Yolculuk

68 10 12
                                    

2 prens ve arkadaşları atlarda giderken hemen arkalarında olan asker topluluğu ile birlikte Lightswen'den Darkfıle'a doğru yaklaşık yarım saatlik bir yolları vardı. Bu esnada Soobin yol boyunca bitkilerle anlaşarak onların izlerini sürebilecekti. Kendi saraylarından uzaklaştıkça artan korkunun kimseyi ele geçirmemesi, korkusuzluklarının ağır basmasıyla elde edilmişti. Yolda giderken Soobin sormuştu.

"Hongjoong, askerler ile bululacağımız yer biraz ötede sanırsam. Silahları vardır umarım." dediğinde Hongjoong seslenmişti.
"Hyung askerlerin sayısı arkamızdakilerin 2,5 katı kadar. Ve aralarında büyücüler, kurtlar, cadılar, okçular, melekler de var. Melekleri getirtmemin sebebi, onların yayacağı ışık sadece düşmana işleyecek daha sonrasında ise onları etkisiz hale getirmek için zamanımız olacaktır." demiş ve susmuştu.

"Sadece onlar değil Soobin hyung, San ve Wooyoung ateş elementinin elçileri. Onların da çok büyük bir yardımı olacaktır. Ayrıca Seonghwa hyung hava elementi elçisi, Hongjoong hyung ise onun destekleyicisi gibi birşey oluyor. Ancak su elçimiz yok." dediğinde Soobin, Yeosang'ı teselli etmişti.

"Geçenlerde savaş dersi alıyorduk. Herşey çok normal gidiyordu. Ancak su elementli biri geldiğinde sizi bir yere hapsettiğini ve güçlerinizin alınacağını söylemişti. Neler oldu o zaman." dediğinde Yeosang yerine Jongho konuşmuştu.

"Onların götüreleceği zaman dersimden yeni çıkmıştım. Şans eseri gördüm ve birkaç yarayla kurtarabildim hepsini." dediğinde Jongho karnındaki ize dokunmuştu.
"Çok cesursun Jongho, belki bunu yüzbinlerce kez söyleyeceğim ama Yeosang'ın seveceği en doğru kişi senden başkası olamazmış. Ben uzaklardayken onu koruyacağını bildiğim biriyle olması, benim canımı sıkmaz artık." dediğinde cümlesini devam ettirmişti.

"O adamın sizi kaçırdığını duyduğum esnada deliye döndüm. Yani ellerim titredi ne yapacağımı bilemedim. Ama sonrasında içimde birşeylerin güçlendiğini hissettim sanki, sanki birisi benim yerime savaşıyordu. Ama benim aksime o çok sinirliydi. Bir süre sonra kendimi bıraktım sanki uzaktan kendimi izliyormuş gibi ne yapacağını izledim kendimde. Gözlerimin masmavi olduğunu söylemişlerdi. Bir anda çok şiddetli bir yağmur başladı. Durdurmak istedim ama beni kontrol eden şey o kadar güçlüydü ki hiçbirşey yapamadım. Daha sonrasında ders yaptığımız yerin hemen aşağısındaki deniz çalkalandı, köpürdü. Sırtımdaki kanatlarla birlikte o adamı bir kürenin içine koyarak denize götürdüm o esnada da kocaman bir dalga oluşmuştu ve onu bıraktığım anda içinden birşey çıkarak onu öldürdü. Ama ejderha gibi uzunluğu, kanatları ve yüzü vardı. Hayatımda ilk defa görmüştüm. Ne yapacağımı bilemedim." dediğinde Yunho cevaplamıştı.

"Dört element yöneticilerine hediyedir, yanılmıyorsam, 3 tanrının yeryüzündeki tek yönetici olduklarına inandığı kişiye verilen çok güçlü, kurnaz ve zeki bir, hem kara hem su canlısıdır Teka. Ona sahip olmak için dört elementi de koruyacak bir kişiye ihtiyaç vardı. Soobin hyung'u yaratanın Xei olduğunu duymuştum. Xei, senin de tıpkı kendileri gibi olmasını isterdi hep. Ancak kardeşleri buna izin vermezdi. Seni tanrı yapamadı Hyung. Ancak sana kendi yaratığını verdi. Teka, yeryüzündeki görüp görebileceğin en büyük yaratıktır. Uçabilir, yüzebilir, yerin altından bir çukur oluşturarak yer yüzünde kalıcı derecede büyük hasarlar oluşturabilir. Onu çağırmak için birinin seni sinirlendirmesine ya da üzmesine gerek yok. İçinden Xei Tanrısı'nın ismini 3 kez. Teka'nın ismini ise 2 kez anmalısın. Dediğim gibi, uçarak, sürünerek ya da yürüyerek sana gelebilir. Uçarak geldiğini kuvvetli rüzgardan anlarsın. Sürünerek geldiğini baş dönmesinden ve yürüyerek geldiğini ise yerin sallanmasından anlarsın." demişti.

Soobin de dahil herkes atlarını durdurduğunda herkes Yunho'ya dönmüştü. "Bunları bilmen bizim için harika birşey Yunho." dediğinde atından inmiş ve Yunho'yu yanına çağırmıştı. "Onu çağırabilir miyim?" dediğinde Yunho kafasını sallamıştı.
"Ancak onu çağırdıktan sonra senin yanına geldiğinde sana onun merhametini kabul etmen için boyun eğecektir. O zaman sen sağ elini, bu çok önemli. Sağ elini onun yüzünde herhangi bir yere dokundurman ve bir süre öyle beklemen lazım. Bu onun merhametini kabul ettiğini gösterir. Garip bir şekilde, insanlarla konuşabilir. Yani hepimiz onu anlayabiliriz." dediğinde Soobin heyecanlanmıştı.

"Herkes en az 10 adım geriye çekilsin!" Taehyun'un emriyle herkes geri çekilmişti. Önde sadece Yunho ve Soobin kalmıştı. "Benim hislerim kuvvetlidir, onun gelip gelmediğini anlayabilirim." demiş ve gözlerini kapatmıştı. Soobin ise önüne döndükten sonra gözünü bir noktaya odaklamış ve içinden üç kere Tanrı Xei'nin ismini sayıklamıştı.

Xei...

Xei...

Xei...

Daha sonra ise iki kez yaratığın ismini söylemişti.

Teka...

Teka...

Soobin vücudunu Yunho'ya çevirdiğinde Yunho'nun yüzünde hafif bir tebessümün oluştuğunu görmüştü.
Bir süre beklediğinde gözlerini açmış ve tam ileriye bakmıştı.

"Geliyor..."

Yunho'nun susmasıyla şiddetli bir rüzgar başlamıştı. Bunula birlikte atlar huysuzlaşmış ve yerinde duramaz olmuştu. Herkes uçmamak için çaba gösterirken rüzgarın dinmesiyle yerdeki büyük gölge ile Teka'nın hemen yukarda olduğunu anlamışlardı.

Yunho sessizce fısıldadığında Soobin hala uçan şeye bakmakla meşguldü.
"Unutma, sağ el." demiş ve sakince iki adım geri atmıştı. Teka yavaşça yere indiğinde Soobin bir adım geri atacağı sırada Yunho uyarmıştı.

"Sakın! Sakın gerileme, bu onu kızdırır." demiş daha sonrasında o da bakışlarını Teka'ya çevirmişti.
Büyük bedenin yere inmesiyle büyük bir ses ormanda yankılanmıştı. Yunho'nun dediği gibi Teka yüzünü Soobin'e yaklaştırmış daha sonrasınd ise yere koyarak gözlerini kapatmıştı. Soobin ise yutkunduktan hemen sonra sağ elini yüzüne değdirmiş ve onu kabul ettiğini göstermişti. Bir süre beklediğinde ikisi de gözlerini açmıştı.

"Prens Choi.. Sonunda bir kez daha görüşme fırsatımız oldu." dediğinde gözleri arkadaki askerlere kaymıştı.
"Beni öldürmeye mi geldiniz yoksa?" dediğinde Soobin hemen düzeltmişti.

"Senden bize yardım etmeni istiyorum." dediğinde arkadaşlarını göstermişti.

"Orada duranlar benim kardeşlerim..benim hayatım hepsi. Askerlerimiz ile birlikte savaşa gitmemiz gerek. 3 prens kaçırıldı. Darkfıle'ın köstebeklerinden birisi onları kaçırdı ve onları kurtarmamız lazım." dediğinde Teka'nın burnundan dumanlar çıkmıştı. Onun da sinirlendiği belliydi.

"Rüyalar görüyor musun? Kötü, çok kötü rüyalar." dediğinde Soobin onaylamıştı. "Bu rüyalar senin geleceğini gösterir, Prens. Ne görüyorsun?" dediğinde Soobin yutkunmuştu.

"Savaşı kaybetmişiz. Kral birimizi saklamış, üçümüz yaralı, en son kişi kendi kardeşlerini öldürüyor. Daha sonra ise onu da öldürüyor. Nedir bunun anlamı." demiş ve bakışlarını Teka'nın gözlerine odaklamıştı.

"Bu rüya sana kaybolan elmasından değil, Tanrı Xei'den bir işarettir. O elması ne Kral ne de o köstebek aldı Prens Choi. O elmasın sadece bir modeliydi. Bunun birgün başına geleceğini bildiğimden gerçeğini ben saklıyorum. Okyanusların, kilometrelerce derinlerinde saklı. Eğer ki onu kullanacak olsalardı seni şuan kendilerine almışlardı bile. O elmas gerçeğinin zıttı. Eğer sana güzel rüyalar diliyorsak o tam zıttını gösterir." dediğinde Soobin heyecanlanmıştı.

"Yani o rüyalar gerçek değil mi ?" dediğinde Teka "Evet gerçek değil, ancak ufak da olsa ihtimal var." demiş ve kafasını kaldırmıştı. "Hissediyor musun?"

Soobin odaklanmaya çalışsa da hiçbirşey hissedememişti.

"Neyi?"

Teka kafasıyla karanlık bulutları gösterdiğinde konuşmuştu. "Kral'ın elindeki model iyilik için değil. Kötülük için kullanılan elmastır. Bunu sadece duyguların için kullanabilir. Ama o da çok tehlikelidir ki, sakın onun dediği birşeye kanma. Birşey yeme, içme. Onlar kötü ruhludur. Gerçek yaratık onlar Prens. Dikkatli ol. Şimdi gitmem gerek." dediğinde Soobin konuşmuştu.

"Yardımcı olacak mısın?"

Teka son kez Soobin'e döndüğünde yanıtlamıştı. "Zihnindeyim Prens. Çok çok zorlandığınız zaman çağır beni. Ne yapman gerektiğini biliyorsun." demiş ve havalanarak geri gitmişti Soobin'in aklındaki soruları yanıtsız bırakarak...

....
Ben bu bölüme ba-yıl-dım

After Dark | TXT ✓Where stories live. Discover now