3

698 98 119
                                    

Ayça...:Kimsin sen?

0538...: En sevdiği kitabın, kayıp sayfasını arayan bir okur. Ve sayfayı sende bulup yolculuğuna son veren biri.


Heyecan. Hayatımda en çok yer alan duygulardan biri. Heyecanlanmanın bir çok nedeni vardı. Üzülmek, korkmak, öfke, korku, stres ve sevinç. Bu sebeplerden dolayı insan heyecanlanırmış. Ama benim heyecanlarıma en az neden olan sonuncusuydu. Sevinç.

Her heyecanın sonuncunda farklı ama benzer bir his bizi ele geçirir. Korkudansa biliriz, öfkedense biliriz, üzüntüdense de biliriz.

Bu kez de heyecanlandım. Ama bu kez nedenini bilemedim.

Ayça: Ya o sayfa tüm hayallerini yıkacak bir sona imza atıyorsa?

0538*: Peki ya benim tüm hayallerim o sayfayı aramak ise?

Ayça: Sayfa bulunur, yerine konur ve kitap sonsuza dek kapanır.

0538*: Bazı kitaplar asla kapanmaz.

Ayça: Hiçbir zaman o "Bazı" kesimine girmedim.

0538*: Aslında sen hep o kesimdeydin hala da öylesin. Sadece bunu fark edemeyecek kadar körsün.

Ayça: Kendi yerimi gayet iyi biliyorum. Bir yabancının yalanlarını dinlemeyeceğim.

0538*: Malesef ki hayır, bilmiyorsun. Yabancı olduğum doğru ama yalancı değil.

Ayça*: Bilmiyorum? Sen gerçektende küstahın tekisin.

Ayça: Ayrıca. Ben. Kör. Değilim.

0538*: Tamam, öyle diyorsan.

Ayça: Kime ne anlatıyorsam?

0538*: Kime, neyi anlatıyorsun?

Ayça: Kendini tanıtmaktan korkan bir korkağa, bir kaç şey anlatıyorum.

0538*: Öncelikle ben korkak değilim. İkinci olarak farkında mısın ilk kavgamızı ediyor ve sen, bana trip atıyorsun?

0538*: Olacak bu iş. Olacak🏹

0538*:
Son görülme 13.07

Ayça: Hangi iş? Ne saçmalıyorsun sen?

Ayça: Ayrıca sana trip falan atmıyorum, ruh hastası!

0538* kişisini engellediniz.

Ruh hastaları ile uğraşmadığım kalmıştı bir de. Ben insanlardan uzak durmaya çalıştıkça bir şekilde onlar bana yakınlaşıyordu. İstemiyorum. Hiç birini istemiyorum.

Derin bir nefesi iki dudağımın arasından dışarı salıp çantamı toplamaya başladım. Bugün öğleden sonra iki saatlik bir dersim vardı.

Normalde olsaydı gideceğimi sanmıyorum ama şu an tüm duvarların üzerime geldiğini hissediyorum. Bir iki saatlik değişim iyi gelebilir.

Çantama turuncu defterimi de koyduktan sonra dışarı çıktım.

Fakülteye vardığımda derse yarım saatten fazla olduğunu görünce kafeteryaya gitmeye karar verdim.

İçeri girdiğimde etrafta bir çok grup vardı. Herkes kendi halinde birbiri ile konuşuyor ve eğleniyordu.

Bazen böyle anlarınımın olmasını istiyordum ama çok sonradan bu anların hep sahte olduğu hissine kapılıp bu anlardan bile korkardım.

Kapının önünde durmam başkalarının dikkatini çekmeden hemen yerimden ayrıldım. Burası ile ilgilenen dedenin yanına gittim. Üniversite de yanında rahat hissettiğim tek kişi sanırım.

Bir açma, su, iki çikolata, bir de kek alıp cüzdanımdan aldıklarımın parasını çıkarıp dedeye uzattım.

Ona küçük bir tebessümü armağan edip tam arkamı dönmüştüm ki karnıma yayılan sıcaklık ile birden çığlık atıp elimdekileri yere düşürdüm.

Tişörtü tenimden uzaklaştırıp yanma hissinin geçmesini bekledim.

Bugün yaptığım en iyi şey siyah bol bir tişört giymek sanırım. Kantinci dedenin bana seslenmesi ile ona döndüm.

"Kızım al bu peçete ile sil." uzattığı peçeteyi alıp tişörtümü fazla kaldırmadan karın bölgemi hafif bir şekilde sildim.

Üzerime kahve dökülmüştü ve kahve yeni olmamalı ki yanma hissi çok çabuk geçmişti.

Üzerime kahveyi döken ve arada bir bana bir şeyler diyen kişiye yöneldim. Kesinlikle benden uzun. Kahverengi gözlerini telaşla bana dikmiş elinde az önce düşürdüğüm suyu tutuyordu.

Onu bu kez dinlediğimi anlamış olmalı ki "Biraz su dökelim mi?" bir teklifte bulundu.

Elindeki suyu çekingen bir şekilde alıp yerdeki eşyalarıma yöneldim. Bana çarpan kişiye de yanıtını, ona bakmamaya özen göstererek verdim.

"Hayır, gerek yok."

O da hızla yere eğilip eşyalarımı toplamaya başladı. Çantam, cüzdanım, telefonum ve kartlarım dahi yerdeydi.

Elini uzattığı çantama ben de elimi uzatıp çantamı tuttum. "Ben hallederim. Lütfen gider misiniz?"

Sözleriminün üzerinde nasıl bir etkisi oldu bilmiyorum ama çantayı bırakıp ayağa kalktı. "Özür dilerim yanlışlıkla oldu."

Hızla geldiği gibi geri gitti. Hoş nasıl geldiğini dahi hatırlamıyorum.

Eşyalarımı alıp hızla kafeteryadan çıktım. Küçük kaza yüzünden herkes bana yönelmiş beni izliyordu. Çok rahatsız ediciler. Kalp atışlarımın sakinleşmesi için fakültenin arkasına geçip bir ağacın altına oturdum.

Tam oturduğum zaman telefonumdan bir bildirim sesi geldi.

0545*: Ağacın kovuğunda bir poşet var. İçinde de tişört. Temiz.

Şaka mı? Bu hissi hiç sevmedim. Biri beni takip ediyormuş gibiydi. Anlaşılan birileri tarafından gerçekten de takip ediliyorum. Ya da bir kaç kişi tarafından. Bu olay aslında çok korkunç.

Kendi korkunç düşüncelerime dalmışken bir bildirim daha geldi. Ondan gelmiş olmalı.

Acaba polise mi gitsem?

Korkumu bir yana atıp gelen mesajın üzerine bastım.

0545*: Seni takip ettiğimi düşünmeyi bırak aptal! Kantin sadece sana ait bir mekan değil!

0545*: Orda arkadaşlarım ile otururken fark ettim seni. Kız arkadaşlarımdan biri de tişörtü vermek istedi.

Nasıl tişörtü ödünç vermiş olmalı ki? Üstünde iki üç tişörtle mi geziyor bu kız?

0545*: Voleybolcu. Yedek kıyafet ile geziyor.

Ayça: Peki burada olacağımı nasıl bildin?

0545*: Bir iki kere orda gördüm seni.

Ayça: Güvenmedim. Tişörtü de giymiyorum.

0545*: Seni düşünüp tişörtü veren kız arkadaşıma yazık.

Ayça: Yarın aynı yere koyarım.

0545*: tamam.

Ayça: Peki sen kimsin?

0545*: Her ihtiyacın olduğunda orda olan biri.

Bu, o! Dün gece engellediğim kişi.







Yaaa şapşikleriimm benim. Bu ikiliyi çok seviyorum çok tatılar.

Kızımız sürekli bu çocuğu engelliyor yaa. Bir ara sırf bu yüzden kurgunun yürüyemeyeceğini düşündüm ama 8. bölümde olayı çok iyi kurtardım bence.

Herkesin üniversitesi, sınavı, bütü bitmiştir ama sevgili yazarınız daha yeni finallere giriyordur. Çok acı 😭😭.

Final ve bütlerim bittiği gibi burası ile daha yoğun ilgileneceğim.

Bu kurgumun aylar sürmesini istemiyorum. Çünkü bekledikçe hevesimin kaçma ihtimali var. Riske atamam. Ki şu anlık çok iyi gidiyorum bence🤫.

MÜNFERİT //TEXTİNGМесто, где живут истории. Откройте их для себя