"Güzel, çok güzel. Madem burada konuşalım istiyorsun, hay hay." diyerek yatağıma yöneldi. Yastığımın üzerinde bulunan kıyafetleri avuçlayarak hepsini kucağına topladığında, "Özeline karışmıyorum, oturacak yer ayarlıyorum," diyerek hepsini, yorganımın altına bırakarak, sakladı.

Ne bekliyordum ki? Bir sapık gibi iç çamaşırıma göz atacağını mı?

Arkasından, odamın kapısını kapatırken, bodrumun merdivenlerinin başında Jacob'ı gördüm. Suratı beni algılar algılamaz, sırıtışıyla hareketlendi. Bense kapıyı suratına çarpar gibi, büyük bir hızla kapıyı kapıyordum. Terbiyesiz herif.

"Bak niyetimi yanlış anlamış olmalısın. Gel seni nelerin beklediğini göstereyim. Bayi evine götüreceğim seni. Ne sanıyorsun emin değilim, kimse sınırını aşmayacak sana karşı."

Cevap vermemi bekliyordu. Ne diyebilirdim ki? İstemiyordum. Biraz suratsız halime bakarak, bakışlarını yastığıma eğdi. Elleriyle yatağın yaylarını kontrol etmek için baskıda bulunuyordu.

"Bu yatağın yayları çıkık. Odan da çok küçük. Daha normal şartlar altında yaşaman için iş teklifinde bulunuyorum. Seni zorlamayacağım, gel benimle, sadece bayi evinde gözüm olmanı istiyorum. Beni ve çocukları görmeyeceksin."




***

Frank, arabanın arkasında otururken, yanında duran kızın yüzünü kapamak adına başına geçirdiği yünlü şala bakındı. Kızın teklifini kabul etmesi için çok fazla dil dökmemesi, işine geliyordu. Ona aklından geçen birkaç şeyi söyledikten sonra, sıskanın da aklına bu fikir yatmış olmalı ki, kendisiyle geleceğini söyleyerek, peşine takılmıştı.

Arabayı Jacob kullanıyordu. Sessizdi fakat gözleri sürekli yanı başında duran kıza kayıyordu. Bunu niçin fark ediyordu Frank? Jacob'ın bu hareketi gözüne batmamalıydı. Yutkunarak, boğazını kaşıdığında, yanındaki kızın guruldayan karnını işitti.

Gerçekten bu kızın yemekle derdi vardı. Onu doğrudan bayi evine götürebilir, işlerin gidişatını gözlerinin önüne serebilir ve iş hakkında konuşabilirlerdi fakat bunu yapmadan önce Jacob dostuna seslendi.

"Jacob, Batı Yakası'na doğru sür. Önce yemek yemeliyim, açım." diyerek, başını koltuğa yasladı.

-Bu tür gelişigüzel gelişmelerle sık sık karşılaşmam umarım, diyen kızın itiraz barındıran sesine karşılık tepkisiz kaldı.

Kızın aklıyla oynamak istiyordu. Bu yüzden onu lüks bir otelin restoranına götürecekti. O zaman bu gelişigüzel adımlardan bu kadar rahatsız olacak mıydı, gözleriyle görecekti.

Yol boyunca sigara içmek dışında pek kımıldamadı Frank. Yanı başındaki sıskada neredeyse uyuya kalmış, başı sürekli, omzuna çarpıyordu.

Araba lüks otelinin avlusunda durduğunda, kızı da uyandırmak için sigarasını küllüğünde söndürdü ve sıskaya döndü. "Sıska, uyanmalısın," diyerek, kızı omzundan dürttü.

Kızın uykusu hafif olmalıydı. Hemen uyanır uyanmaz, bayık bakışlarıyla yüzüne bakındığında, "Restorana geldik," diyerek, durumu açıkladı.

Jacob arabadan çıkararak, aracın anahtarını valeye verdiğinde, Frank'te sıskayla birlikte dışarıya çıkıyorlardı. Oğlanlar sırayla önden yürüdüğü sırada, kızın gerilen sesini işittiler.

-Ben buraya girmem, demişti cılız sesiyle. Frank bunun sebebinin, üzerindeki kılık kıyafetinin yetersizliğine vurdu. Başka ne için otele girmeyecekti ki bu kız?

"Sorun yok. Bu saatte restoran bölümü kapalıdır. Sadece biz olacağız, çekinmene gerek yok."

Kızın birden bire oteli tarayan bakışlarının git gide küçülerek, tedirgin oluşuna daha fazla anlam veremedi. Onun için bu lüks restoran tam anlamıyla hayal olmalıydı.

-Yine de, dediğinde elleriyle başındaki şalı iyice suratına örtüyordu kadın. Beni buraya getireceğini söyleseydin asla kabul etmezdim, diye de ekledi, son sözlerini.

Frank kaşlarını alayla yukarıya kaldırdığında, kıza bakındı. "Daha önceden gelmişsin de otelimin hizmetinden memnun kalmamış gibi konuşuyorsun sıska." Kızı allak bullak eden bir cevap daha.

-Senin otelin mi? Ne zaman üzerine aldın ki, alık bakışları bu sefer daha çok kendindeydi. Rahatlamış gibi omuzlarını eğiyordu.

"Sana iş teklifimi kabul etmeni söylemiştim, bu yakada daha çok mekanım var. Hepsini gezip görmen için özel bir tur ayarlarız, merak etme."

Frank kızın bu acemiliğini tatlı buldu. Neredeyse başındaki şala uzanarak, kızaran yanaklarını ve şakaklarına kadar çile bulanan yüzünü görmek istediğini söyleyecekti.

"Hadi patron, iş konuşalım," diyerek araya giren Jacob'ın boğazını temizleyerek, hırçın bakışlarıyla kendisine bakmasıyla aklı, dağıldığı kadının suratından uzaklaştı.

"İş," dedi. "Evet şu işi kağıda dökelim artık."

————

Selamlar

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Selamlar.
Ah bizim kızın şu geçmişi yok mu?
Elimden geldiğince gizem yaratmadan ara ara açıklayacağım. Zaten, istesem de gizem yaratamam. Ben öyle lafı ağzında saklayabilen bir yazar değilimdir....
Görüşmek üzere ❤️

Frank Ray: LONDRA'NIN YÜZ KARASIWhere stories live. Discover now