Bölüm 1.6

10 1 0
                                    


"Ne!" Şok olmuştum.

"Nasıl yani burada seninle beraber mi olmamı istiyorsun?" Bana cevap vermeden öylece bakmaya devam ediyordu. Tüm askerlere tek tek baktım. Yüzüm kızarmıştı, soğuk esen rüzgara inat anlımdan tel tel ter dökülüyordu. Yutkundum.

"Yapmak istemezsen bir helikopter seni yuvana bırakacak. Ölmeyeceksin. Sabah hayatına kaldığın yerden devam edebilirsin. Bir daha asla karşılaşmayacağız. Bu kararın yegane son kararın olacak." Benim sorduklarım saçma sanıyorken bu daha bir saçma değil miydi?

"Bu bir tür kutsanma töreni, ailede geçmiş tarihlere dayanan bir gelenek." Dedi tercüman.

"Ailemiz çok büyük ve tek bir lideri var. Liderin seçeceği eşin sadece ona ait olduğunu gösteren bir gelenek. Duymadım görmedim deme şansı olmayacak. Kadına art niyetli dokunan her kim ise sorgusuz sualsiz ölümle cezalandırılır. Bu gelenek bunun için var. Hatalara meyal vermemek için."

"Bizde bu düğün oluyor. Siz de daha basit yapabilirdiniz."

"Bu bağlılık göstergesi sizin için ne kadar ağır olduysa, o zaman olayın yükümlülüğünü ve ciddiyetini anlamışsınızdır." Tercümana bakıp kalmıştım. Haklıydı. Sonra aklıma sorduğum sorular geldi.

"Ama biraz önce istediğim kişiyle beraber olabileceğimi söylemişti."

"Evet hanımefendi. Siz istediğiniz sürece. Sizin tarafınızdan atılmamış olan hiçbir adım kabul edilemez ve affedilmez. Bir bakış bile cezası ölümdür." Tekrar bakışlarımı etrafa çevirdim. Her biri boşluğa bakıyordu. Biri bile bana bakmaya cüret edemiyordu. 

Hafif kiloluydum ve 40 yaşındaydım. Bir erkeğin arzu edebileceği kategoriyi çoktan geçmiştim. Neden bir kartel benimle evlenmek ister ki? Hem de evlilik. Onların evlilik ahlakı çok ağır olduğu için ve her kadın elinin altında olduğu için evlenmezlerdi bile. Neden? Neden ben?

"Çocuklarım?"

"Sen ve çocukların benim korumam altındasınız. Kılınıza zarar verditmem." Başımı hüzünle öne eğdim. Elimdeki telefonu evirip çeviriyorum. Düşüncelere dalmıştım. Eşimle ilk tanıştığım anı hayal ettim. İçten sonsuz bir sevgiyle bana gülümsemişti. Karşımdaki adamın dudakları bir an için olsun gülümsemeye bile yeltenmemişti bile. 

Bırak gülümsemeyi hiddetle bakıyordu. Batılıları her zaman soğuk bulmuştum. Soğuk yüzlülerdi bana göre. Sonra aklıma yaşamak istediğim o eş profili geldi. İşin gırgırında değildim sanki. Sanki iş ciddiyete doğru gidiyordu.

"Peki senden ne istersem..." Bir anda sözümü kesti. Ben de bir an irkildim. Tam da ona kendimi teslim edeceğim andı oysa.

"Bak şöyle söyleyeyim. Bu pazarlık ömür boyunca sürsün. İstediğin an aklına ne gelirse hepsine evet diyeceğim. Bu seni tatmin eder mi?" bir şok da gergin bir şekilde verdiği cevaptan dolayı yaşamıştım. 

Soğuk somurtkan bir surat ama her şey yolunda, her şey yolundaymış gibi görünüp ama sorunların en büyüğü olmasına inat her şey yolunda. Bünyem bunu kabul edemiyordu. Sonra elimdeki telefona bakarak;

"Telefonla bir şey denememe izin verir misiniz?" Çevoski denilen adam onaylar tarzda başını bir kere eğip kaldırdı.

Telefon çalıyordu. Asla ilk defada açmazdı. Telefon defalarca çalıyordu. O zaman saate bakmak aklıma geldi. Gece yarısını çoktan geçmişti. Sonra bıkkın o ses tonu;

"Efendim Rüya." Dedi sitemkar bir şekilde. Bu ses tonuna destan yazabilirdim. " Ne arıyorsun bu saatte, umarım bu uykumun bölünmesine değer bir şeydir, kim bilir hangi gereksiz olay için aradın acaba..." Aklımdakileri bir kenara bırakıp kendimde bir vicdan azabı bırakmamak adına rolüme kendimi tam olarak verdim ve ses tonumu ayarladım. Gözlerimi Çevoski'ye diktim. Konuşurken ona bakıyordum.

"Kaya..."

"Ne var Rüya."

"Kaya saldırıya uğradık."

"Ne!" Yataktan aniden doğrulduğunu duyabiliyordum. Aman Allah'ım içimi ansızın bir huzur kaplayıverdi. Bu işin şimdi son bulacağına o kadar çok sevinmiştim ki anlatamam. Helikoptere atlayacak ve bu olayları hiç yaşanmamış sayacaktım. Belki artık Kaya ile bundan sonraki hayatımız çok daha güzel olacaktı. Kıymetini bilip anlayarak...

"Sen iyi misin? Neredesin şimdi?" İyiyim diyerek telefonu kapattığım gibi o helikoptere binip dönmeye karar verdim. Ama düşüncelerime bir toz bile düşmesini istemiyordum. Bir ömür tereddüt içinde yaşayamazdım. İleride pişman olacağım bir karar vermek istemiyordum.

"Hayır iyi değilim Kaya. Burada herkes öldü. Bir tuvalete saklandım. Saldırı bir kaç saat önce başladı. Yabancı bir örgüt olduğunu düşünüyorum. Başka bir dilde konuşuyorlardı. Hiç kimseye ulaşamıyorum. Kendi ekibimden bir kişinin bile kaldığını sanmıyorum. Lütfen beni burada bırakma. Senin olağanüstü durumlarda orduyu kaldırma yetkin var. Lütfen kurtar beni. Çocuklarımızın hatrına al beni buradan."

Bakışlarım hala Çevoski'nin üzerindeydi. Çevoski'nin dudakları minik bir kıpırdadı. Tercümanına sadece benim duyabileceğim bir ses tonuyla;

"Şaşırtmadı. Aklında ve kalbinde bir siyah nokta bırakmıyor. Sadakatine hayran kaldım. Kendisini de onu da tanıyamamış ama yazık." Dedi. Bir anda yüzüm düşmüştü. Kalbim incinmişti. Çevoski'ye değil ama kendime. Çevoski'nin yanılması için nelerimi vermezdim. Dünya'ya hakim olan adamın tecrübesi yanılır mıydı?

"Rüya, sen neler diyorsun? Orada saklanmaya devam et mutlaka yardım gelecektir." Bir anda bir saniye öncesinde izi bile olmayan bir boşluk hissi yüreğime düşüverdi. İstemsizce pıtır pıtır yaşlarım dökülmeye başladı.

"Kaya, beni öldürecekler diyorum anlamıyor musun? Kimse gelmedi. Kaç saattir gelmemesi normal mi? Anlamıyor musun ben öleceğim!"

"Saçmalama bir senin için orduyu mu kaldırayım? İki ülke savaşa mı girsin? Biraz sabırlı olmayı hala öğrenemedin mi? İki kolluk kuvveti ile göreve gittin diye kendini asker mi sandın? Benim başımı saçma salak şeylerle belaya sokacaksın."

"Ben çocuklarının annesiyim Kaya." Hıçkırarak ağlıyordum.

"Çocuklarımız hem yetim hem öksüz mü kalsın? Mantıksız düşünme Rüya. Gereksiz yere bürokratik savaş açtırtacaksın. Ordu şimdiye kadar gelmediyse o zaman vardır bir bildikleri. Her şeyi geçtim benim de başımı yakacak mesleğimden edeceksin. 

Saklan oraya birazdan giderler. Dertleri sen değilsin ya. Biraz aklını kullan artık. Seni alıp götürecekleri yok ya. Şimdiye kadar bulmadıklarına göre bu saatten sonra da bulmayacaklardır. Birazdan giderler. Sen de o zaman en yakın karakola kaçarsın." 

Bedenim tüm ağırlığıyla yere çakılmış dizlerim üstüne yığılıp kalmıştım. Telefonu zor tutuyordum.

"Kaya..." demiş boğazıma yığılan düğümler konuşmama engel olmuştu. Derin derin nefes almaya çalışıyordum. Bir elimle telefonu bir elimle çimenleri kavrıyordum. 

Sanki bu topraklara son kez dokunuyor gibiydim. Ölsem arkamdan ağlayanım olmayacaktı. Kimsem olmadığını acı bir gerçekle öğreniyordum. 

Onun için ise son gözyaşımı akıtıyordum. Boğazımdan çözülen düğümler yaş olarak yanaklarımdan süzülüp çimenlere damlıyordu. 

Boğazımdan düşen son düğümle boğazım sonsuz bir ferahlıkla açılmış, serin rüzgarı içime çekerek ciğerlerimi temiz havayla doldurmuştum. Sırtımdan ağır bir yük kalkmışçasına hafiflediğimi hissettim. 

Sanki fazlalık olan tüm kilolarımı bedenimden atmışçasına hafif ve huzurluydum. Dahası o ezik kadın bir anda gitmiş yerine özgüven sahibi bir kadın gelmişti. Net bir ses tonuyla;

"Kaya... dedim. "Asla unutma! Ben bir kere öleceğim ama sana yemin ediyorum sen milyon kez öleceksin." Dedim ve telefonu yere attığım gibi tek bir hamlede telefonu ezdim. 

Hiç düşünmeden Çevoski' ye doğru yürürken elbisemi hışımla çıkardım.  

KARTELİN KARISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin