yüzünde daimi bir yer edinmişti. Özellikle de kendisine karşı. Baba ve oğulun arası hiçbir zaman iyi olmamış, yalnızca aynı kandan geldikleri için birbirlerine katlanan iki insan olarak yıllarını geçirmek durumunda kalmışlardı.

Doriax o gün geç kaldığı şeyin bir tek bu tören olmayacağından habersiz tapınağa doğru adımlarken günlük dertleri sanki sırtında bir kamburmuş gibi hissediyor ve ağırlığı altında eziliyordu. Bu törende tıpkı diğerleri gibi katılmak zorunda olduğu görevlerinden biriydi. Seçme şansı olsaydı belki de bu tapınağın yakınından bile geçmezdi ama ailesinin ve halkının inançlarına saygılı, hatta onlarla aynı inancı paylaştığını göstermek zorunda olan bir prensti. Konumu ne yazık ki kişisel kararlarının çok ötesindeydi ve bu ailedeki rolünün ne kadar önemli olduğunu bilecek kadar aklı başındaydı.

Hızlı adımlarla tapınaktan içeri girdikten sonra bir anda yavaşlamış ve huzuru bozmamak adına ağır adımlarla kendisine ayrılan bölüme değil de başka bir yere doğru ilerlemişti. Kendisine saygıyla baş selamı verenlere karşı kibarca gülümserken gözüne bir yer kestirmekten de geri kalmamıştı. Ailesi en ön saftaki yerini çoktan almıştı. Oraya doğru ilerlemek bütün dikkatleri üzerine çekmek anlamına geleceğinden Doriax, birkaç sıra arkalarında kendisine bir yer bulmuştu. İlk vaazın bitmesinin ardından kardeşlerinin yanındaki yerine geçmeyi de aklına koymuştu. Böylesi en azından daha az dikkat çekici olurdu.

Işık Elçisi ellerini yukarı kaldırarak yüksek sesle duaları sıralarken herkes başını önüne eğmiş ve ellerini birleştirmişti. Kimisinin gözleri kapalı kimisinin ise yalnızca tek bir yöne yani Işık Elçisi'ne çevriliydi bakışları. Doriax kısa bir an için tapınakta bulunanlara göz gezdirdikten sonra bakışlarını önünde birleştirdiği ellerine çevirdi. Aklında duadan ziyade günlük telaşları hakimdi. Törenden sonra ziyafete katılacak ve ailesi adına bir konuşma yapacaktı. Birkaç gün içindeyse abisiyle birlikte bir geziye çıkacaklardı. Belirlenmiş olan bazı şehirlerde konaklayacak, soylu ailelerin evlerinde misafir olacak ve halkın sorunlarını dinleyerek onlarla daha çok vakit geçirmiş olacaklardı. Babası bir süredir rahatsızdı ve abisinin hükmedeceği topraklarda daha çok tanınmaya ve yöneteceği insanları da daha çok tanımaya ihtiyacı vardı. Bu yolda Darex'e destek olmak da Doriax'a düşüyordu. Aile fertlerinden belki de en iyi anlaştığı kişi hiç şüphesiz ki abisinden başkası değildi ve onun için yapamayacağı şey yoktu. Her ne kadar anneleri ayrı olsa da ve bu durum saray içerisindeki çatlak sesleri aralarını bozmak adına daha çok cesaretlendirse de Doriax ve Darex bu tuzağa düşmemeye yeminliydi. Aralarında birkaç kez dile gelmiş olan bu durum en sonunda sessiz bir yemine dönüşmüştü. İkisi de birbirlerini kanının son damlasına kadar koruyacaklarından emin olmanın rahatlığını taşıyorlardı.

Elçinin sesi son kez yükseldiğinde Doriax başını ilgiyle ona çevirdi. Tapınağın içerisinde yankılanan ses kesildiğinde herkes derin bir sessizliğe gömüldü ve ezbere bildikleri duayı içlerinden söyledikten sonra ayağa kalkmaya hazırlanacaklardı ki tiz bir kadın çığlığı bütün tapınağı doldurdu. Bakışlar daha sesin geldiği yöne çevrilemeden bir hançerin havada parlaması üzerine bir anda birbiri ardına birçok çığlık kulakları doldurmaya başladı.

Ön sırada bir arbede yaşanmaya başlamış ve tapınağı dolduran insanlar bir anda panikle oradan oraya koşuşturmaya başlamıştı. Kılıçların birbirlerine değdikleri anda çıkardıkları metalik sesler, panikle bağıran kadınlar, korkudan ağlayan çocuklar ve müdahale etmek için ön sıraya koşturmaya çalışan askerlerin gür sesleri tapınağın içerisini adeta ele geçirmişti. Doriax birkaç saniye içerisinde mahşer yerine dönen tapınakta öylece kalakalmıştı. Ne yapması gerektiğini ya da ne yapmamasını gerektiğini kestiremiyor, saldırının kime yapıldığını göremiyordu. İlk şoku atlattıktan sonra öne doğru ilerlemek için eliyle insanları ittirmeye başladığında tapınağın ortasında birbirleriyle savaşanları görerek hızlanmaya çalıştı. Aralardan görebildiği kadarıyla abisi ve askerler bir mücadele içerisine girmişti. Ablası bir köşede çekiştirilirken çığlıklar atıyor, babası ise çoktan bu hengamenin ortasından uzaklaştırılıyordu. Doriax beyninden vurulmuşa dönmüştü. O anda beyninde bir şimşek çakmış ve adeta onu kendine getirmişti. Bu saldırı tabii ki ailesineydi ve bu bir suikast girişimiydi. Bedeni heyecanla karıncalanmaya başlarken, kalbi sanki göğsünden fırlayacak gibi atıyordu. Korkuyu belki de ilk defa bu kadar içten hissediyordu.

Birbirlerine sarılmış halde ilerlemeye çalışan kadınların arasından geçip abisine ulaşacağı sırada bir el kolundan sıkıca tuttu ve onu geriye doğru sürükledi. Doriax can havliyle kolunu kavrayan elden kurtulup arkasına döndüğünde kuzeni Arawin'le burun buruna geldi. "Ne yapıyorsun? Bırak beni!"

"Gitmemiz lazım Doriax," dedi Arawin, panikle. Etrafında olup bitenden gözünü bir saniye ayırmadan kuzenine doğru yaklaştı ve onu güçlü kollarının arasında sıkıştırarak çıkışa doğru sürüklemeye başladı. Arawin ve Doriax'ın arasında sadece bir yaş vardı ancak Arawin genç prense kıyasla daha iri bir cüsseye sahipti. Güçlü kollarının arasından bugüne kadar kurtulan çok az insan vardı ve Doriax kesinlikle onlardan biri değildi.

Kalabalığı aşıp da çıkışa vardıklarında Arawin kollarını gevşetti ve Doriax'ı tenha bir yere doğru çekiştirmeye devam etti. Askerlerin içeri girdiğini görmesinin üzerine güvende olduklarına ikna olarak geriye doğru çekildiğinde Doriax'ın öfkeli yüzüyle burun buruna geldi.

"Ailem içeride kaldı, Arawin! Beni neden çıkardın?" diye bağırdı, genç prens öfkeyle. Bakışları kuzeni ve tapınağın arasında gidip geliyor, ailesinin güvenli bir şekilde oradan çıktığını görebilmek için can atıyordu.

"Yapabileceğin hiçbir şey yoktu."

Doriax afallamış bir halde kuzenine baktı. "Ne demek istiyorsun sen? Abimin bana ihtiyacı vardı ve senin yüzünden onu orada bırakmak zorunda kaldım."

Gitmek için niyetlenen Doriax'ı yeniden kolundan tutan Arawin bu sefer daha ciddi bir tondan girdi konuşmasına. "Senin yaşamana ihtiyacımız var. Anlıyor musun beni?"

Derin bir iç çeken Doriax, başını iki yana salladı. "Darex'in yaşamasına ihtiyacımız var," dedi fısıltıya dönüşen sesiyle. Mavi gözlerinde endişenin izleri okunabiliyordu.

"Hayır, aptal!" diye parladı Arawin. "Yanılıyorsun ve bir bok bildiğinde yok."

"Hah!" diye gürledi Doriax. Bir sinir nöbetinin eşiğindeydi ve aklı allak bullak olmuştu. Çevresinde hala koşuşturan insanlar vardı ve ailesinden hiç kimse hala dışarı çıkmamıştı.

"Ölmesi gereken kişi sendin." Arawin'in buz gibi cümlesinin ardından duyduğu acı çığlık Doriax'ın başını döndürmüştü. Tapınağın içinden gelen bu acıklı sesin sahibini çok iyi biliyordu. Hayata gözlerini açtığından beri duyduğu bu sesi tanımaması zaten mümkün değildi. Sarsak adımları bahçenin taş döşeli yollarında ilerlerken, Arawin'in hemen arkasında olduğunu da hissediyordu. Hiç söylemese de kimse tarafından dile gelmese de Arawin onun her zaman koruyucusu olmuştu. Bir gölge misali her adımında arkasındaydı. Hayatında belki de abisinden bile daha güvenli bir limandı ve genç adam bu vefa karşısında her zaman kendisini mahcup hissederdi.

Doriax tapınağın mermer merdivenlerini aşıp eşiğe ulaştığında, tapınağın ortasında yatan cansız bedeni ve ablasının baş ucunda haykırışlarını gördü. Kandan bir gölün içerisinde debelenen ablasının haykırışları onu olduğu yere çivilemeye yetmişti. Bacaklarındaki gücün tükenmesiyle yere çöken Doriax, o gün geç kalmasının bedelini abisinin canıyla ödemişti ve hayatı bundan sonra bambaşka bir yere evrilecekti.

KÜL VE KOR • Kraliyet UğrunaWhere stories live. Discover now