14

429 56 31
                                    









Gözlerinde yaşam vardı. Gözlerinde umut vardı ama gözlerinde en çok ben vardım.

Bilmiyorum. Bu nasıl mümkün olur bilmiyorum ama Eray'ın gözlerinde kendimi görebiliyordum.

Küçük bir öksürük sesi aradaki büyüyü bozdu. Eray ile bakışlarımızı ayırıp sağıma doğru döndük. Osi elini ensesine atıp küçük küçük öksürüyordu. Ona baktığımızı hissetmiş olmalı ki bize döndü.

"Bakışlarınızı bölmek istemem ama ayak üstü aşk yaşamazsanız sevinirim." kırılmış gibi yüzünü düşürdü. 'Olan var olmayan var, kardeşim." deyip Eray'a çarpıp içeri girdi.

Onun bu haline arkasından şaşkın bir şekilde baktım. Neye kırıldı ki bu? Bir dakika o ne demişti? Hızla başımı Eray'a çevirdim "Yok öyle bir şey."

Eray anlamamış gibi bana baktı. "Olmayan ne?"

Elim ile Osinin gittiği yeri işaret ettim. "Hani şey dedi ya. İşte ondan yaşamıyorım." Eray'ın önce tek bir kaşı havaya kalktı sonradan anlamış olmalı ki birden gülmeye başladı.

"Haa, sen onu diyorsun." kapı pervazına yaslandı ve kollarını birbirine doladı. "Ne yaşıyormuşuz biz ayak üstünde?"

Gözlerinin içine doğru baktım. Stres yok, gerilmek yok. Bugün bu bedende kendim olmayacağım.

"Şerefsizsin." başımı sol omzuma doğru eğdim. "Bunu biliyor musun?"

Tam bana yanıt verecekti ki içeriden bir kız sesi yükseldi. "Kumralım hadi gel her şey hazıır!"

"Bekletme kumralı," başımı dikleştirdim bu kezde. "Arkadaşını... Bekliyor seni."

Başını iki yana sallayıp güldü. "Çok tatlısın, Ayça."

Bir an gelen iltifat ile sadece ona bakakaldım. Bir kaç saniyenin ardından ise dudaklarımın arasından bir "Hı?" diye ses çıkmıştı.

Bu halime iyice gülüp bir adım geriye çekildi. Eli ile arka tarafı işaret edip "Gelmiyor musun? Bizi bekliyorlar." dedi.

Başımı hızla iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım. "Geliyorum."

Tam yanından geçip gidecekken tekrar geçen aldığım kokuyu duyumsadım. Başımı Eray'a doğru çevirip adım atmayı bıraktım. Bu halim Eray'ın da dikkatini çekmiş olmalı ki "Bir sorun mu var?" diye sordu.

Eray'ı hemen yanıtlamadım. Gözlerinin içine bakıp başımı iki yana sallayıp önümdeki hole doğru dönüp içerden gelen seslere doğru ilerledim.

Evin içi dışından da güzeldi. Hayallerimde dahi olmayacak kadar hemde. Evin geneli krem tonlarındaydı ama bazı duvar ve kirişler ekstra olarak yeşile boyanmış güzel renkli tablolar ile duvarlar bir sanat eserine dönüşmüştü.

Salon olduğunu düşündüğüm yere geldiğim de ise olduğum yer de durdum.

Ev tek kelime ile mükemmel.

Gözüme ilk çarpan yer karşımdaki duvardı. Yeşil renge boyanmış bir duvar, çerçeveler ile iyice güzelleştirilmişti. Önünde ise bitkiler vardı.

Hemen soluma döndüğümde ise gördüğüm merdiven ile şoka uğradım. Hatta aşık oldum.

Bu evin her detayı mükemmel her detayı tamamen emek.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Etrafımda bir tur dönüp "Mükemmel" diye mırıldandım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Etrafımda bir tur dönüp "Mükemmel" diye mırıldandım. Yanıt olarak arkamda kalan Eray "Biliyorum." dedi.

Hızla ona döndüm. "Şimdi seni anlıyorum."

"Hangi konuda?"

"Evden çıkmak istememen konusunda. Ben de olsaydım bu evden çıkmak istemezdim." Hayranlıkla bir kez daha etrafı süzdüm. "Mükemmel. Aynısından yaptırtacağım."

Sağ tarafımdan sesi geldi. "Biraz maliyetli olmaz mı senin için? Sonuçta öğrencisin?"

Ona dönüp ciddi olup olmadığına bakındım. Ciddiymiş. "Hatırlatırım ki sen de bir öğrencisin. Ayrıca ben yapmayacağım her halde. Ailemden isteyeceğim."

Gözlerimin içine baktı ve derin bir nefes verdi. "Hepsini ben kendim yaptım, hanımefendi ve evet ben de öğrenciyim," bana doğru yürümeye başladı. "Senin gibi."

Yanımdan geçip giden adamı takip ettim. "Nasıl yani? Bu kadar parayı nasıl bulmuş olabilirsin ki? Hırsızlık mı yapıyorsun ek zamanlarında acaba?" dediğim gibi adımları durmuş ve hızla bana dönmüştü.

Öfkeli ama en çok kırılgan bakışlarını bana dikti. "Ayça, lütfen biraz daha dikkatli ol. Yaramı deşiyorsun," önüne dönüp yürümeye devam etti. "Ve hayır, çalmadım. Hepsi benim emeğimin karşılığı."

Bahçede açılan bir kapının önünde durunca benim ona yetişmemi bekledi. Yanına vardığım vakit bana döndü. "Özür dilerim."

"Ne için?"

Gözlerini kaçırdı. "Seni buraya zorla getirtiğim için. Osi nasıl ikna etti seni?"

Kollarımı birbirine sarıp gözlerine baktım. "Özrünü kabul etmiyorum ve tehdidi de tam olarak şuydu: Eğer gelmezsem haftaya sözcü ben olacakmışım. Tabi derse girmezsem de gideceğim haftalardan birinde tekrar ben olacakmışım. Tabi 3 gün devamsızlık hakkım olduğu için de kurtulamadım."

"Annen istedi."

Ne dedi o? Annem ne alaka?

"Annem mi dedin sen?"

"Evet ve soru sormak yok. Bunu da dememem lazımdı ama beni yanlış anlamanı falan istemiyorum. Burdan çıkıp gittiğinde ararsın onu." Bir adım bana yaklaştı. "Ama Ayça, lütfen bugün her şeyi unut ve bizimle eğlen." dediği gibi arkasını dönüp kapıyı açtı ve dışarı çıktı.

Bazen aptala bağladığım oluyordu. Anlamakta zorluk çektiğim, olayların akışını asla kavrayamadığım anlar. Zeki biri olmadığımı biliyordum ama keşke biraz olsaydım be Allah'ım.

Eray'ın dediğini yapmak daha makul gelmişti. Bugün benim günüm olsun. Her ne kadar bu da annemden armağan olsa da.









Ayyy sonunda bittii...

MÜNFERİT //TEXTİNGWhere stories live. Discover now