Bölüm 42 | Gri'nin Hikayesi

20 3 8
                                    

"Bugün annenden bahsedince ne kadar çok benzediğimizi düşündüm." dedi Gri, konuşmaya başlayarak. Gözlerini tavana dikmiş, ellerini göğsünde kavuşturarak bomboş karşısına bakıyordu. Başparmaklarını birbirine sürterek endişeli bir tavır sergilediğinde nereden başlayacağını düşünüyor gibiydi.

"Sen, Mavi, Beyaz ve ben. Hepimiz birbirimizi anladık. Çünkü yaralarımız ortaktı. Bunu dillendirmesek bile bir bakışımızdan, hareketimizden anlıyorduk."

"Aile. Hepimizi yaralayan şeydi. Biz de kendi ailemizi oluşturduk." dedim onu onaylayarak. Hafifçe başını salladı.

"Sen annenden yaralıydın, Mavi hiç tanımadığı ailesinden, biz de babamızdan. Bize çok acı çektirdi, Siyah. Ben hiçbir zaman mutlu, kaygısız bir çocuk olamadım. Ben hiçbir zaman çocuk olamadım."

Babasından ve ona yaşattıklarından bahsedeceğini anladığımda göğsüm sıkıştı. Daha önceleri bu konuya yüzeysel girmişti ancak şimdi tüm içini açacağını hissediyordum. Bir anda panikleyerek duraksadım.

"Bana bunları neden şimdi anlatıyorsun?" dedim. Bir taraftan onu kırmaktan korkuyordum. İlk defa bunları anlatmak için koca bir adım atmıştı. Öte yandan duyacağım şeylerden endişeleniyordum. Kendi acılarım, Gri'nin acılarıyla karışacak ve tetiklenecektim.

"Sana kendimi tamamen açmak istiyorum. Karşında duran adamın eksiklerini bil ki pişman olma."

Elimi yüzünde gezdirdim.

"Saçmalama, geçmişinde yaşadıklarınla bugün pişmanlık yaşayacağımı düşünmen aptalca."

"Dinlemek istemezsen de sorun değil." dediğinde yutkundum. Her zamanki gibi ne hissettiğimi, aklımdan neleri geçirdiğimi biliyordu. Ancak güçlü olmalıydım. Gri, anlatmak istiyordu. Benimle konuşamadıklarını paylaşmak istiyorsa yanında olmalıydım. O yüzden ona bir şey belli etmeyerek başımı salladım.

"Tabi ki dinleyeceğim. Söz, sen konuşmamı isteyene kadar sessizce dinleyeceğim."

Başını bu kez arkaya doğru çevirerek bana baktığında yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Teşekkür edercesine gözlerini kapatıp açtı ve yeniden tavana döndü. Odağını toplayıp bana o eski günlerde yaşadıklarını anlatmaya başladı.

Her şey annemin rahatsızlığıyla başladı. Tam olarak ne zaman geliştiğini bile bilmiyorum ama çok öncedendi. Annem önceleri çok güzel bir kadınmış. Tüm bu hastalık olayları başlamadan öncesi... Çok mutlu, zarif, yetenekli bir genç kızmış. Tüm bunları komşumuz Nazife teyzeden dinlemiştim. Çünkü annemin o hallerini bilen nadir kişilerdendi ve o yıllara ait günleri başka kimse anlatmıyordu. Babamdan tek korkan biz değildik. Mahalleli de endişelenirdi. Onun ne kadar şiddetli, sinirli ve patlamaya müsait olduğunu bilirlerdi. Bu yüzden tüm bu güzel yıllardan, geçmişten onun önünde kimse bahsetmezdi. Sonuçta annemin güzel yıllarını kaybetme sebebi de babamdı. Babamın yüzüne karşı bunu vurursan feleğin sillesini yerdin. Yine bir gün Nazife teyzenin kapısının önünde basamağa oturmuştuk ve Toprak'la ikimiz annemin bu mahalleye geldiği ilk zamanları dinliyorduk.

"Nazife teyze annem çok mu gülerdi? Mutlu muydu?" dedi Toprak, bir kez daha duymak isteyerek.

"Yüzünden tebessüm eksik olmazdı, oğlum. Öyle ki biz annen o baba olacak adamla bile isteye evlendi sanırdık." Kaşlarım istemsizce çatılmıştı.

"Nasıl yani? Annem zaten babamla isteyerek evlendi." Dediğimde Nazife teyze etraftan duyulacağından endişelenerek etrafına bakındı ve kimsenin geçmediğinden emin olarak yeniden bize döndü.

"Sakın babanın önünde söyleme, Sarp'ım. Ama anneni babanla zorla evlendirmişler. Annen artık başka çaresi olmadığını anlayınca mutlu olmaya çalışmış. Rol yapıyormuş meğer, tahmin edememiştik."

Persona MaskesiWhere stories live. Discover now