Sessizlik

74 17 12
                                    

Darkfıle ve Lightswen arasındaki savaş, 5 hafta önce sona ermişti. Lightswen'den birkaç asi oradaki kadınları, çocukları, yaşlıları almak için gönderilmiş ve onların karamsar hayatlarını beyazlığa büründürmüşlerdi. Artık kimse ama kimse onların huzurunu bozamazdı, çünkü diğer krallıklarla antlaşmaları vardı. Bu herkesin düzeninin geri gelmesini sağlamıştı. Şimdi ise herkes eski hayatına geri dönerek yaşamaya devam ediyordu..

Soobin kendi odasında aynadan kendine bakarak ilk baş saçlarına, sonra saçındaki tüle ve en son da yüzüne dokunmuştu. "Savaş esnasındaki siyahlığın beni ele geçirmesine izin verseydim neler olacağını düşünmek bile insanı ürpertiyor.."  demiş ve en son gözlerini aynadaki beyaz gözlere odaklamıştı.

"Bu zamana kadarki verdiğim bütün sözlerin üzerinde durdum. Halkımı, arkadaşlarımı, kuzenimi, askerleri ve daha nicelerini.. hepsini korumaya söz verdiğim gibi bu sarayı da korumaya söz verdim. Bundan sonra saray dışı sıkı yönetim uygulasak iyi olur. En azından elmasa göz diken biri olmaz.." dedikten sonra kafasını sola çevirip cam bir fanusun içindeki elmasa bakmıştı.

Savaş bittiği esnada, Teka'nın ortadan kaynolup yeniden dönmesiyle Soobin gerçek elmasına kavuşmuş ve sahte elmastan da ilelebet kurtulmuştu. Bu elmasın korunumu farklıydı, dışarıdan hiçbir koruması yokmuş gibi gözükse de, hemen 1 metre uzağındaki görünmez lazerlerle ona sadece bu saraydaki 5 prens dokunabilirdi.

Soobin vücudunu elmastan tarafa çevirip birkaç adım attığında tam karşısında durmuş ve elmas onun  yakınında olduğunu hissetmiş, daha sonra ise parlayarak ışığını tekrardan söndürmüştü. Elmasın beyazlığı ile oda aydınlanırken, etrafın karanlığa bürünmemesinde büyük bir rol oynamıştı. Soobin beyaz tonu cidden çok severdi ancak siyah tona da yakıştırdığı tek şey geceleriydi.

Geceleri bir boşluktur, ve yıldızlar da o boşluğu aydınlatmak için yardımcı olur. Soobin de kendini gece, arkadaşlarını ve kuzenini ise kendisine yardımcı olan yıldızlar gibi hissediyordu. Ancak bu rollerde Yeosang onun için güneşti. Yeosang olmasaydı, Soobin belki de şuan çoktan sıradan bir elfe dönüştürülüp yanardı. Yeosang, Soobin'in enerji, ışık ve sevgi kaynağıydı. Onun herşeyiydi..

Soobin derin bir nefes alıp verdiği esnada kapı açılmış ve askerlerden birinin kendisine birşey söyleyeceğini hissettmişti. "Efendim, az önce Prens Yeonjun sizi, Prens Beomgyu'nun odasına çağırdı." dediğinde Soobin'in aklı karışmıştı.

"Neden?"

"Bilmiyorum efendim, bana sadece sizi çağırmamı söyledi." demiş ve susmuştu. Soobin'den onay aldıktan sonra tekrardan eski yerine dönmüştü. Soobin ise odasından çıktıktan sonra uzun koridorun sonuna ilerlemeye başlamıştı.
Kendi kendine yürürken arkadan koşarak gelen iki çocuktan öndeki Soobin'e çarpmıştı. Soobin kendisine çarpan çocuğun Soobin'e korkuyla baktığını fark ettiğinde Soobin çocuklarla boyunu eşitlemek için yere, dizlerinin üstüne oturmuştu.

"İyi misiniz çocuklar?" dediğinde arkadaki minik cevaplamıştı.
"Ş-şen Pyenş Şubin mişin?"
dediğinde Soobin gülümsemişti.
"Evet"

"Abim şiji ayıyoydu."

"Abin mi? Abinin adını söyler misin?" dediğinde çocuk dudaklarını yavaşça oynatarak konuşmuştu.

"Han Jişung."

"Han Jisung mu? Ah, peki nerede şimdi o? Ya da onun nerede olduğunu biliyorsanız, bana çağırabilir misiniz?" dediğinde iki çocukta başını sallamış ve koşarak koridorda kaybolmuşlardı. Soobin ise yerden kalktığında sonunda kendi elmasını özel olarak koruyacak birini bulduğu için heyecanlanmış ve sevinmişti.
Biraz daha beklemesi üzerine siyah saçlı, mavi gözlü ve orta uzunlukta bir genç, Soobin'in önüne gelmiş ve önünde eğildikten sonra konuşmuştu.

After Dark | TXT ✓Where stories live. Discover now