Önüme gelene eğilip kalkıyor, vuruyor ve kılıçtan kaçıyordum. Yorduğum her rakibe ummadıkları anda bir elimde sabit tuttuğum komando bıçağımla yaralıyor, ardından öldürüyordum. Mutfaktan aldığım ekmek bıçakları yaralama konusunda pek iyi olmadığı için komando bıçağıma geçmiştim. Üstüm, başım, suratım, her yerim kan içindeydi. Biriyle dövüşürken bile yanımdaki savaşçıları ve bizimkileri kontrol ediyor, zor durumda olan biri varsa işimi bitirip hızla onun yanına koşup destek çıkıyordum. Emir, omuzundan yaralanmıştı sanırım çünkü duruşu bozulmuştu. Tek ümidim derin bir kesik olmaması yönündeydi.

Adamları öldürdükçe azalmak yerine sayıları artıyordu sanki. Ana binanın içine girmeye çalışan her adamı blokluyor ve girmelerini engelliyordum. Halkın yaşadığı evler kalenin arka tarafında kaldığı için oralara henüz ulaşamamışlardı. Bu da iyi haber demekti. Zaten amaçları da bence direkt ana kaleye girmekti. Ben kaleye geçmelerini, Melek ve Emir ise köyün olduğu bölgeye geçmelerini engelliyorduk ama yanımızda savaşan Mclenan savaşçıları bir bir düşüyordu. Bazen iki adamla aynı anda mücadele vermek zorunda kalıyordum.

Yine karşımda iki adam kılıçlarıyla üzerime koştuğunda, yerde takla atarak sağdaki adamın arkasına geçtim ve arkasından kolunu tutarak bilek kısmında gücünü azaltan damarından sıkmaya başladım. Adamın kılıç tutan eli birazcık gevşediği an, komando bıçağımı ters tutarak adamın göğüsüne soktum ve aynı anda diğer adama da, tuttuğum kılıçlı elini uzatıp kılıcı sapladım. Elini bıraktığım an yere düşen adam henüz ölmemişti. Elinden kılıcı alarak onu öldürmedim çünkü birkaç yaralı da bırakmak istiyordum. Elimde tuttuğum kılıç gerçekten çok ağırdı ama kullanmak ne kadar zor olabilirdi ki? Ewan'ın yanına ilerleyip yine birisiyle mücadeleye girdim. Kılıçla sadece blok yapıyor ve darbe almamı engelliyordum. Asıl hamlemi bir uzvum gibi kullandığım bıçağımla yapıyordum.

"Tuğra sıkıntı var mı? Eline kılıç almışsın?" Diye bağıran Emir'e bakmadan karşımdakinin eğilip bacak tendonlarına hızlı bir kesik atarak kendimi yuvarladım. Hamlamışım resmen!

"Hoşuma gitti de bir deneyeyim dedim" diye cevap verdim Emir'e. Ewan, her yeri kan ter içinde inanamaz bir bakışla bize baktı ve karşısındaki adama kılıcını soktu. Ağır yeniliyorduk ve neredeyse dördümüz dışında pek savaşçı kalmamıştı bizim tarafımızda.

"Babanda mı kılıç ustasıydı yavrum" diyen Emir'e sırıtıp acemice tuttuğum kılıcı yere attım. Oh bee kolum ağrımıştı, bıçağım bana yeterdi.

"Komutanım taramalımı istiyorum ben" diyen Melek ile Ewan daha fazla dayanamamış olacak ki, karşısındaki adama bir tekme savurup bana baktı.

"Gerçekten mi? Birazdan öleceğiz ve siz sohbet mi ediyorsunuz? Tanrım, benden daha deli insanlarla tanıştığıma inanamıyorum!" Dedi kısa bir an gökyüzüne bakarak ama büyük bir hata yapmıştı çünkü karşısına gelen bir adam kılıcı ona doğru savurmuştu. O esnada Melek hızla Ewan'ı biraz iterek, kılıcın karnını delmesine engel oldu ancak kılıç üst bacağına girmişti. Kılıç savuran adamı, Melek saniyesinde indirip Ewan'ı tuttu ve dikkatle yere bırakırken, ben ve Emir onları korumaya almıştık. Ewan, yaralanmasından çok Melek'in hareketlerine şokla bakıyordu

"Sadece üçümüz kaldık" diyen Emir'le, etrafımızı saran adamlara baktım.

"Ewan, ölmemeye çalış ve yaralı bölgeye şunu bastır" diyerek beremi yarasına koyup ayağa kalktım. Bir şekilde halledecektik bunları. Ewan dediğimi yaparak yaralı bölgeye beremi bastırdı ama ayağa kalkmaya çalışınca, Melek onu omuzundan tutarak durdurdu.

"Hazır mısınız?" Diye sorduğumda, Emir ve Melek ses vermedi çünkü adamları inceliyorlardı. Adamlar, etrafımızda yuvarlak oluşturmuşlardı.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Where stories live. Discover now