[ 2 ] Saat kurarak güne başlayanların hikayeleri

42 5 2
                                    

Bölüm şarkısı;

Mabel Matiz - Bahçemin En Zor Gülü

Arıyordum gözlerinde ben yolumu, ben yolumu
Sana verdim bahçemin en zor gülünü, zor gülünü
Defterim de ortalanmış, yad elinde yâr beklerken
Düşerim sensiz rüyadan, söyle bi' var mı oluru?
Sana baktım, yeryüzünü gökyüzünü gördüm anam
Kaçıyorsun, ellerini kim tutuyorsa, sövdüm aman
Sana baktım, yeryüzünü gökyüzünü gördüm anam
Kaçıyorsun, ellerini kim tutuyor da, ben tutamam?
Et tırnaktan ayrılamaz
Yok ben senden ayrılamam
Sebep olduğun şu yangınımı
Yangın ile durduramam
Sana giden tüm yollarımın
Doldu tozu bak kundurama

Hayatınızda birinin eksikliğini hissettiniz mi hiç? Aslında hayatınıza hiç girmemiş birinin eksikliğini? O tuhaf boşluğu doldurmaya çalıştınız mı bilmiyorum ama benim bocalamamın en büyük nedeniydi bu.

Babamı hiç tanımadım. Annem, benim bir babam olmadığını söyledi bana. İşin garip yanı ise, öldüğünü de söylemedi. Bir babanın varlığı nasıl hissettiriyor hiç bilemedim ama merak etmiyor da değildim. O, hiç hayatıma girmemiş insanın eksikliğini çekmek zoruma gidiyordu. İlk olarak bu şekilde başlamıştı kafamdaki cinayetler. Hiç tanımadığım babamı öldürmüştüm kafamda çünkü yaşatamıyordum da.

Babasını hiç tanımamış birisi olarak, bir babanın evde oluşunun on kilitli kapıdan daha güvenli olduğunu düşünüyordum başlarda. Hayatta olsun da evde olmasa da yeterdi. Bu düşüncem, tepetaklak olmamın ve aptal birine dönüşmemin başlıca sebebiydi. Hiç olamadığım bir kişiliğe bürünme nedenimdi, pişmanlığımdı. Çünkü ileride bu düşüncemin beni ne kadar perişan edeceğini bilmiyordum.

Annem ise, benim bu hayatta sahip olduğum tek insan, birbirimizden başka kimsemiz yok, hiç de olmadı. Her şeyi bilmek isteyen bir yapısı var ve fazlaca üzerime düşüyor lakin o, bu evrendeki en sevdiğim varlık. Yirmi yıllık hayatımda gördüğüm en güçlü, tüm zorluklara karşı dimdik duran, pes etmeyen, şefkat dolu bir kadın. Küçük yaşlardan beri hayranlık duyduğum tek insan. Güçlü bir çocuk olmayı annemden öğrenmiştim. Kendisi henüz on altı yaşındayken beni doğurmak zorunda kalmış ama hiç pişman değil. Yirmi senedir tutunduğu tek dal benim, bunu sürekli dile getirir, söylemekten asla çekinmez. Beni okutabilmek için gençliğini çalışarak harcadı, sabahlara kadar çalıştığını hatırlıyorum ve onun gibi bir kadının oğlu olmaktan gurur duyuyorum. Onunla birlikte on dakika güldüğümde bütün problemlerimin düzeldiğini hissediyorum. O kadar yorgun ki, bunu belli etmeye bile mecali yok. İşin kötü yanı, bu fiziksel anlamda bir yorgunluk da değil. Bana anlatmasa da anlayabiliyorum yorgunluğunun fiziksel olmadığını.

Bir de Coco'muz var, annemin biricik torunu, evcil tavşanım.

Çok değil, daha bir sene öncesine kadar bütün hayatım annem, Coco ve okulumdan ibaretti. Her sabah altıda saatin çalma sesine uyanır, yüzümü yıkar, dişlerimi fırçalar, eşofmanlarımı giyinir ve kendimi evden dışarı atıp tam bir saat yürüyüş yapardım. Kendimi iyi hissettiğim sabahlar keyfimi ve motivasyonumu daha da artıracak müzikler dinler, eğer ters tarafımdan uyandıysam, günüm bok gibi geçecek moduna hiç zorlanmadan girer ve müzik listemdeki bütün slow şarkıları dinlerdim. Yedide eve döner, duş alır ve duş alırken şarkı söylemeyi de asla ihmal etmezdim.

Vengeance •• taekookWhere stories live. Discover now