Sarsılmak

77 16 3
                                    

Soobin yine gözlerini bir akşama açtığında ayın ışığı içeriye vurmuştu. Odasının beyazlığı ile birleştiğinde mükemmel bir görüntü sunuyordu Soobin'e. Yatağında dikleştiğinde saatlerce uyuduğunu fark etmesiyle beraber yatağından kalkmış ve kapıya doğru ilerlemişti. Kapıyı açtığında koridorun ışığı direkt olarak yüzüne vurmuş ve bu da gözlerini kısmasına neden olmuştu. Eliyle ışığı engellemiş ve sarayın sessizlik içinde olduğunu fark etmişti. Sırayla arkadaşlarının odasına baktığında hepsinin birlikte Beomgyu'nun odasında toplandığını fark etmişti. Peki Yeonjun neredeydi?

Diğerleri de Soobin'i fark ettiğinde sahte bir gülümseme ile yatakta yer açmışlardı oturması için. Soobin ise eliyle yüzünü ovuşturduğunda kendine gelmişti. "Yeonjun nerede?" diye soru sorduğunda herkes dona kalmıştı. Ne diyeceklerdi?
Sustuklarını görünce tekrar sormuştu "Yeonjun nerede çocuklar?" demişti. Tekrardan hepsinin suskunluğu yüzünden Soobin'in sinirleri biraz artmışçasına kükremişti. "Yahu sadece bir soru sordum Yeonjun nerede?" diye bağırdığında Taehyun, Soobin'in kolundan çekmiş ve nazikçe yatağa oturtmuştu. "Açıklayacağız, ama sakin olman lazım ilk baş. Yoksa söyleyemeyiz" dediğinde Soobin derin bir nefes almış ve "Peki anlatın" demişti. Kai birkaç adım ileri gelerek diz çökmüş ve kendi eller arasına Soobin'in ellerini almıştı. "Hyung, sakın panikleme olur mu?" dediğinde Soobin "Tamam" demiş ve iki saniye sessizlikten sonra Kai konuşmuştu. Bu esnada Beomgyu'nun göz yaşları kendini ele vermişti.
"Hyung, o gitti. Durduramadık." dediğinde Soobin'in kafası karışmıştı. Nereye gitmişti? Dışarıya mı? Nereye?

"Nereye gitti? Şunu anlatsanıza doğru düzgün bir şekilde." demiş ve sırayla bütün arkadaşlarına bakmıştı. Aralarında tek sağlam duran Taehyun gibi gözüküyordu. Bu yüzden hepsinden önce davranıp Taehyun konuşmuştu.

"Yaklaşık 3-4 saat önce Yeonjun Hyung'u bahçede gördük. Biz de oradaydık, yani o bizden sonra geldi. Yanına gittiğimizde hepimize yapmış olduğum özel zırhı giymiş olduğunu fark ettik. Birşey olduğu belliydi. Daha sonra nereye gideceğini sorduğumuzda...Darkfıle'e senin elmasını almak için gideceğini söyledi. Hepimiz onu engellemek için çok çabaladık hatta biraz gücümüzü kullanmış olabiliriz ancak o bizim zihnimize girerek bunu devam ettirmemizi engelledi. Daha sonra da bahçeye gelen 30-40 kişilik askerlerle birlikte atlara binerek gittiler."

Soobin anlatılanları sindirmeye çalışırken bir yandan da kendine lanetler okuyordu. Onun yüzünden gitmişti. Onun için gitmişti. Onun sağlığı ve gücü için gitmişti.
Elleriyle ağzını kapattığında gözündenden düşen gözyaşları onu tutsak etmişti. Kafasını kollarının arasına gömdüğünde hepsi ona sarılmış ve sakinleşmesi için yardımcı olmaya çalışmıştı. Ama nâfile..
Soobin'in sinir ve korku duygusu ağır bastığı için asla dinmemişti göz yaşları. Bağırarak ağlamaya başladığında ağzından çıkan kelimeler hepsini daha da tedirgin etmeye yetmişti.

"Ya başına birşey gelirse? Ya ona birşey olursa? Ya..ya rüyamdaki gibi ele geçirilen kişi o olursa..?" dediğinde Soobin de dahil hepsi birbirlerinin yüzüne bakakalmıştı. "Bu nasıl aklımıza gelmedi?" diyerek pişmanlığını dile getirdi Beomgyu.
Göz rengi git gide griye dönerken arkadaşları sinirlendiğini anlamış ve onu da bu işe bulaştırmamak adına sakinleşmesi gerektiğini söylemişti.
"Beomgyu sakin ol bi-"

"Şu saniyeden sonra benim için savaşa dahil olma zamanıdır Taehyun. Onu orada yalnız başına bırakamam. Soobin hyungun oraya gitmesi akıl almaz derecede tehlikeli. Eğer sarayda yaralı olursa onunla sen ilgileneceksin. Bir koruyucu olarak da Kai sizinle kalacak. Ben de Yeonjun Hyung'u bulacağım. Hala vaktim var.." dediğinde Soobin inkar edercesine kafasını sallamıştı.

"Hiçbiryere gitmiyorsun!" diyerek bağırmıştı Beomgyu'ya.
Beomgyu ise alaycı bir gülümseme ile Soobin'e karşı bir adım atmıştı. "Gitmeyeyim de ölsün mü orada? Ha? Ne yapacaksın sen mi gideceksin? Tabi sen de haklısın sen de git seni de esir alsınlar ve sonrada biz 3 gerizekalı size verilen güçle geberelim öyle değil mi!" diye bağırdığında Soobin ilk defa susmayı tercih etmişti. "Anla artık şunu hyung! Rüyanda ölen siz olmayacaksınız! Sen ölümsüzsün! Ama biz..biz sizi korumayacaksak ne güne varız söylesene? Şimdi gideceğim ve hiçbiriniz peşimden gelmeyeceksiniz. Eğerki birinizi görürsem, size pençelerimi sunmaktan hiç çekinmem. Bunu unutmayın." dediğinde gözyaşları içerisinde kendi odasına doğru koşmuştu. Alması gereken eşyalar vardı.

Odada kalan Taehyun, Kai ve Soobin de Beomgyu ile aynı duyguları hissediyordu şüphesiz. "Şimdi ne yapacağız?" diyerek konuşmuştu Kai.
"Son kez..son kez de olsa onunla konuşmak istiyorum." demişti Taehyun. Yağmur yağarken ağaçlara damlayan damlanın yere düşmesiyle aynı izlenimi vermişti gözleri. Soobin ise artık geç olduğunu düşünmüş ve "Çabuk ol" diyerek destek çıkmıştı.
Taehyun da koşarak odadan çıktığında Beomgyu'nun odasının önüne gelmiş ve kapıda nöbette duran askerlere gidip gitmediğini sormuştu. Askerlerden biri "Hayır efendim odasında" dediğinde Taehyun kapıyı aniden açmış ve yatağında zırhlarını hazırlayan Beomgyu ile karşılaşmıştı. Onun ofası da çok hafif bir sarı ışıkla aydınlanıyordu...

Beomgyu, Taehyun'u gördüğünde "Ben size beni engellemeyin demedim mi?" demiş ve gei olan göz rengi pembeye doğru renk değiştirmişti. Taehyun ise yanlış anlaşıldığını söylemek istermişçesine ellerini biraz havaya kaldırmıştı. "Hayır sakin ol. Seni engellemek istemiyorum. Git, ama yalvarırım biraz zaman ver bana" demiş ve burnunu çekmişti. Beomgyu sakinleşince göz rengi sarıya dönmüş ve bu da Taehyun'un Beomgyu'nun yanına gelmesinde bir sakınca olmadığını göstermişti. Yanına geldiğinde Beomgyu zırhını bir süreliğine bırakmış ve Taehyun'a dönmüştü. "Ne diyeceksin?" dediğinde Taehyun'un gözlerindeki korku, endişe ve çaresizlik duygularını aynı anda hissetmişti Beomgyu. Ona dahil bütün herkese bu duyguları yaşatanları öldürmek istiyordu.

"Senden tek bir isteğim var." demişti.

Beomgyu "Nedir o?" dediğinde Taehyun bir süre kafasını aşağı eğmiş sonra da tekrardan Beomgyu'nun gözlerinin içine odaklamıştı kendi gözlerini. "Eğer ki orada, yani Soobin Hyung'un rüyasında ölmeyen kişiler arasında olursan.." demiş ve cümlesini devam ettirmeden önce boynunda duran koyu yeşil taşı Beomgyu'ya uzatmıştı. "Bu kolyeyi sonsuza kadar takacağına söz ver." demiş ve dolu gözleriyle son kez sarılmıştı Beomgyu'ya. Sanki bir daha hiç sarılamayacakmış gibiydi.. Beomgyu ise eline verilen taşa baktıktan sonra o da Taehyun'a sımsıkı sarılmış ve kafasını omzuna koymuştu. "Size aöz veriyorum ki, size birşey olmasına asla izin vermeyeceğim. Eğer ki size birşey olursa, kılınıza dahi zarar verirlerse işte o zaman hiç tabımadıkları birine dönüşebilirim." demiş ve cesaret verircesine sırtını patpatlamıştı.

Bir süre böyle durduklarında Beomgyu zamanın geldiğini anlamış ve yavaşça Taehyun'dan ayırmıştı kendi bedenini. "Eğer biraz daha beklersem geç kalacağım." demişti Beomgyu.
"Gidiyor musun?" derken kekelemişti Taehyun. Beomgyu ise kekelediğini fark ettiğinde "Söz veriyorum geri geleceğiz." demiş ve Taehyun'un saçlarına ufak bir buse bırakmıştı. "Ben de veda etmeyi pek sevmem ama görüşürüz Taehyun." demiş ve kapıya yönelmişti. Kapıyı açtığı anda Taehyun'un birşey söylemesini beklese de sadece arkası dönük bir bedenin ağlamamak için kendini sıktığını anlamasını sağlayan bir hıçkırık duymuştu. Bu bile ona yeterdi. Kapıyı kapattığında Taehyun'un hıçkırıkları artmış ve en sonunda da dayanamayıp hayatında ağlamadığı kadar bu gece içini dökmüştü Beomgyu'nun odasında.

Hepsi için gözyaşlarının akmak bilmediği, kabus dolu günlerin onları beklediği gecenin başlangıcıydı belki de...

.....

Yazarken ağladım, ciddi ciddi ağladım.

After Dark | TXT ✓Where stories live. Discover now