Kan

70 15 3
                                    

Soobin, arkadaşları ve askerler savaş alanına geldiklerinde etraftaki sessizliği fark etmişti. Bunun normalliği herkes tarafından tartışmaya açık bir konu olsa da ilerlemek zorunda olduklarını biliyorlardı. Herkes atlardan indikten sonra askerler önde, 2 Prens ortada ve kuzeniyle kardeşleri arkada olmak üzere ilerliyorlardı. Hongjoong, Soobin'in yanına geldiğinde birşey demek istediğini anlamıştı.

"Hyung, askerler geldi hemen arkamızdalar." dediğinde Soobin arkasını dönmüştü. Cidden arkada karanlık bir yol gibi askerler vardı. Çok kalabalıklardı. Soobin, Hongjoong'un omzunu patlatladığında yürümeye devam etmişlerdi. Bir süre sonra sarayın önüne geldiklerinde Soobin ve Taehyun saraya girmek için birkaç adım öne geçmişti. Gidecekleri esnada Yeosang onu durdurmuştu yine.

"Hyung gitmeyin." dediğinde Soobin ilk baş kolundaki ele sonra da Yeosang'a bakmıştı. Korkuyordu. Onu tanıyordu, Yeosang, Soobin'in kolunu en son tuttuğunda uzun bir süre görüşememişlerdi. Bu sefer sonsuza dek görüşemeyeceklerinden korkuyordu. Belliydi.
"Geri döneceğim." dediğinde Yeosang ikna olmamıştı.

"Geçen sefer de aynı şeyi demiştin. Geri döneceğini her söylediğinde dönmüyorsun Hyung." dediğinde gözleri dolmuştu ikisinin de. Soobin kolunu tutan bedene dönüp sarıldığında Yeosang da ona karşılık vererek bir süre sarılmışlardı. Ayrıldıkları zaman Soobin'in gözleri Jongho'yu bulmuştu. "Onu her zamanki gibi korumaya devam et olur mu?" demiş ve gülümsemişti. Jongho arkadaşlarının yanında asla ağlamazdı, sadece gözleri dolar ancak kendini sıkarak ağlama isteğini bastırırdı. "Söz veriyorum Hyung, ben yaşadığım sürece ne onun ne de kardeşlerinin kılına dahi zarar gelmeyecek." demiş ve gülümsemişti.

"Soobin, gitmemiz gerek akşam olursa güçlenirler biliyorsun." dediğinde Soobin Taehyun'u onaylamıştı.
"Siz burada kalıp etrafı kollayın, biz saray içini kontrol edeceğiz." dediğinde onaylamıştı hepsi. Taehyun ve Soobin saraya girdiklerinde saray içinde tek tük insanlar vardı ancak hiçbirisi hareket etmiyordu. Sadece arada bir konuşuyor daha sonra ise susarak ikiliye bakıyorlardı.

"Burası cehennemden farksızmış" dediğinde Soobin "Haklısın" demişti Taehyun'a karşılık.

"O yapay elmas sarayın 4. Katında saklı. Ancak kutuda değil gibi görünüyor" Taehyun elini duvardan çekerken konuşmuştu. "Onu alalım, daha sonra çocuklarla birlikte çıkarız bu lağımdan." dediğinde Soobin onaylamıştı. İkisi de odaya kadar oek fazla dikkat çekmemiş ancak bu kadar kişinin nereye gitmiş olduğunu merak etmişlerdi. Odaya geldiklerinde odanın siyahlığı Soobin'in yüzünü buruşturmasına neden olmuştu. Siyah rengi sevmezdi. İçeriye girdiklerinde odanın kenarında gördüğü kişiyle ikisi de şaşırmıştı.

"Chris?"
Soobin, Chris'i gördüğüne hiç bu kadar sevinmemişti. Onun öldüğünü duymak onu üzebilirdi. Çünkü onu kendi elleriyle öldürecekti. Ellerini çözmeye başladığında Chris arkaya bakarak birşeyler söylemeye çalışsa da Soobin ilk başta anlamamış ancak ağzını açtığında "Onun arkasında!" demesiyle Soobin arkasını dönmüştü. Gördüğü şey, Kral Song'un Taehyun'u bayıltmış olmasıydı...

"Taehyun!"

......

Soobin gözlerini açtığında başındaki ağrı ile ayaklanmaya çalışmıştı. Bayıldığı yer ile uyandığı yer aynıydı. Bu garipti. Taehyun aklına geldiğinde ayağa kalkmış ve kapıdan çıkmıştı. Gözlerini kapattığında onları nereye götürdüğünü hissetmişti Soobin. Sarayın hemen altındaki zindanda tutuyorlardı. Soobin koşarak aşağı indiğinde gördüğü çıkış yerini aklında tutmuş ve onları kurtardıktan sonra oradan çıkacaklarını bilerek hareket etmişti. Zindanları sırayla gezerken gördüğü 4'lü ile gülümsemiş ve parmaklıklara tutunarak seslenmişti.

After Dark | TXT ✓Where stories live. Discover now