"Bu umurumda değil. Ama hangi bilgi için rehin alınabilirim? Benden kıymetli insanlar var, neden onlar değil de ben? Bir sebebi olmalı... Sevgilimin nasıl öldüğünü sordu. Haris'le bir ilgisi var."

Tomris derin nefes aldıktan sonra, "Karabağ'da olanları deşmek istiyorlar, bununla bizleri sıkıştırmak amaçları. O topraklarda görev yapmış olmamız çoğu için bir tehditti çünkü," dedi.

"Haris'in ölümünü deşmesi ve bizzat beni rehin alması bunu açıklamaz."

Zamir, "Şimdi bunları düşünme," dedi sakince.

"Herkes iyi değil mi?"

Üçü de bakışlarını kaçırdığında tüm bedenim buz kesti. "Ne oldu?"

"Güvenlik şefi."

"Mesut amcaya ne oldu?" Kalbim kaburgalarımın arasına sıkıştığında nefes alamıyordum artık.

"Yaralı. Genç bir çocuğu korumak için önüne atladı."

"Hastaneye götürün beni. Hemen."

"Olmaz, tehlikeli."

"Sana soru sormadım," diye bağırdım ve kolumdaki serumu çıkarıp ayaklandım. Ayakkabılarımı çıkarmışlardı, seri bir şekilde onları ayağıma geçirdiğim sırada üçü de beni durdurmak için bir şeyler söylüyorlardı ama artık onları dinleyecek kadar sakin değildim.

Tam o sırada kapı açıldı, içeriye babam girdiğinde üçü de heykel gibi yerlerinde durdu.

Aynı onların yaptığını yaptım, bir asker gibi babamın karşısında durdum. Babam bu hareketime kaşlarını çattığında, "Paşam," dedim ona ilk defa. Bu kelimeyi yarım saat önce yaşananlardan sonra benden duymak onun canını yakmış olmalıydı.

Bir süre gözlerimin içine baktı, ardından Zamir'e çevirdi bakışlarını.

"Ne oluyor burada?"

"Mesut amcayı görmeye gidiyorum."

Bana döndüğünde, "Binadan çıkış yasaklandı," dedi itiraz kabul etmeyen bir tonla. "Bugün kimse buradan çıkmayacak, herkes sorgulanacak."

"Ben şüpheli değilim," dedim aynı onun gibi sert bir tonla. "Onun yanına gideceğim. Eşlik etmek isteyen varsa edebilir."

"Ameliyata alınacak, sana her yarım saatte bir bilgi verilecek."

"Yeterli değil, paşam."

"Hilal!" Tüm binaya yayılan sesinin karşısında gözlerimi dahi kırpmadan ona bakıyordum

"Paşam," dedim kısık ama onun sesinden daha acımasız bir tınıyla. "Bu binanın içerisinde, canlı yayında şakağıma silah dayadılar. Sizin olduğunuz stüdyoda gerçekleşti bu. Her an, her şey olabilir demek ki. Ve ben bu ihtimal yüzünden hayatımı kısıtlayamam, orada can çekişen bir adamı burada kolumda serumla bekleyemem."

"Hilal," diyerek bana adım attığında bir adım geri çekildim robot gibi.

"Neden o adamı öldürdünüz, paşam? Bu kadar mı emindiniz teşkilatın o bilgiyi vermeyeceğinden? Bu kadar mı korktunuz 5 dakikanın sonunda öleceğimden? O adamı sorgulamak, bu olayı irdelemek varken onu öldürmeyi seçtiniz. Hangi gizli bilgi sebep oldu buna?"

"Yeter..."

"Belki de siz bugün bir asker gibi değil, baba gibi düşündünüz. Korktunuz belki de ilk defa. Emindiniz feda edileceğimden, o yüzden öldürdünüz onu. Kim bilir?"

Çenesini sıkıyordu. "Sus artık."

"Buradan çıkarın beni, susacağım."

Birkaç saniye duraksadı, ardından arkamda deminden beri çıt çıkarmadan bizi izleyen üçlüye döndü. "Götürün onu hastaneye, güvenliğinden siz sorumlusunuz."

FELAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin