Ben arkadaki kanepede uzanırken Alp bana bakıyordu hâlâ. Bakışlarında korku tüm yüzüne yayılırken, ona tebessüm ettim. Demin şakağıma dayanan silaha, milyonların önünde yaşanan o sahneye rağmen Alp'in kamera karşısına geçmesi için dudaklarım kıvrıldı. Alp, bundan güç alıyormuş gibi titreyen dudaklarını birbirine bastırdı ve gelip alnımdan öptü. "Hayattasın."

Sanki bu cümleye tutunuyormuş gibi omuzlarını silkti ve kendisine gelerek stüdyoya doğru koştu. O sırada Ecrin kameraların karşısına geçmişti. Açık olan kapıdan görebiliyordum onları.

"Hilal Hanım, size bir serum takacağız şimdi."

Orta yaşlarındaki kadına bakarak başımı salladığım sırada damarımı arayıp buldu ve iğneyi anında yapıp serumu birkaç saniyede taktı.

Önder Bey, "Dizlerimin bağı çözüldü," diyerek ayaklarımın dibine oturdu. "Şoktayım hâlâ."

Kamil Bey, "Kalbim sıkışıyor," diyerek sağlık personeline doğru birkaç adım attı. "Çok kötü hissediyorum. Bayılacağım şimdi."

Personel onunla da ilgilenmeye başladığında o sırada güvenlik görevlileri ölen teröristin etrafındaydı. Ona dokunmamaya çalışıyorlardı, Ecrin'i bu yüzden stüdyonun başka bir açısından çekiyorlardı. Ceset, hâlâ olduğu yerdeydi.

"Paşa nerede?"

"Güvende," dedi Kamil Bey. "Acil görüşmeler için başka odaya alındı. Kapısında 10 güvenlik görevlisi var."

Gözlerimi yumup açtım. Babam yine baba olmayı değil, asker olmayı seçmişti. Bu, artık beni şaşırtmıyordu.

Kamil Bey, "Canlı yayın ortalığı birbirine kattı. Babanın telefonları susmadı, mecburdu görüşmeler yapmaya," diyerek serum takılan elimi tuttu. "İyi ki paşa buradaydı. İyi ki..."

Paşa buradaydı, bu kesinlikle doğruydu.

Ama babam burada değildi.

Ecrin'in canlı yayını bittiğinde ortalık biraz sakinleşmişti. Polisler buradaydı ama teröristin yakına gitmeyerek istihbaratı bekliyorlardı. Birkaç dakika sonra Önder Bey stüdyoyu boşaltmıştı, binadan çıkışı yasaklamıştı çünkü herkes sorgulanacaktı.

Ve dakikalar sonra içeriye maskelerine rağmen tanıdık insanlar girdi. Zamir'in kara gözleri endişeyle etrafı yokladı, ardından benim üzerimde durdu. O sırada Kaplan polislere işaret verdiğinde herkes dışarı çıktı, içeride sadece biz kaldık. Tomris kapıyı kapattı.

"Sekiz, kameraları etkisiz hale getir," dedi Zamir ve birkaç saniye sonra maskesini çıkarıp yanıma geldi.

"Hilal, çok korktuk."

"İyiyim," diye mırıldandım. "İzlediniz mi yayını?"

"Yolda gelirken izledik," dedi Kaplan öfkeyle. "Bulacağım önünde ve arkasında kim varsa. Hepsini tek tek sorgulayacağım, işkence edeceğim."

"Teşkilat neyi biliyor?"

Sorum her üçünün beklediği bir soruydu ama yine de üçü de dondu.

"Beni hangi bilgi için rehin aldılar?"

Hiçbirinden çıt çıkmıyordu.

"Babam olmasaydı o herif beni öldürecekti."

"Hayır," dedi Zamir. "Böyle bir şeye göz yumacağımızı nasıl düşünürsün?"

"Belki de bir kahraman değil, piyonumdur."

"Saçmalama," dedi Kaplan. Yere çöktü ve elimden tuttu. "Seni feda edeceğimizi mi düşündün?"

FELAHWhere stories live. Discover now