Bölüm 1 | Siyah'ın Hikayesi

822 24 80
                                    

Günümüz

Persona

Kimdim ben?

Bu hayattaki görevim neydi? Hangi kimlik bana aitti? Yoksa zaten bir kimliğim yok muydu? Taktığım maskeler, ruhumun derinliklerinde sakladığım benliğimi kapatmaya yetecek kadar çoktu. Peki, yıllardır alışmış olduğum bu hiçlik şimdi neden zorlanmama neden oluyordu? Boğazımdaki düğüm, gerginliğin getirisi olan ellerimdeki uyuşukluk ve parmak uçlarımdaki soğukluk, tüm bu soruların zihnimin içinde uçuşmasına neden olmuştu. Fakat bu sorgulama, her gün içtiğin bir bardak suyun nedenini sorgulamak gibiydi. Hatta suyun neden saydam olduğunu sorgulamak kadar gereksiz bir tartışmaydı. Su, berrak olarak var olmuştu. Bense, maskelerimden ibarettim ve bu benim yaşamam gereken küçük bir dünyaydı.

Aynadaki yansımamı son bir kez kontrol etmek istedim. Masadaki sarı floresandan yansıyan ışığın yüzüme çarpmasıyla oluşan gölgeleri önlemek adına lambayı tamamen yüzüme doğru çevirdim. İşte oradaydı. Her zamanki parıltısıyla, iri ve mavi göz bebeklerim, olması gerekenden daha büyük gözüküyordu. Parlamasından nefret ediyordum. Kabul etmekte zorlanmama rağmen, kişiliğime inat umutla parıldardı. Şimdi ise, siyah dumanlı göz makyajımla bir uyum içerisindeydi.

Yarım toplamış olduğum dalgalı, çikolata kahvesi saçlarım ise tam istediğim gibi salaş görünüyordu. Gözlerime tezat oluşturacak kadar sade bıraktığım dudaklarımı stresle birbirine bastırdım. Kendi kendime bir söz verdim. Bu gece, sorunsuz geçecekti. Diğerleri gibi sıradan bir görev olacaktı. Yapman gerekeni biliyorsun diyerek fısıltıya benzer bir sesle mırıldandım. Kapının dışında bir süredir gizlice, beni beklediğini bildiğim Nihan'ın seslenmesiyle hafifçe irkildim.

"Siyah? Hazır mısın?" dediğinde gerçekten hazır olup olmadığıma emin olamasam da sanki görebilecekmiş gibi başımı salladım.

Evet, doğru duydunuz. Adım, Siyah. Bir soyadım yok. Doğduğum yer, ailem yok. Sadece bir renkten ibaretim ve bu benim tercihim.

Benim dışımda iki renk daha vardı bu küçük dünyamda. Önceden üç. Artık sadece iki kişi: Gri ve Beyaz. Üçümüz de, Persona'ya aittik ve hayatımızdaki tek amaç bu sayısız maskeleri takmaktı. Görünmez ama hepimizin bildiği o rollere bürünmek...

Tüm bunlar tutunacak bir dal arayan, minik bir kız çocuğunun çocukça bir oyunu oynama hevesiyle başladı. Siyah'ın renklerle ve maskelerle tanışma hikâyesini dinlemeye hazır mısınız? Öyleyse başlıyoruz.

15 Yıl Önce

O gün, on bir yaşında bir çocuk olarak ölmeyi düşledim. Ölümden sonra ne olacağından emin değildim. Fakat ölürsem, buradaki geçirdiğim bütün acının biteceğinin farkındaydım. İşte bu yüzden bitirmek istiyordum. Ancak bunun nasıl olacağını bilmiyordum. O zamanlar hayal gücüm, ölümün yalnızca hastalıkla veya kazalarla olduğunu düşünecek kadar dardı. Bu yüzden kendimi tren yolunun üzerine yatar pozisyonunda bırakmış ve sonumun gelmesini beklemiştim. Kaç saat geçtiğini bilmiyordum. Yine de sırtıma batan rayın rahatsızlığından yarım saati geçtiğini tahmin edebilirdim. Bakışlarımı gökyüzüne dikmiş öylece bekliyordum. Gökyüzünden iz bırakarak geçen bir uçak dikkatimi çekmişti. Belki de yanlış bir tercih yapmıştım. Bir uçağa binseydim, o uçağın yere çakılma olasılığı daha yüksek olabilir miydi? Hayır, trenin üzerimden geçme ihtimali daha yüksek olmalıydı. Ayrıca uçağa binecek kadar param yoktu. Otobüse binecek kadar bile param yoktu. Madem bir taşıta binemiyordum öyleyse o taşıtın altında kalmayı tercih edebilirdim. Beklemekten sıkılarak ofladım. Parmağımın ucuna değen küçük taşlardan birkaç tanesini avucumun içine alıp yattığım yerde onları inceleyerek vakit geçirmeye çalıştım. Sonra, o sesi duydum. Trenin, etrafındaki bütün evleri titretecek kadar yüksek çıkan kornası kulaklarıma ilişti. Bu, bir uyarı kornasıydı. Trenin yaklaştığına dair küçük bir uyarı... Elimi yüzüme yansıyan güneş ışığından korunmak isteyerek alnıma siper ettiğimde uzaklardan bana doğru yaklaşmakta olan treni gördüm. Buruk bir tebessümle başımı, raylara geri yasladım ve demirlerle neredeyse bütünleşen vücudumu dipdiri tuttum. Etrafta kimse yoktu, böylece bana engel olacak merhametli bir insan da yoktu. Merhamet. Bu duyguyla daha önce hiç tanışmadığım için gerçekten de var olduğuna emin olmadığım bir duyguydu. Ölmeden önce aklımdan geçecek son düşüncenin merhamet olmasına şaşırarak durmak bilmeyen zihnimi susturmaya çalışarak kendi kendime konuştum.

Persona MaskesiWhere stories live. Discover now