5. Bölüm

204 96 12
                                    

       Bölüm biraz geç geldi bunun için kusura bakmayın.Önceki bölüm biraz karmaşık olmuş bu bölüm kısa olsada Mavi'nin yaşadığı hayata değinmek istiyorum. İyi okumalar.
    
   İstikbarat personellerinden sadece biriyim. 3 yıldır buradayım. Bir Türk olarak zor, çok zor.
   Meslektaşlarınla aynı ortamda bulunuyorsun ama onlar seni düşman olarak biliyor. Sana acımadan kurşun sıkıyor, belki yaralanmana sebep oluyor. Ama bunların hiç biri senin umrunda olmuyor.
     Yaşarken VATAN SAĞOLSUN diyorsun. Sayamıyacağım kadar çok oldu bu kelimeleri sessizce söylemek.
    Ben Mavi. Mavi Kara. Şehit Ömer Kaya'nın kızı Mavi.
                              (Erdem)
     Mesleğe girdiğimizde sabır gerek demişlerdi. Operasyonda, hastanede, cenazede.
     Zaten bizim mesleğin amacı bu en rütbeli askerden, en düşük rütbeye. Beklemek, sabretmek, düşünmek.
     Mesela silah arkadaşının cenazesinde yere çöküp hüngür hüngür ağlamak istersin. Ama yapamazsın çünkü üstünde bulunan şanlı üniforma sana güç, kuvvet verir.  
    Şuanda aynı şey oluyor. İki komutanın ölümle mücadele ediyor, belkide hayatı şuan film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyor. Ama sen sadece bekliyorsun. Gözlerin dolu dolu oluyor ama sen gene bekliyorsun, kendini bırakmıyorsun.
     Çok fazla opersyona girdik, belki esir düştük ama en zoru bu beklemek ve sabretmek.
   Bora yoğun bakıma alındı. Cihan komutanım daha ameliyatta. Keşke daha erken gitseydik, keşke birimiz uyanık olup onunla birlikte olsaydık.
   Ben tek çocuğum, şımarık, her istediği alınan küçük bir çocuk oldum her zaman. Başka kardeşim yoktu, her zaman dışarıda abi kardeşlere özendirdim hep derdim keşke benimde bir kardeşim olsa diye. Şimdi bir değil 13 tane kardeşim var. 1 tanesini toprağa verdik, kendi omuzlarımızda, diğer 2'si ölüm, kalım savaşı veriyor ama biz sadece bekliyoruz.
   "Dikkatt!"~Ayaz
Bütün tim ayağa kalktık.
"Kilit timi verdiğiniz görevi yerine getiremedi. 2 ağır yaralımız var. Cihan yüzbaşı ve Bora assubay."
"Sen nasılsın Kilit"
"Sağolun komutanım"~Hep bir ağızdan.
"Gerçek anlamda soruyorum Kilit"
"Nasıl olalım komutanım. Silah arkadaşımızı şehit verdiğimiz yere tekrar gittik, esir düşmemek için kendimizi  bombalattık Bora assubay yaralandı, Cihan yüzbaşı esir düştü. İşkence gördü ve biz burda bekliyoruz komutanım ya bişey olursa diye deliriyoruz."~Ateş
"Oturun çocuklar"
Bir hemşire çıktı, geri girdi.
"Komutanım Cihan komutanımın ve Boranın ailesine ne zaman haber vereceğiz?"~Ferhat
Ayaz sen Cihan'ın ailesine Gül sende Bora'nın ailesine haber ver."
"Emredersiniz komutanım"
Gül komutanım ve Ayaz komutanım ayağa kalktı. Biraz uzaklaşıp konuşmak için telefonunu çıkardılar.
                                  (Gül)

   Bora'nın ailesine haber vermek için timden  biraz ayrıldım. Bora'nın annesinin numarasını Çiğdem'den aldım. Çaldı, çaldı açan olmadı. Bu benim için iyi oldu nasıl haber vereceğimi bilmiyorum çünkü telefonum çaldı açtım.
"Alo kimsiniz?"
"Merhabalar ben Bora'nın timden arkadaşıyım."
"Evet ne var?"
  Annesinin takındığı tavır hiç hoşuma gitmedi zaten bozuk olan sinirimi birde bu kadın bozdu.
"Oğlunuz görevde yaralandı böyle bir haber telefonda verilmez ama kusura bakmayın"
"Ne yani bunun içinmi beni rahatsız ettiniz?"
"Daha önemli bir konumu var sizin için"
"Sizin bana soru sorma hakkınız nerden geliyor?"
Sinirim dahada fazla artmaya başladı. Sakın ol.
"Ne diyorsam ben onun arkadaşıda aynı onun gibi olur."
"O dediğiniz sizin oğlunuz canınızdan bir parça durumu ağır felç kalma durumu söz konusu"
"Bu mesleği seçerken bize sormadiysa şimdi sürünüyorkende bize haber vermesin o bizi red etti o meslek için"
"Kusura bakmayın hanfendi değerli vaktinizi böldüm"
"Bir daha tekrarı olmazsa sevinirim"
Ardından telefon yüzüme kapandı.
  Canından bir parça şuan ölümün eşiğinde iken sen nasıl böyle birşey söylersin.
Beynimden vurulmuşa döndüm yavaş yavaş timin olduğu yere doğru yürüdüm.
                             (Ayaz)
    Cihan'ın annesine haber vermek için timden biraz uzaklaştım. Nuray abla'ya böyle bir haberi nasıl verecektim? Bizim burda boğazımız düğüm düğüm olurken ona nasıl haber verecektim? Cihan ev arkadaşım benim. Nuray abla bizi her gün arar sorar. Kargo'yla bize yiyecek içecek şeyler gönderir. Oğlun ağır yaralı nasıl diyeceğim?
   Çağrı yapılıyor. Derin bir nefes verdim.
"Alo oğlum nasılsınız?"
"Nuray abla böyle bir haberi nasıl vereceğim bilmiyorum ama Cihan hastanede ağır yaralı. Ameliyat oluyor"
"N-ne di-y-orsun oğlum sen" sesi titriyor.
"Böyle bir haber telefonda verilmez biliyorum ama"
"B-iz ge-le-eceğiz"
"Sizin kararınız"
"Nuray abla bir askerimiz daha yaralı Bora"
"N-e ol-du oğ-lum bö-yle"
"Görev hakkında bilgi vermiyoruz"
"Z-eh-ra bil-et bak kı-zı-m abi-nin ya-nı-na gidiyoruz" Ardından telefon kapandı timin yanına gittim.
   "Haber verdim komutanım geliyorlar"
"Haber verdim komutanım umrunda olmadı"~Gül
"Cihan beyin yakınları kimler"
"Hepimiz"
"Ameliyat bitti durumu iyi diyemeyeceğim. Islatıp elektronik şok vermişler. Zehir vermişler ama panzehiri vermeselermiş hastayı kaybederdik."
Doktor gitti. Yavuz komutanın telefonu çaldı. Bizde yoğunbakım ünitesine doğru gitmeye başladık. Yoğumbakım ünitesinin kapısına geldik. Ardından Yavuz komutan geldi.
"Benim gitmem gerek"
"Komutanım bir araba gönderebilirmisiniz?"~Ayaz
"Hallederim. Bir haber olunca bana haber verin."
"Emredersiniz komutanım"
   Şimdi karşımızda hem Bora hemde Cihan duruyor. Bu duruş canımızı sıkıyor. Sanki boğazımızda bir el var sıktıkça sıkıyor. Kafamızda bir çok soru var. Acaba Cihan'a o panzehiri kim verdi? Acaba kim haber verdi? Acaba Bora mesleğe aramı verecek? Daha nice soru. Hiçbirine birşey olmasın biz Kilit timi olalım eskisi gibi. Biz düşmana korku mazluma yoldaş olalım. Biz en zor anlarda ilk akla gelen isim olalım. Biz fam olalım, çünkü eksik kalmaya gücümüz yetmez.
"Komutanım su"~Ali
"Gel otur kardeşim"
  Ali ne çok konuşur nede boş konuşur. Yerinde nasıl konuşacağını iyi bilir. Şu halimizda Ali'nin sözlerine gerçekten ihtiyacım var.
"Ee Ali ne olacak bu işin sonu?"
"Bu işin sonu yok komutanım, ne kadar kaybımız olursa olsun biz o dağlara çıkıp o şerefsizlere bela olacağız."
"Sorun bu Ali kaybımız, bu tim bu yükü kaldırabilirmi?"
"Bu tim neler atlattı komutanım bu nedirki. Hele bu içerde yatan iki koca yürekli adam neler atlattı."
"Öyle öylede içimde bi ses var Ali"
"Ne olursa olsun ayağa kalkarız komutanım beraber yıkıldık beraber kalkarız içinizdeki sese bugün inanmayın komutanım bugün o gün değil güçlü durunki onlarda güçlü olsun"
"Bora'nın doktoruyla bir konuşuyum, sizde elinizi yüzünü yıkayın kendinize gelin."
"Ben gitmem komutanım"~Gül
"O ne demek Gül hadi"
"Bırakamam onu"
"Sanki biz Bora'yı kaçıracağız kalk elini yüzünü yıka hava al"
"Emredersiniz komutanım"
"Biz bu hale nasıl geldik komutanım?"~Taha
"Halimizde ne varmış aslan gibiyiz"~Ferhat
"Biraz sonra araba gelir Gül gitmez Sıla sen gidip Gül'e bişeyler alırmısın?"
"Tabi abi"

"Beyler bizdende birileri gidip kıyafet, yiyecek alsın ben doktorla konuşuyum"
    Bora'nın doktoruyla konuşup durumunu öğrenmem lazım. Önce lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım şimdi doktorun odasına doğru gidiyorum. Kapıyı çaldım.
"Gir"
"İyi günler ben Ayaz Turan. Bora Kara'nın tim komutan yardımcısıyım. Durumu hakkında bilgi almak için gelmiştim."
"Buyrun oturun."
"Durumu nasıl?"
"Diğer hastalara göre durumu daha iyi ilerliyor. Bu iyiye işaret. Felç kalma durumu var demiştik hatırlarsanız" cevap vermemi bekler gibi sustu.
"Evet hatırlıyorum"
"Ameliyattan sonra uzun uzun inceledim sonuç şu ki felç kalma durumu söz konusu değil artık"
"Oh çok şükür"
"Kısa bir süre operasyonlara çıkamaz zaten izin veriyorlar öyle değilmi?"
"Evet 2 haftaya yakın bir süre izin veriliyor"
"Bu 2 hafta içerisinde sık sık yürüyüş yapması belki buraya gelip fizik tedavi görmesi gerekebilir ama kesin birşey söylemek için çok erken"
"Teşekkür ederim tekrardan iyi günler"
"Geçmiş olsun"
  Kapıya doğru ilerleyip çıktım. Çok şükür kardeşim iyi çok şükür.
Yoğumbakım ünitese doğru ilerledim. Tim buradaydı Gül gelmişti. Yüzü daha iyi duruyordu.
"Doktorla konuştum durumu diğer hastalara göre iyimiş felç kalma durumu söz konusu değilmiş"
"Ohh çok şükür"~Gül
"Dedim ben size iyi olacak aslan gibidir o dedim"~Taha
"Ne zaman dedin lan biz öyle bişey hatırlamıyoruz."~Ferhat
"Aha şimdi dedım komutanım"
Ferhat Taha'nın ensesine doğru vurdu.
"Komutanım ne yapıyorsunuz ya"
"Acıdımı? Üfleyim geçsin üff"
"Çocukmuyum ben komutanım?"
"Tabi çocuksun oğlum en küçük sensin"
"Kıyafet almaya kimler gitti?"
"Ateş ve Ali komutanım"
"Ben bir komutanla konuşup haber veriyim"
Telefon biraz çaldı çaldı sonra açıldı.
"Yüzbaşı Ayaz Turan"
"Dinliyorum"
"Komutanım Bora'nın doktoru ile konuştum. Felç kalma durumu yokmuş, durumu diğer hastalara göre daha iyi ilerliyormuş."
"Şükür"
"İyi günler komutanım"
Cevap gelmeden telefon kapandı.
"Komutanım buraya bir bakmanız lazım"
"Ne ol-" Gördüğüm şey ile sesim kesildi.
Bizimkiler gözlerini açmış parmaklarını birbirine uzatmış gülümsüyorlardı.


    

          

   

Mahşer MavisiWhere stories live. Discover now