1

1.2K 127 358
                                    


Dört duvar, kitaplar, müzik, bilgisayar, film ve diziler, yemek ve lanet üniversite. Hayatımın kısa özeti. Ne çok uzun ne çok kısa. Bakılınca eksik bir şeylerin varlığı belli oluyor. Ne gibi mi? Arkadaş, gezmek, eğlenceler, etkinlikler, güven ve aile gibi.
Aile dediysem hemen ailemin olmadığı akıllara gelebilir ama hayır. Benim de bir ailem var.

Annem ve babam... İkisi de çalıştıkları şirkette tanışıp evlenmişler. Ardından da kendi avukatlık şirketlerini açmışlardı. Ebeveyinleri avukat olan birinden genelde avukat olması beklenilirdi. Ama onun için eksik biriyim. Ailem beni öyle tanıtmaz, bu konuda bana kızarlardı. İnsanlardan korkarken onları savunmam imkansızdı...

Endişe, korku, panik ataklar,stres ile dolu hayatım. Yapamam. Eğer bir şeyi yapamıyorsak o konuda eksiğizdir. Bu kadar. Basit.Düşüncelerim bunlar olduğu için ailemle sürekli zıtlaşır ve kavga ederdik. Onlar eksiklerimin üzerine gitmemi böyle başarabileceğimi söylerlerdi.

Peki bana hiç sordular mı? "Ayça Gizem Karademir! Sen bunu başarmak istiyor musun?" ama en çok bana "Kızım, bunu istiyor musun?" diye sormalarını istemiştim.

Bazen çocuklar sadece ister çünkü ebeveyinler takmıştır gözlüklerini ve görmezler kendi istekleri dışındakileri. Onların bir parçası olsanızda asla onlar olmazsınız.

Çantamın kolunu sıkıca tutup fakülteden içeri girdim. Gireceğim sınıfın doğru olduğuna emin olmak için tekrardan telefonumu açıp ders programına baktım:
BZ2(108).

Sınıf doğruydu. Eğitim Felsefesi dersi vardı bugün ve burda her branştan öğrenciler de vardı. Dersin hocası üniversitede beni en çok zorlayan hocalardan biriydi.

Öğrencilerin daha aktif olması ve daha çok katılım sağlamamız için her hafta bizi gruplara böler ve her gruba bir soru verirdi. Bir hafta boyunca öğrenciler bu soruları çalışır ve ortak notlarını bir sözcü ile sınıfın ortasında diğer öğrencilere anlatmasını sağlatırdı. Çok iyi ve çok eğitici olurdu.

Benim dışında. Çünkü her hafta hoca beni seçecek diye strese girer, odaklanamazdım. Bu tarz etkinlikler benim için çok zordu. Asla konuşamaz ve tedirgin olurdum.

Bu hafta sözcümüz farklı bir kişiydi. Kim olduğunu da bilmiyordum aslında. Kimseyi doğru düzgün tanımıyorum, herkesten uzak durmaya da çalışıyorum.

Sınıftan içeri girdiğimde grubun bir köşeye geçtiğini gördüm. Sanırım ben dışında bir iki kişi daha geç gelmişti. Sınıfa biraz geç girdiğim için bir kaç göz bana dönmüştü bile. Gerilmeme neden oldular bile.

Yokmuşum gibi davranabilir misiniz acaba?

Başımı önüme doğru eğip kimse ile ilgilenmediğimi belirtmek için daha doğrusu öyle hissetmek için kulaklığımı çıkarıp parmaklarımın etrafında çevirmeye başladım. El hareketlerimi yavaş yapıyor ama adımlarımı, elime göre daha hızı hareket ettiriyordum. Çabucak grubun yanına geçip boş bir sıraya yerleştim.

Tüm gözler bana döndüğü için mırıltı şeklinde duyulan bir ses ile "Günaydın." deyip bakışlarının bir an önce benden uzaklaşmasını sağladım.

Evet, bir yere oturunca bir şeylerin söylenmesi gerek ama söylenmeyince gözler ile o kişiye kötülük yapmak da hiç hoş değil. Bazılarımızın anksiyete gibi sorunları olabilir.

Kendi düşüncelerime dalmışken hocanın sınıfa girdiğini öğrencilerin sesleri ile anlamıştım. Günaydın diye de bağırılmaz ki koskoca anfide.

Bir kaç konuşmanın ardından "Evet, geçen hafta hangi gurupta kalmıştık ve sözcüsü kim?" diye sorması bile beni germeye yetmişti.

Guruptan bir kız elini kaldırıp "Hocam bu hafta sıra bizde ama sözcümüz hala gelmedi." beni daha daha geren konuşmasını yaptı.

MÜNFERİT //TEXTİNGWhere stories live. Discover now